Bahattin Yücel
İkinci tura doğru
Düşmanlarının diğer ülkelerden çok daha fazla olduğuna inanan toplumlar arasında, Türklerin en üst sıralarda yer aldığına kuşku yoktur. Bize göre BM üyesi 193 ülke içinde dostluklarına inandıklarımızın sayıları, yok denecek kadar az.
Elde araştırmaya dayalı somut veri yok. Olsaydı; 100-150 ülkenin bürokratlarının, işlerini güçlerini bir yana bırakarak, yıl boyunca her günlerini Türkiye’yi yok etmek amacıyla geçirdiklerine inananlarımızın, azımsanmayacak kadar fazla oldukları ortaya çıkardı.
Cumhuriyet’in son 21 yılında iktidardaki AKP’yi yönetenlerin, eleştiriler arttıkça sorumluluğu “dış güçler”e yüklemeleri bize özgü bu anlayışın en sıradan örneği.
Ne var ki, AKP ile yeniden formatlanarak, ülke siyasetini etkileyen genel anlayışa -kolayca- dönüştü.
Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu; Marksist sosyologların “lümpen proleterya”adını verdikleri “kent yoksullarının” AKP ile siyasetteki ağırlıklarının giderek arttığını savunuyor.
Ve ekliyor:
Kent yoksullarına dayanan bir demokrasinin sürdürülebildiğine dair siyaset bilimi araştırmalarında hiçbir kanıta sahip değiliz.
Burada kritik olan; seçmen, temsilcisinden ne talep edecek? Özgürlük, hukuka saygı, temiz siyaset mi? Yoksa iş, kendisinin veya yakınlarının kayırılması, hiç katkı vermeden bazı kamusal yararlar mı?
Tabiî, bu kasten evirip çevirip çarpıtılırsa o ayrı!
Türkiye’de güçlü bir orta sınıf yok. Onun yerine kalabalık bir “kayıtlı istihdam dışı kent yoksulu tabaka” var.
Orta sınıfın talebi özgürlük, haklar ve hukuk devletidir.
Oysa istihdam dışı kent yoksullarının hukukun kendilerine yaradığını düşündüklerini gösteren bir kanıt da yok. Hukuk dışı uygulamalardan olumsuz olarak etkilendikleri, özellikle yolsuzluklardan şikâyetçi olduklarını gösteren kanıt da yok. Çünkü içinde yaşadıkları ortam hukukun içinde değil zaten.
İnsan kaynakları gelişim düzeyi fevkalade düşük bir tabakadan bahsediyoruz. Bu kitlenin hukuk devleti bilgisi de yok, yaşadığı ortamda hukuka uymanın maliyeti de oldukça fazla. Gecekonduda oturan, kayıt dışı ekonomide çalışan, elektrik, su vb. hizmetleri ödeme gücü olmadığı için bunları bedava temin etmeye çalışan, geniş kitlelerden söz ediyoruz. Bu tür bir yaşantının hukuk devleti, adalet ve hukuk kurallarına uygun işleyen bir imar, trafik, enerji vb. yasası talep etmek gibi bir lüksü olabilir mi?
Orta sınıfın tasfiye sürecinde; AKP’ye oy veren kitleleri kazanmak amacıyla, muhafazakâr ve İslamcı siyasal hareketlerle birlikte seçim ittifakı kuran CHP’nin, ilk turda parlamento çoğunluğuna ilişkin iddiaları gerçekleşmedi.
Ancak cumhurbaşkanlığı seçiminde durum farklı.
Ortada bir başarısızlık söz konusu değil. Tam tersine, girdiği bütün seçimleri farklı kazanan AKP ve Genel Başkanı bu kez ilk turu geçemediler.
Başta CHP, Millet İttifakı partileri kanımca bir iletişim kazasına uğradılar. Sayımlar sırasında tek bir parti sözcüsü, aynı anda bütün kanallara ve yazılı basına yarım saatlik aralarla, oy dağılımlarını grafik ve sayılarla açıklayabilirdi.
Sayın Kılıçdaroğlu değerlendirme yaparken, “AKP bu kez kazanamadı” mesajını verebilirdi.
Olmadı.
Ancak son oylama sürecinde pekâlâ yapılabilir.
Önümüzdeki 11 gün boyunca, başta MHP oylarının artışının sandık bazında incelemesini yaparak, sonuçlarından kuşku duydukları bölgelerde özel bir çalışma başlatabilirler.
Depremde oturdukları yerleri terk eden seçmenlerin, oy kullanmak için bulundukları geçici yerlerinden gidiş-gelişlerini iyi bir iletişim planlaması eşliğinde organize edebilirler.
Meclis’te Cumhur İttifakı’nın sayıca üstünlüğü şimdi iddialı bir söylem gibi gelebilir. Ama cumhurbaşkanlığı makamının kazanılmış olması kesinlikle dengede Millet İttifakının ağır basmasını sağlayacaktır.
Döviz rezervleri eksi 74 milyar dolara ulaşan, altın stokları sürekli eriyen, borçlarını ertelemek zorunda kalan bir ülkenin ekonomisini ayağa kaldırırken, geçmiş iktidarın parlamentoda sayısal üstünlüğü en çok onları yıpratacaktır.