Menekşe Tokyay
Gençliklerine tutunmaya çabalarken “Barınamayanlar”
Kendilerine “Barınamayanlar” diyorlar, sanki Türk edebiyatının usta kalemi Oğuz Atay’ın “Tutunamayanlar” romanını zihnimizin orta yerine düşürmek istercesine: “Ne imlâ, Ne satır arası, Ne paragraf, Boşluk yok Olric. Dopdoluyum”. Gençlerin barınma ve yurt sorunu, üniversitelerin yeni akademik yıl açılışlarının yaklaşmasıyla birlikte yeniden siyasetin gündemine yerleşti. Devam eden salgın kaynaklı endişeler nedeniyle özel yurtlar öğrenci sayısını azaltırken, kiralık ev fiyatları yüksek enflasyon ve yüksek talep sonucunda ortalama yüzde 55’in üzerinde yükseldi ve devlet yurtlarının kapasite sorunu tartışmaya açıldı. Üniversite öğrencileri, büyükşehirler başta olmak üzere parklarda sabahlayarak yüksek kira fiyatlarına ve yurtların yetersizliğine dikkat çekmeye çabalıyorlar.
Dolayısıyla çok şey istemiyor bu gençler. Devletin yaygın şekilde sağladığı güvenli, ucuz yurtlarda, insan onuruna yaraşır koşullar altında, rutubetsiz, güneş ışığının girebildiği, pandemi koşullarından azade şekilde sıkış tepiş yaşanmayan yurtlarda eğitimlerine ve ideallerine konsantre olup çabalamak istiyorlar. Çünkü öğrencilik bir “mültecilik” durumu değil, bizzat bir yurttaşlık hali ve barınma da anayasal bir hak.
Siyasilerin girişimleri
16 Eylül günü Cumhuriyet Halk Partisi lideri Kemal Kılıçdaroğlu, bir yıl içinde yurt sorununu çözme vaadinde bulunurken, bütün üniversitelerin kampüsünde yurt inşa edilebileceğini belirtti ve gençlerin ne kadar iyi yetişip ne kadar iyi eğitim alırlarsa Türkiye’nin o kadar büyüyeceğine dikkat çekti. Buna karşılık, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “gayet de lüks yurtlar inşa ettik” diyerek hükümetin bu konudaki icraatlarını savundu. Ankara Büyükşehir Belediyesi ise, Mansur Yavaş döneminden itibaren, Ankara’ya okumaya gelip barınma olanağı olmayan öğrencilere, durumlarını bildirdikleri taktirde şefkat evlerinde, kiralanan yurt ve otellerde geçici yer desteği sağlıyor. Barınma imkanları geliştirilmesi konusunda kendisini İstanbul ve İzmir büyükşehir belediye başkanları da izledi. Türkiye İşçi Partisi, atıl durumdaki kamu binalarının yurda dönüştürülmesi önerisiyle geldi, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili Mahmut Tanal ise, Meclis’in boş lojmanlarına öğrencilerin yerleştirilmesini teklif etti.
Ben ise, gençlerin barınma hakkına siyasetin kısır döngüsü ve vaatler ekseninden bakmak yerine, gençlerin iyi olma halinin temel taşları üzerinden bu meseleyi okumayı ve Avrupa’daki uygulamalarla kıyaslamalı bir bakış açısı sunarak haysiyetli bir yaşam sürmenin gereği olarak yurt sorununu incelemeyi öneriyorum. Elbette Avrupa ülkelerinde de toz pembe bir tablo yok, ama orada örgütlü bir sivil toplum eliyle hak arayan, iyi uygulamaları ön plana çıkaran, gençliğin iyi olma halinin bir dinamiği olarak barınma hakkını önemseyen ve çözüm geliştiren bir irade var.
Avrupa’da “barınma” sorunsalı
Peki Avrupa’da tablo nasıl? Öğrencilerin barınma imkanları ve yurt meselesi Avrupa Birliği ülkeleri arasında ve hatta aynı ülke içerisinde kentten kente, üniversiteden üniversiteye değişkenlik gösteriyor. Her ne kadar Brexit’in ardından artık AB üyesi olmasa da, yurt olanakları en gelişmiş ülkelerin başında Birleşik Krallık gösteriliyor. Öte yandan örneğin Brüksel gibi kentlerde üniversitelere bağlı yurtların sayısı ve kapasitesi çok sınırlıyken, öğrenciler barınma ihtiyaçlarını kendileri karşılamak durumunda kalıyorlar. Avrupa’daki en fazla öğrenci nüfusuna sahip olan Almanya’da konaklama ihtiyacına rağmen, öğrenci sayısının fazlalığı sebebiyle konaklama arzı yeterli düzeyde değil. Bu da öğrencileri paylaşımlı daireler kiralamaya yöneltiyor. Son 10 yılda uluslararası öğrenci sayısı yüzde 164 oranında artan Hollanda’da ise öğrencilerin konaklaması için ilgili piyasa tamamen özel işletmelerin istilasına uğramış durumda.
Aynı şekilde, eğitim bursları alarak gelen uluslararası öğrenciler de burslarının bir kısmını barınma için ayırıyorlar. Ancak, 7 milyon kadar uluslararası öğrencinin olduğu Avrupa’da belli başlı üniversite kentlerinde kiraların yüksekliği, bursların miktarlarını aşan düzeylere gelmesi, orada da yurt konusunu gençliğin “sıcak patatesi” haline getiriyor. Bu tabloya yakın tarihte AirBnB gibi bir dinamiğin de eklemlenmesiyle birlikte AirBnB yatırımcıları küçük daireleri alıp otellere rakip konaklama seçeneklerine dönüştürünce, emlak piyasası alt üst oluyor.
