Haluk Levent
Kızılay’ın yazısı
Okuyucularımın bildiği gibi son yazımda vakıf sisteminin para trafiğindeki rolü ile ilgili olarak son zamanlarda ortaya çıkan ve ilgili tarafların reddetmediği ancak gerekçelendirmeye çalıştıkları faaliyetlere dair görüşlerimi yazmıştım.
Bu tür faaliyetlerin toplumsal çürümeyi artırdığı, yolsuzluk dahil suç ekonomisinin meşruiyet ve finansal sisteme dahil olma arayışına kısmen yanıt verdiği ve yarattığı servet transferi, haksız kazançlar ile ülkenin bir numaralı sorunu olan gelir ve servet eşitsizliğini artırdığı açıktır.
Vakıf geleneği bu topraklarda yüz yıllardır hüküm sürmektedir.
Genel işleyişi itibariyle akar sahibi insanlar sürekli gelir üreten varlıklarını, çerçevesi net olarak belirlenmiş toplum yararına amaçlar uğuruna kullanılmak üzere vakfederler.
Yani bir kamu kurumu olarak vakıf, düzenli gelir üreten en az bir varlıktan, çerçevesi net olarak belirlenmiş en az bir amaçtan ve bu doğrultuda kurulan organizasyona dahil olan profesyonel ve gönüllü çalışanlardan oluşur.
Bu tür vakıfların günümüz Türkiye’sinde çok sayıda örneği bulunmaktadır.
Ben bir tanesinin ismini zikrederek geçeyim, Nesin Vakfı. Rahmetli Aziz Nesin ölümsüz eserlerinin tüm gelirlerini kurduğu vakfa devrederek eğitim alanında çok yararlı faaliyetler gerçekleştiren Nesin Vakfı’nı yaratmıştır.
Bilindiği gibi, hayır hasenat işleri için oluşturulmuş bir kurum olarak vakıflar kâr amaçlı bir kurum olan şirketlerden ayrı tutulurlar.
Kurdukları işletmeler, şirketlerle benzer faaliyetler gösterdikleri halde devlet, kâr amacı gütmeyen bu işletmelere destek olmak amacıyla vergi dahil çok sayıda alanda muafiyetler tanır.
Bu son derece ahlaki ve meşru bir uygulamadır.
Ancak, ne yazık ki bazı iktisadi aktörler ve/veya kişiler hayır işlerinden çok, bu tür özellikleri/avantajları dikkate alarak vakıflar kurmaktadırlar.
VAKIF KAVRAMINI BOŞALTMAK
Yani vakıf kavramının içini boşaltarak, bu kavramı salt kullanışlı bir kabuktan ibaret kılarak ticari faaliyetlerde sahip olduğu avantajları kullanmaya kalkmaktadırlar.
Aslında bu türden girişimler de uzun bir geçmişe sahiptir.
Pek çok tarihçi Osmanlı’da vakıf kurumunun kuşaklar arası servet aktarımını sağlayan bir tür miras bırakma aracı olarak da kullanıldığını yazmaktadırlar.
Günümüzde ise bu türden girişimler kamusal kurum tarifini kullanarak, hayır faaliyeti ile sarmalanan kamusal görünümlü özel kurumlar oluşturmaktadırlar. Bu olgu, özellikle kamusal alanda faaliyet gösteren dernek ve vakıfları, kurdukları işbirlikleri ve alışverişlerde daha dikkatli davranmaya zorlamaktadır. Bu anlamda alınacak hatalı bir karar, kurulacak tek bir yanlış bağ kamu faaliyeti gösteren ve dolayısıyla kamuya karşı sorumluluk taşıyan her kurum yönetimini bütünüyle sorumlu kılar.
Bu uzunca girişten sonra sadede geleyim.
‘NETWORK HUB’ RAHATSIZLIĞI
Geçen haftaki yazımın içinde Kızılay ile ilgili olarak tek cümle etmiş ve gerçekleştirdiği bir işlem nedeniyle Kızılay’ın bir “network hub”a dönüştüğünü ifade etmiştim.
