Menekşe Tokyay

Menekşe Tokyay

Olimpiyatlarda Kadının Adı Var

“İnsanın her zaman geride unuttuğu bir şey oluyor” der Adalet Ağaoğlu, Fikrimin İnce Gülü’nde. Ve devam eder: “Dönüp aramaya katlanmazsa, ömür boyu yarımlık duygusu yaşıyor. Her ne yapsa, ‘keşke’ diye başlıyor. O ‘keşke’leri, ‘belki’leri, ‘acaba’ları yanımda taşımayı sevmem.”

Keşkelerimizden biri de kadın hakları ve toplumsal cinsiyet eşitliği…

“Keşke kadınlara kendilerini gerçekleştirebilecekleri yaşam koşulları sunulabilse…” “Belki bu sene kadınların mücadele ettikleri her alanda kazanımları artar…” “Acaba kadınlar şu veya bu alandaki haklarını elde edebilecekler mi?”

Derken, ömür bitiyor…

Yaşamın anlamı, sonluluğunun farkında olmamız… Ve bu sonluluk hissi, yaşamdan alınan haz, doyum ve mücadele gücünü de belirleyen bir etmen. Yaşamın sonluluğunu anımsadıkça hedeflerimize, ideallerimize, tırnaklarımızla kazıyıp elde ettiklerimize dört elle sarıldıkça kendimizi gerçekleştiriyoruz.

“Keşke”lerimizden biri de kadınların spor alanında daha çok temsiliydi. Bu sene bu konuda önemli bir kırılma noktası yaşandı.

Ve Olimpiyatlar Başlar

Bildiğiniz gibi, Paris Olimpiyatları önceki gün (26 Temmuz) başladı.

Olimpiyatlar öncesinde maraton yüzme ile Olimpik ve Paralimpik triatlonların yüzme ayaklarının gerçekleşeceği açık su yüzme etkinlikleri Seine Nehri’nde olacağı için nehrin temizliğine 1,38 milyar euro harcandı. Bir yüzyıldır lağım ve endüstriyel atıkların karışmasından dolayı yüzülmesi yasak olan nehre dair tartışmalar devam ederken, Paris Belediye Başkanı Anne Hidalgo da su kalitesiyle ilgili endişeleri gidermek üzere Seine Nehri’nde yüzdü.

Ancak bu sene Olimpiyatların başka bir önemi daha var: Olimpiyat tarihinde ilk kez yarışan kadın ve erkek sayısında eşitlik söz konusu.

Yarışları dünya çapında 3 milyar kişinin izlemesinin beklendiği ve resmî istatistiklere göre izleyicilerin yüzde 70’inin, kadınların yer aldığı spor müsabakalarını tercih ettiği göz önüne alınırsa, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlandığı, kadın sporcuların medya tarafından daha hakkaniyetli şekilde haberleştirileceği, görece olarak şu zamana dek en dengeli sportif etkinliklerden biri bizi bekliyor. Yani, toplumsal cinsiyet eşitliğine yönelik engelli koşu yarışı, saha dışında kazanılmış durumda.

Birleşmiş Milletler Kadın Birimi UN Women’ın da bu konudaki sloganı “Oyunu Değiştir” oldu. Zira kadın sporcular Olimpiyatlarda rekorlar kırdıkça, basma kalıp yargıları alt üst edecekler ve gelecek nesillere ilham kaynağı ve rol model olacaklar.

Anımsarsanız, 20 Eylül 1973 tarihinde oynanan ve “Cinsiyetlerin Savaşı” olarak adlandırılan bir tenis maçı, kadın raketler açısından önemli bir dönüm noktası olmuştu. Kadın tenisçi Billie Jean King’in, cinsiyetçi ve ayrımcı eğilimleri olan erkek rakibi Bobby Riggs’i tarihi bir maçta 3-0 yenmesinin ardından kadın tenisçilerle erkeklerin aynı para ödülü alması sağlanmıştı.

Kadınlar Tenis Birliği’nin (WTA) de kurucusu olan King, “Eğer yenilseydim, bu sonuç, kadınları 50 yıl geriye götürecekti. Yoksa benim için 55 yaşındaki bir erkeği yenmenin pek bir heyecanı yok. Tek iyi yanı, tenise ilgi gösterecek yeni insanlar” diye konuşmuştu. Bugün artık dört büyük tenis turnuvasında kadınlar ve erkeklere eşit para ödülü veriliyor.

