Nuray Babacan
İşte acı gerçekler, kötü tablo: Mehmet Şimşek'in itirafları
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, son günlerde yabancı sermaye temsilcileri, iş dünyası, parti yönetimiyle bir dizi toplantı yaptı. Ekonomideki krizin ciddiyetini ortaya koyan bu toplantıların perde arkası, Şimşek’in ihtiyatlı bir iyimserlik içinde olduğunu gösterdi. Bir toplantı var ki partili arkadaşlarla yapılmış olmasından kaynaklanıyor olabilir, bir dizi ciddi itiraf içerdi.
Tarih sürekli ileri atılıyor
Şimşek ve yol arkadaşı Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan, devraldıkları kötü tablodan dolayı bugünden yarına iyileşme beklemiyorlar. Verdikleri en yakın tarih sürekli uzuyor. İlk toplantılarda iki yıl denilmişti, şimdi kurtuluş için verilen tarih 2026. Şimşek’in, partide yapılan strateji toplantısında Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ile birlikte çizdiği tabloyu, hem gerçekçi hem de hepimiz adına üzücü bulduğunu belirtmek isterim. Söz, Mehmet Şimşek’in:
İşte itiraflar
“Bu ay çok zor geçecek. Çünkü hazinenin yüklü ödemeleri var. Türkiye’ye yabancı sermaye akışı olacak ama bu zaman alacak. Körfez sermayesi geliyor ama Avrupa ülkeleri bizim ne yapacağımız biraz daha gözlemlemek istiyor. Güven yaratmak gerekiyor. Depremin maliyeti, tahmin ettiğimizden daha fazla. 100 milyar dolardan fazla maliyet çıkıyor. Mevcut ekonomik tabloda bunu karşılamamız mümkün değil. Vergi artışlarını mecbur kalıp getirdik. Bunu yapmak zorundaydık. Şu anda yeni bir vergi düşünülmüyor.
Kurtuluş tarihi!
Ekonomideki olumlu gelişmeleri 2026’dan itibaren göreceğiz. İki buçuk üç yıl içinde bugünden daha iyi durumda olacağız. Enflasyon yılbaşına kadar artacak. Yılbaşında yüzde 60’larla pik noktayı görmeyi bekliyoruz. Sonrasında düşüş eğilimine girecek.
Tasarruf ve vergiler
Kamuda tasarruf konusunda taviz verilmeyecek. Tüm kurumlar, bu konuda uyarıldı. Herkes tasarruf yapacak. Her kalemde, her konuda. Ayrıca dolaylı vergilerin payının düşürülmesi gerekiyor. Türkiye’de dolaylı vergiler, vergi gelirleri içinde çok fazla paya sahip. Aslında doğrudan vergilerin payının daha yüksek olması gerekiyor.
Geçen sefer olmadı
Ben önceki bakanlık dönemimde dolaylı vergilerin azaltılması konusunda çalışma yapmıştım. Uygulamaya geçmedi. İngiltere’deki sistemin Türkiye’de olması lazım. Yani beyana dayalı bir sistem olmalı. Eğer bu sisteme geçin denirse bir yıl içinde hazırlıkları tamamlar hemen geçerim. Denetim çok önemli. Denetlemezsen vergi kaçağını bulamıyorsun.”
Yeni yasa çalışması
Bu konu, toplantıya katılanlar arasında da destek buldu. Şimşek’in daha önceden hazırladığı yasa çalışmasının revize edilerek yeni yasama döneminde TBMM’nin önüne getirilmesi konusunda parti yöneticileri de destek verdi. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın da bu konuda çalışma yapılacağını açıkladığı bu başlık, umarız sermayenin direnciyle karşılaşmaz.
Bu kez olacak mı?
Dolayı vergi konusu, benim gibi bir siyaset gazetecisi için uzak bir konu olsa da tüm ekonomi dünyasının yıllardan beri bunu tartıştığını biliyorum. Türkiye’de dolaylı vergilerin, toplam vergi gelirinin yüzde 65’i olduğunu öğrendiğimde şaşırdım. Yani yük, KDV ve ÖTV ile daha çok orta sınıfı vuruyor. Adil bir vergi sistemine ihtiyaç var.
Tablo iç açıcı değil
Yapılan araştırmalara göre, Türkiye’deki vergi sistemi giderek daha adaletsiz hale geliyor. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) üyesi diğer ekonomilerle karşılaştırıldığında devletin zengin-fakir herkesten tüketimleri üzerinden aldığı KDV ve ÖTV gibi ‘dolaylı’ vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki payında Türkiye ilk sırada geliyor.
En kötü ülke konumu
Verilere göre gelir vergisi, kârlar ve sermaye gelirlerinden alınan “doğrudan” vergilerde Türkiye, OECD sonuncusu. Bu da Türkiye’de hükümetin bütçe açıklarını, varlıklı birey ve şirketler yerine, sıradan vatandaştan aldığı vergilerle kapatmayı tercih ettiği anlamına geliyor. OECD ülkelerinde, kâr ve sermaye gelirlerinden alınan vergilerin payı ortalama yüzde 11,2 düzeyinde. Türkiye için bu oran sadece yüzde 5,5. Norveç, vergi sistemi en adil olan OECD ülkesi.
Adaletsizlik her yerde
Bu veriler, adaletsizliğin sadece hukuk sisteminde değil, aynı zamanda ekonomide de hüküm sürdüğünü gösteriyor. Orta sınıf hızla fakirleşirken kötü yönetimin tüm maliyeti de bu sınıfın sırtına yükleniyor.