Bu değerlendirmemin “Kızılay ailesini” çok üzdüğünü, bunun haksız bir itham olduğunu belirten, bu konu ile ilgili iddialara Kızılay tarafından yanıt verildiği halde bu iftiranın meseleyi bir adım daha ileri götürdüğünü ifade eden bir yazı aldım.
Yazı Kızılay’ın kurumsal tanımını içeren bir paragrafla başlıyor, benim tespitime ilişkin bir paragraflık yanıtla devam ediyor, üç paragraflık faaliyetler tanıtımından sonra benim de “bu büyük iyilik ordusu” içinde yer almam dileğini içeren bir paragrafla sona eriyor. Öncelikle, gösterdikleri hassasiyetten dolayı teşekkür ederim.
KATILMADIĞIM YÖNLER
Ancak hem bana yönelttikleri eleştirilerde, hem de Kızılay’ın kurumsal kimliğine dair yaptıkları tanımda katılmadığım yönler var bunları tek tek yanıtlamam gerekiyor.
Yazının ilk paragrafında Kızılay’ın “Milli Cemiyet” olduğu vurgulandıktan sonra “Kızılay, tüzüğünde varlık nedenini “İnsani çalışmalarında Devlete yardımcı olmak” olarak belirtmiştir…” ifadesi var.
Öncelikle müşavirliğin yazısından yaptığım alıntılardaki ufak tefek Türkçe yazım hatalarının bana ait olmadığını belirtmeliyim.
Yukarıdaki ifadede tırnak içine alınarak Kızılay tüzüğünden alıntı yapıldığı izlenimi uyandıran cümlenin Kızılay değerleri ile bağdaşmadığını söylemeliyim.
Kamu yararına bir dernek ve gönderdikleri yazıda da belirtildiği gibi uluslararası Kızılay-Kızılhaç hareketinin bir parçası olarak Kızılay, “herhangi bir devlete yardımcı olmak” ilkesini kabul edemez. Çünkü bilindiği gibi, Kızılay’ın asli görev tanımı içinde savaş veya afet gibi olağanüstü hallerde ihtiyaç sahiplerine yardım ulaştırmak da bulunmaktadır.
Yani Kızılay devletlerarası hukuka göre devletler açısından meşru kabul edilen savaş gibi hallerde de yardım hizmetleri örgütler.
Diğer bir deyişle, herhangi bir devletin öldürmek ve yok etmek amacıyla hareket ettiği bir anda, devletin öldüremediği insanlara yardım etmek Kızılay-Kızılhaç hareketinin temel ilkesidir.
Eğer devlete yardımcı olmak ilkesi kabul edilecek olursa devlet tarafından yarım bırakılan işin, yani tamamlanamamış öldürme eyleminin tamamlanması gibi bir görevin üstlenilmesi anlamına gelir ki, bu sanırım Kızılay’ımızın güncel yönetimi ve basın müşavirliği tarafından da kabul edilebilecek bir ilke değildir.
KIZILAY TÜZÜĞÜNDE YOK
Bu ifadeye ilişkin kuşkularımdan dolayı Kızılay’ın tüzüğünü web sayfasından indirdim ve hızlı bir şekilde okudum.
Buna benzer bir ifadeye rastlayamadım.
Belki görememişimdir diye “pdf okuyucumun” arama fonksiyonunu da kullandım.
Nafile!
Bu durumda iki ihtimalden söz edilebilir. İlk olarak ben görememiş ve arama fonksiyonunu etkin bir şekilde kullanamamışım olabilirim. Bu durumda, Kızılay Basın Müşavirliği yazıda dile getirdiği ifadenin tüzüğün hangi maddesinin hangi bendinde yer aldığını açıkça ifade ederse sorunu çözmüş oluruz.
İkinci ihtimal ise tüzükte böyle bir ifade olmamasına rağmen Kızılay Basın Müşavirliğinin olduğunu düşünmesidir. Bu ise müşavirlik çalışanlarının çalıştıkları kurumun tüzüğüne hâkim olmadıkları gibi tatsız bir duruma işaret eder.
