Alaaddin Dinçer
Liselere Girişi, Eşitlik Temelinde Yeniden Kurmak!
Bu yıl da LGS gerçekleştirildi. 1 milyon 236 bin 313 öğrenci başvuru yaptı. Başvuru yapanlardan 1 milyon 31 bin 799’u LGS’ye girdi. Öğrenciler, sınavda elde ettikleri puanlara ve tercih sıralamalarına göre öğrenci alan, bir dönem Bakanlık yapmış olan İsmet Yılmaz tarafından “nitelikli lise” olarak adlandırılan 2 bin 323 liseye yerleşme şansı yakalayacak. Bu liselere ayrılan toplam kontenjan sayısının 192 bin 962 olduğu Bakanlık tarafından açıklandı. Eğitimin her alanında eşitsizliğin en derin boyutlarda yaşandığını düşündüğümüzde, bir bakıma bu sınav eşitsizliği yeniden üreten ve görünür kılan bir işlev görmekte. Nitekim sınav sonuçlarıyla birlikte Bakanlığın yayınladığı rapor bu acı gerçeği görünür kılmakta. Bu raporda, 400-500 puan aralığında yer alan öğrenci sayısının bir miktar arttığı ifade edilmekte. Ancak sınava katılan öğrencilerin büyük bir bölümünün 300 ve altı puanda kalmış olduğu raporda yer alan bulgulardan anlaşılmakta. Bu bulgulara göre, söz konusu olan 2 bin 323 liseden birine yerleşebilmek için ilk yüzde 17’lik dilimde yer almak gerekmekte. Geriye kalan yüzde 83’lük dilimde kalanlar ise diğer “niteliksiz liseleri” zorunda kalmakta.
Dünyada ortaöğretim bazında gruplandırma makul kabul edilmekte. Liselere öğrenci kabul etmenin koşulları ile gruplandırmanın modeli ülkeden ülkeye göre farklılık göstermekte. Ülke örneklerine baktığımızda, bütün eğitim sistemlerinin liseye geçişte (ya da daha öncesinde) öğrencilerini bir şekilde akademik başarılarına göre gruplandırdığı görülmekte. Ayrıca, hemen bütün ülke örneklerinde öğrencilerin ve ailelerin çok fazla talep ettiği seçici okul örnekleri de bulunmakta Ülkemizde olduğu gibi seçici okullara öğrenci alımında kimi eğitim sistemleri (Çin, Japonya, Güney Kore, İtalya, İngiltere, Hollanda, Vietnam ABD, vb.) seçici okullara öğrenci seçmeyi, merkezi/standart sınavlar aracılığıyla yapmakta. Öğrencinin okul notlarını, son sınıfta bitirme sınavlarını ya da öğretmen ve okul değerlendirmelerini ise (Almanya, İspanya Fransa, Singapur, Kanada, Küba, Hong Kong, Yeni Zelanda Finlandiya, vb.) yerleşmelerde esas almakta.
Neredeyse bütün gelişmiş ülkelerde, ülkelerin küçüklük ya da büyüklüklerinden veya akademik geleneklerinden bağımsız olarak, ortaöğretim düzeyinde farklı okul türlerinin varlığı makul görülmekte ve yaygın olarak uygulanmakta. Farklı ülkelerin ortaokuldan liseye giriş modellerini inceleyerek yeni bir giriş modeli kurabiliriz. Bu modeli kurmaya geçmeden önce ülkemiz açısından önceliği okullar arasındaki eşitsizlik ve adaletsizlikleri minimum düzeye indirecek önlemleri almaya vermeliyiz. Bu yeniden kurma/yapılanma sürecinde asıl yapılması gereken, merkezi veya okul bazlı sınav yapıp yapmamaktan çok, öğrencilerin okuldaki akademik başarılarını güçlendirmek ve asgari düzeyde de olsa eşitliği sağlamak hususunda; okula, öğrenciye, eğitim emekçisine ve ebeveynlere gerekli ekonomik ve sosyal katkı ve desteği vermek gerekmekte.
Okullar arasındaki farklılık ve eşitsizlikleri azaltmak için;
· Okulu ve eğitimi kamusal bir alan, hizmet ve hak olarak görmek,
· Okul ile öğrenci ve ebeveyn arasındaki her türlü parasal ilişkiyi sonlandırmak,
· Öğretmen yetiştirme sistemini yeniden düzenlemek,
· Eğitimi 6+3+3 olacak şekilde yeniden modellemek,
· Öğretmen niteliğini yükseltecek çalışmaları yoğunlaştırmak,
· Eğitimin içeriğinin (müfredatın) bilimi, bilgiyi, teknolojiyi, laikliği, anadilini, eleştirel düşünceyi esas alacak şekilde planlamak ve uygulamak,
· Yurttaşların okulun ve eğitimin karar alma süreçlerine katılımlarını gerçekleştirmek için okul meclislerini oluşturmak,
-Bütün okul türlerinde 24 öğrencili sınıflarda tam gün eğitime geçmeyi sağlamak, GEREKMEKTE.
Sonuç olarak, önümüzdeki dönemin eğitim politikalarının hedefi, merkezi/standart, yerel veya okul bazlı sınav tercihleri gibi liselere giriş model ve gruplamalarını tartışmaktan çok, politikanın odağına okullar arasında var olan ve giderek büyüyen eşitsizlikleri asgariye indirecek tedbirler almak olmalıdır. Yükseköğretime giriş modelinde de belirleyici olan “nitelikli”/“niteliksiz” lise ayrımı yukarıda sıralanan düzenlemelerin gerçekleşmesi halinde azalmaya başlayacak, böylece eğitimde her yıl yaşanan kaos sona erecek, ebeveynlerin kaygıları da giderilmiş olacaktır. Eğitim alanında sorun ve toplumda kaygı yaratma odaklı politika yerine, toplumla birlikte çözüm üretmeyi amaçlayan; hak, adalet, eşitlik, demokratikleşme ve kamusal hizmet anlayışını merkeze alan politika ile yol yürümek tercih edilmelidir.