Mehmet Şandır
KUTUPLAŞMA TOPLUMSAL CİNNET HALİ
Farkında mısınız?
Hemen hiç bir konuda birlikte hareket edemiyoruz.
Yangınlar ciğerlerimizi kavuruyor, seller topraklarımızı ayaklarımızın altından denizlere sürüklüyor, dost/müttefik bildiklerimiz etrafımızda geleceğimize tuzaklar kuruyor biz, iktidarı muhalefeti, sivil toplumu, aydını velhasıl tüm toplum olarak birbirimizi suçlayarak karşı cephelerde mevzi kazıyoruz.
Siyasal kutuplaşma toplumsal hayatımızı cendereye aldı.
Düşüncede, duyguda, eylemde hızla ayrışıtık, kamplaştık ve kutuplaştık.
Sevinçler, mutluluklar artık ortak değil, acıları dahi paylaşamıyoruz.
Ne nimeti ne de külfeti paylaşıyoruz.
Her konuda öncelikle siyasetçiler hemen birbirlerini suçlu ilan ederek Cumhur İttifakı-Millet ittifakı cephelerini oluşturuyorlar.
Anında, aydınlar ve kanaat önderleri, televizyon kanallarında veya gazetelerin köşelerinde destekledikleri siyasi ittifakın görüşüne göre karşı duruş ve yaklaşımla pozisyon alıyor ve birbirlerini dinlemeden kıyasıya tartışıyorlar; toplum olarak bu çatışmayı günlerce izliyoruz; kafamız karışıyor, sinirlerimiz bozuluyor, gerçek olayı unutuyor oluşturulan algılarla boğuşuyoruz.
BİZ ve Ötekiler haline dönüştük…
Cam kırığı yığını halinde aynı mekanı işgal ediyoruz.
“Kutuplaşan Türkiye” araştırmasına göre;
Bir siyasi partinin taraftarı olanların %75’i çocuğunun “en uzak” hissettikleri parti taraftarlarının çocuğuyla evlenmesini, %72’si ortak iş yapmayı, %67’si çocuklarının çocuklarıyla oynamasını istemiyor.
Hatta %61’i komşu bile olmak istemiyor.
Siyasal hoşgörüsüzlük ise had safhada.
Araştırma sonuçlarına göre, görüşülenlerin, %41’i “en uzak” hissettikleri parti taraftarlarının şehirde yürüyüş düzenlemesine, %37’si basın açıklaması yapmasına, %37’si toplantı düzenleyebilmesine, %35’i kendi ihtiyaçlarına uygun eğitim alabilmesine, %34’ü siyasal görevler için aday olabilmesine karşı çıkıyor.
Bu sonuçlar toplum kesimleri arasındaki sosyal mesafenin uçuruma dönüştüğünü gösteriyor.
Birlikte yaşama arzusunu kaybediyoruz.
“Çekiçle örs arasında dövüldüğümüz”, yeniden “ateşle imtihan” edildiğimiz ve küresel operasyonlara açık olduğumuz bir süreçte özellikle ülkeyi yöneten siyasetçiler ve aydınlar bir araya gelemiyorsa, hemen her konuda tartışıyor ve karşılıklı suçlamalar havada uçuşuyorsa, “sorumluluk ortada kalıyorsa” ve toplum olarak bu ayrışmanın parçası oluyorsak yani sonuçta cephelere ayrışıyorsak kıyamete bir adım kaldı demektir.
Ülke olarak birçok sorunumuz olabilir, güç yetmez afetlerle boğuşabiliriz ve çözüm üretmekte çaresiz duruma da düşebiliriz. En azından duygusal birliğimizi kaybetmezsek bir yolunu bulur yeniden ayağa kalkabiliriz.
Ayrışır, ortak paydalarımızı kaybeder cepheleşir ve kutuplaşırsak “ümitsiz vaka” oluruz.
“Kutuplaşan Türkiye” diye tanımlanan bu durumu ilim insanları araştırmışlar;
İstanbul Bilgi Üniversitesi, Göç Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi, Türkiye seçmen nüfusunu temsil eden 4006 kişiyle, “çok aşamalı katmanlı örneklem yöntemi” kullanılarak seçilen 29 ilde 500 örneklem noktasında Kasım/Aralık 2020 tarihinde yaptığı “Türkiye’de Kutuplaşmanın Boyutları 2020 Araştırması” sonuçlarını FELAKET olarak değerlendirmektedir.
Birincisi 2015’te ikincisi 2017’de yapılan bu araştırmanın üçüncüsünde ulaşılan sonuçlar kutuplaşmanın derinleştiğini ve kalıcılaştığını göstermektedir.
Araştırmacılar, 5 yıl içinde “Siyasal parti aidiyetinin kimliklere dönüştüğünü ve oluşan siyasal kutuplaşmanın insanları birbirinden soğutan bir salgın haline geldiğini, toplum katmanları arasında sosyal mesafenin arttığını, ahlaki üstünlük iddiasının ve hoşgörüsüzlük duygusunun toplumsal çatışmalara zemin hazırladığını iddia ediyorlar.
Elbette bu vahim sonucun sebepleri ve sorumluları vardır.
Siyasi liderlerin özellikle de ülkeyi 20 yıl kesintisiz yöneten AKP iktidarı yöneticilerinin ve yancı aydınların “kutuplaştırıcı” söylemleri, toplumda var olan farklılıkların kökleşmesi, medyanın ve sivil toplumun özgürlüğünü kaybetmesi, ortak değerlerin itibarsızlaştırılması gibi birçok sebep sayabiliriz.
Başta ülkeyi yöneten siyaset anlayışı, ona benzeşen muhalefet siyaseti ve kaderine razı bir yaklaşımla korkaklaşan toplum yani hemen herkes bu sonuçtan sorumludur.
Sebep ve müsebbip ne olursa olsun bu kutuplaşma ülkemiz açısından bir beka ve milli güvenlik sorunu boyutuna dönüşmektedir.
BENCE
Bu gidişi acilen durdurmalıyız.
İnsan, aynı çukura iki defa düşmemelidir.
Biz bu filmi daha önce seyretmiş ve sonuçta çok ağır bedeller ödemiştik.
1950’lerde Halkçı ve Demokratların kutuplaşması, 1970’lerde “sağ ve sol çatışmaları” ülkeyi uçuruma sürüklemişti.
Aynı geminin yolcuları olarak dünden dersler çıkarmak mecburiyetindeyiz.
“Kindar ve dindar nesil” yetiştirmek iddiasında olanlar, öfkeyi bir hitabet sanatı olarak kullananlar, taraftarlarını evde zor tuttuğunu söyleyenler önde/başta ise yani geminin dümeninde bulunuyorlarsa geçmişte yaşananları bilmek mecburiyetindedir.
“Keskin sirke küpüne zarardır” demiş atalarımız.
Yaşadığımız gerginliği ve oluşan kutuplaşmayı bir an önce bitirmeliyiz.
Bu konuda hepimize sorumluluk düşmektedir.
Gelecekten/sonuçtan sorumluluğu bir ahlak değeri haline getirmeliyiz; sağduyulu ve hoşgörülü olmalıyız.