Umarım böyle değildir ama öyle olsa bile nihayetinde düzeltilebilecek bir sorun gibi görebiliriz.
Fakat yanlış bilinen madde kurumun temel özelliğine ve tüzüğün lafzına ilişkin vahim bir hata olunca durup biraz düşünmek gerekiyor.
Yani dış kapının mandalı olarak benim fark ettiğim bir içerik hatasının müşavirlikten yazıyı yazan birileri, o yazıyı okuyup onaylayan yöneticiler ayırdına varamıyorlarsa önemli bir sorun var demektir.
İkinci olarak, yazıda “Kızılay’ın aldığı şartlı bağışlar toplam bağışların binde 5’nin bile altındadır” ifadesi yer almaktadır.
Bu ifadeyi de teyide muhtaç bulduğum için derneğin web sayfasından “2021 Dernekler Beyannamesi”ni indirdim. Bu belgede 2021 yılı için Kızılay’ın aldığı toplam bağış miktarının 953,898,793 TL olduğu yazılı. Bu miktarın binde beşi ise yaklaşık 4,770,700 TL yapar. Tartışmaya konu sekiz milyon ABD Doları tutarındaki şartlı bağış bunun çok üzerindedir ve tek kalemde alınan bir bağış olduğu için dikkat çekicidir. Dolayısıyla müşavirlik bu konuyu “Toplam şartlı bağışlar binde beş bile değil” diyerek geçiştiremez.
KIZILAY’I YANLIŞ ANLAMIŞ KİŞİLER…
Fakat daha önemlisi Kızılay’ın şartlı bağış kavramını da yanlış algılamış kişiler tarafından yönetiliyor olmasıdır. Müşavirlik tarafından gönderilen yazıda alınan bu şartlı bağışın normal ve tüzüğe uygun olduğu ifade edilmektedir.
Bakalım.
Tüzükte şartlı bağış ifadesi yedi kez geçmektedir. Madde 7, 4. bend 9. paragraf Kızılay’ın şartlı ve şartsız bağış kabul edebileceğini ifade ediyor.
Aynı maddenin 10. paragrafı ise bağış toplama faaliyetine bir sınır koyuyor:
“Şartlı veya şartsız bağış ve vasiyetlerden Kızılay yararına görülenleri kabul eder.”
Yönetim kurulunun görev ve yetkilerini düzenleyen kırkıncı maddenin (l) bendi kurula şartlı ve şartsız bağışları inceleyerek tüzük hükümleri doğrultusunda gereğini yapma görevini veriyor. Yönetim kurulunun uyması gereken etik kurallarını belirleyen madde 41’de ise 1. bend (e) paragrafı kurul için toplanan bağışları “ihtiyaç sahibi kimselere etkili ve etkin bir şekilde ulaştırılmasını sağlar” etik ilkesini koyuyor.
AĞIR ETİK İHLALİ
Yani Kızılay yönetimini topladığı bağışları doğrudan ihtiyaç sahiplerine ulaştırma etik ilkesi ile yükümlü kılıyor.
Diğer bir deyişle şartlı olarak kabul edilen bir bağışı şartsız olarak bir başka tüzel kişiliğe aktarmak tüzüğün lafzı, dernek amacı ve faaliyetlerin ruhu açısından ağır bir etik ihlalidir.
Nitekim, bağışın aktarıldığı vakfın, bağışı New York’un en lüks semtlerinden birinde yapılmakta olan bir inşaatın finansmanı için kullanması, ilgili vakfın dövizleri gönderdiği ABD’de kurulu vakfın tek bir öğrenciye bile bağış vermemiş, yurt imkanı sağlamamış olması gibi olgular düşünüldüğünde bu etik ilkesinin konulma nedeni ve Kızılay yönetiminin bu ihlal nedeniyle kurumu düşürdüğü hal ilkenin önemini net olarak ortaya çıkarmaktadır.