Avrupa Öğrenciler Birliği ESU, uzun yıllardır Avrupa’da öğrencilerin barınma sorunu konusunda karar alıcılar nezdinde çalışmalarda bulunan, bu konuda güncel raporlar hazırlayan, ülkeler arası kıyaslamalar yapıp AB ülkeleri arasında iyi uygulama örneklerini açıklayan, 1982 yılından beri öğrenci hakları için mücadele eden çok aktif bir sivil toplum yapılanması[1]. 40 ülkeden 45 ulusal öğrenci birliğinin oluşturduğu, Avrupa’da yaklaşık 20 milyon öğrenciyi temsil eden bir şemsiye örgüt.
ESU, 2019 yılında çıkardıkları son raporda Avrupa’da öğrencilerin barınma hakkı konusunda mevcut tabloyu ortaya koyuyor, çözüm önerileri geliştiriyor ve ülke profillerini vererek üye ülkeler arasında en iyi uygulamaları gözler önüne sererek karar alıcılara yol gösteriyor. Örneğin Avusturya başta olmak üzere birçok ulusal öğrenci birliği, ilgili bakanlıkla müzakerelerde bulunup, öğrencilerin kiralayacağı evlerde kira için bir tavan değer getirilmesini sağlıyor. Belçika’daki ulusal öğrenci birliğinin lobicilik çalışması sayesinde “öğrenci dostu” standartlarına uygun evler için “öğrencinin kiralamasına uygun” etiketi getirilmesi için çalışılıyor, Hırvatistan’da ise öğrenci yurtları yaz döneminde turistler için misafirhaneye dönüştürülerek o dönemde elde edilen turizm gelirlerinin bir kısmıyla öğrenci yurtlarının altyapısının iyileştirilmesine yatırım yapılıyor. Avrupa’nın genetik kodlarına işlenmiş olan demokratik müzakere ruhu sonucunda örneğin Danimarka’da kiracıları temsil eden bir örgüt ile öğrencileri temsil eden örgütler masa başına geçerek her iki tarafı da tatmin eden çözüm önerileri geliştirip bunu uygulatıyorlar. Örneğin öğrencinin kiralayacağı evin, öğrencinin aldığı bursun yüzde 50’sini geçmemesi ve emlak piyasasında öğrencilerin etnisite, cinsiyet, milliyet gibi kriterlerle ayrımcılığa uğratılmaması koşulunu kabul ettiriyorlar.
Türkiye için çözüm vakti
Türkiye’de yıllardır süregiden ancak bu sene ilk kez bu denli ön plana çıkan üniversite öğrencilerinin barınma sorununu çözmek için mecliste saatlerce konuşmalar yapılabilir, soru önergeleri, yasa teklifleri verilebilir. Ancak o esnada birçok genç kız üniversite hayalinden kopar, birçok genç erkek ucuz işgücü olmaya razı gelir, birçok aile ise çocuklarına o yaşa dek yaptıkları kültürel ve sosyal yatırımın bir anda yok olduğuna tanıklık ederek kahrolur.
Ülkemizde gençlerin yaşam kalitesini inceleyen ve Habitat Derneği ile Infakto RW ortaklığı ile gerçekleştirilen Türkiye’de Gençlerin İyi Olma Hali Araştırma Raporu’nun dördüncüsüne göre, 4 yıllık üniversite öğrencilerinin memnun olmadıkları konular arasında ve yurt imkânları ve kalitesi ön sıralarda yer alıyor. SODEV Genç’in hazırladığı ve birkaç gün önce kamuoyuna duyurduğu “Yükseköğrenimde Yurt Sorunu” başlıklı son raporda ise; artan öğrenci sayısına koşut olarak yeterli yurt inşa edilmemesi sonucunda İstanbul’da yatak başına 32, İzmir ve Ankara’da yatak başına 11 kişi düşüyor.
Bu sorunun, gençlerin iyi olma hali çerçevesinde çözümü için yegane seçenek ise demokratik müzakere mekanizmalarının geliştirilmesi, öğrenci birliklerinin tüm siyasi şapkalarını bir yana bırakarak bu siyaset-üstü meseleyi müzakere etmek için acilen yetkililerle bir araya gelip tüm tarafların konuya insani perspektif içerisinde acil çözüm üretmeleri.
Öte yandan mesele sadece barınma imkânı bulamamak ve teknik bir yurt kapasitesi eksikliği de değil. Mesele, Türkiye’de şu anda 209 üniversite olması ancak plansız şekilde açılan bu üniversitelere yeterli kaynağın aktarılmaması. Üniversiteler kendilerini işsizliği veya askerliği erteleme aracına dönüştüren bir zihniyetin aracı haline gelmiş durumda. Öğrenci kontenjanları artırılırken ise yereldeki işgücü talebine ve barınma kapasitesine dikkat edilmiyor. Bir diğer deyişle, tabela üniversiteleri bu hızla çoğalmaya devam eder hatta azalmazsa, nitelik karşısında nicelik önceliklendirilirse, barınma sorunu da bu kısır döngüden kurtulamayacak.
Bu ülkenin barınamayanlara değil, daha fazla yapay zeka mühendisine, daha fazla bilim insanına, daha fazla müzisyene, hukukçuya, siyaset bilimciye, ressama ihtiyacı var. Bu da ancak yurttaşlık bilincinin dışavurumuyla ve bu çığlıkların siyasi arenada kalıcı ve yapıcı bir şekilde işitilmesiyle mümkün olacak.