KAMU HARCAMALARINDA YERİNDELİK İLKESİ
Öte yandan bu etik ihlalinin, “kamu harcamalarında yerindelik ilkesi” açısından da normal bir denetimde zimmet çıkmasına neden olabilecek kadar ağır bir ihlal olduğunun da altı çizilmelidir.
Kızılay, idarenin kendisine tanıdığı kapsamlı ayrıcalıklardan yararlanan kamusal bir kurum olarak “kamu harcamalarında yerindelik ilkesi” ile bağlıdır.
Kızılay yönetimi, amiyane tabirle, aklına estiği konuda canının istediği gibi harcama yapamaz.
Bir kişinin veya kurumun bir başka kişi veya kuruma göndermek istediği paraya “şartlı bağış” diyerek aracılık edemez.
Şartlı bağış kavramı tanım itibariyle buna cevaz vermez.
Kızılay’ın faaliyet alanına giren bir konuya yönelik olarak konulan şart ancak ve ancak yararlanıcıya doğrudan ulaştırılmak koşulu ile kabul edilebilir.
Bir başka kuruma veya kişiye iletilmek üzere yapılan oldukça yüksek miktarda bağışı kabul etmek ve iletmek, idarenin kuruma tanımış olduğu mali ve idari ayrıcalıkları, kısmen veya tamamen ve kanuna aykırı şekilde bir başkasına transfer etmek anlamına gelir.
Yani transfer edilen bu ayrıcalıklar bazı kişi ve kurumların hak etmedikleri idari ve mali ayrıcalıklardan Kızılay aracılığıyla yararlanmalarını sağlar ve çeşitli açılardan mali ve hukuki sorumluluk doğurur.
Yapılan bağışın miktarı ve sayısının önemi yoktur.
Beş kuruşluk tek bir bağışın bile bu şekilde bir başka kuruma transfer edilmesi Kızılay’ın bir ağ ile ilişkilendirildiği ve bu ağ içerisinde bir aktarım noktası haline dönüştürüldüğünü gösterir. Dolayısıyla, benim geçen haftaki yazımda Kızılay için yaptığım “network hub” nitelendirmesi iftira değil, olgulara dayalı bir tespittir.
ÜZÜLMEK YERİNE DURUMU DÜZELTİN
Kızılay ailesi bu tespite üzülmek yerine, farkında olarak veya olmayarak bu yüce kurumu bu kadar güç hallere düşüren yönetime, durumu düzeltmek üzere gerekli girişimlere başlama çağrısı yapmalıdır.
Hukuken mümkün mü bilmiyorum, ancak Kızılay yönetimi örneğin sekiz milyon ABD Doları’nı Ensar Vakfı’ndan geri talep edip yüce gönüllü bağışçı kişinin önereceği bir başka şarta uygun olarak doğrudan ihtiyaç sahibine ulaştırmayı deneyebilir.
“Milli Cemiyetimizin” düşürüldüğü bu durum beni ve tüm toplumu derinden yaralamaktadır; yukarıda tarif ettiğim türden bir girişim acımızı belki bir nebze olsun hafifletir.
KIZILAY’A MESLEKİ UZMANLIĞIMLA KATKIYA HAZIRIM
Son olarak Kızılay Basın Müşavirliğinin beni “bu büyük iyilik ordusuna” davet etmesinden ötürü müteşekkir olduğumu ifade etmeliyim.
Ben kariyerim boyunca, uzun bir süre istatistik ve ekonometri dersleri verdim, halen veriyorum.
Hesaptan biraz anlarım ve yeteneklerim ile uyumlu konularda bu yüce kuruma hizmet vermeye hazırım.
Tüzüğünün beşinci maddesinde sıralanan kurumsal ilkeler adalet, sorumluluk, hesap verebilirlik ve şeffaflık doğrultusunda, örneğin son on yıl için mali hesapların ayrıntılı olarak analiz edilmesi ile gelir artışı, yardımların etkinlik düzeylerinin takip edilmesi ve mümkünse yükseltilmesi ile maliyet optimizasyonu için katkı sunabileceğimi bildirmek ister, çalışmalarınızda kolaylıklar dilerim.