Benzer şekilde, Norveç’ten Brezilya’ya, Avustralya’ya dek giderek artan sayıda ulusal futbol federasyonu, kadın ve erkeklerin ulusal takımları için eşit ücret verilmesi taahhüdünde bulunuyor. Ayrıca kadınlara yönelik sponsorluk anlaşmalarında son yıllarda ciddi bir artış ve rağbet söz konusu. Markalar, marka elçisi olarak giderek kadın sporculara yöneliyorlar. Bu sene Kadınlar Ulusal Basketbol Birliği WNBA’nın süperstarı Amerikalı basketbol oyuncusu Caitlin Clark’ın hem Wilson’ın hem de Nike’ın yüksek meblağlı anlaşmalar eşliğinde marka elçisi olması bunun en yakın tarihli örneği.

Spor ve Kız Çocuklar

Spor, kız çocukların yaşamda ilerlemek için gereksinim duydukları becerileri harekete geçiren araçlardan biri. Spor yapan kız çocukların özgüvenlerinin geliştiği, yılmazlıklarının arttığı, takım ruhuyla çalışmayı öğrendikleri, okullulaşma oranlarının arttığı, hamilelik yaşlarının ileri çekildiği ve çok daha iyi meslekler edindikleri bilimsel olarak da kanıtlanmış bir gerçeklik.

Şöyle ki, Fortune 500 Kadın CEO’ların olduğu listede kadınların yüzde 80’i, önceki yaşamlarında spor yapmışlar. Kadınların potansiyellerini gerçekleştirmeleri ve gelişimlerinde spora erken yaşta erişim, kritik bir etki doğuruyor.

2023 yılında Deloitte’ın hazırladığı bir rapora göre ise, çocukken spor yapan kadınların yüzde 85’i, bu esnada geliştirdikleri becerilerin, sonraki mesleki başarılarında kritik bir katkı yaptığına inandıklarını belirtiyor. Hatta bu oran, liderlik rollerindeki kadınlarda yüzde 91, 100 bin dolar ve üzeri kazancı olan kadınlarda ise yüzde 93’e yükseliyor.

Bununla birlikte, 14 yaşına gelindiğinde kız çocukların spor yaşantılarını sonlandırma oranları erkek akranlarının iki katına çıkıyor. Bunda toplumsal beklentiler ve spor programlarına maddi kaynak aktarımındaki zorluklar belirleyici oluyor.

2022 yılında spor medyasının sadece yüzde 16’sı kadın sporlarına yönelikti, oysa kadın sporcuların sosyal medya takipçi oranı erkek sporculardan yüzde 14 daha fazla. Buna rağmen görülmüyorlar, duyulmuyorlar, izlenmelerine de kasıtlı şekilde ket vuruluyor. Sonrasında malum “keşke”lere sığınıyoruz…

Oyunun Kuralları Ne?

Oysa “oyun”un cinsiyetçi ve dışlayıcı kurallarını değiştirmek bizim elimizde.

Bu sene Paris Olimpiyatları’nın Yayın ve Medya Hizmetleri kısmı için 35 kadın yorumcu işe alındı. Böylelikle kadın yorumcu oranı yaklaşık yüzde 40 arttı. Hatta 2016 yılı Rio Olimpiyatları’yla kıyaslandığında, bu oran, yüzde 200’ün üzerinde bir artış anlamına geliyor.

Resmî verilere göre, 2019 yılından beri kadınların spor medyasında haberleştirilme oranı üç katına çıktı. Sosyal medyada kadın sporlarına dair yapılan yorumlar ise, 2022 yılında yüzde 18,5’e yükseldi. Yani geleneksel medyada da, yeni medyada da kadınların sporda oyunu değiştirme gücü fark ediliyor ve bunun üzerine konuşuluyor. Örneğin geçen sene gerçekleşen FIFA Kadınlar Dünya Kupası, tarihte en çok izlenen kadın spor etkinliği oldu; dünya çapında neredeyse 2 milyar izleyiciyle hem de!

Son araştırmalara bakıldığında, izleyicilerin yüzde 88’i, kadın sporcuların, genç kadınlara güçlü birer rol model olduğunu düşünüyor. Spor müsabakalarını izleyen 10 kişiden yedisi, artık kadınların yer aldığı oyunları izliyor. Kadın sporlarının “fanatik kitlesinin” yüzde 54’ü de bu oyunları son üç senedir izlemeye başladığını itiraf ediyor. Dolayısıyla yakın tarihte filizlenen ve hızlı şekilde kar topu etkisiyle büyüyen bir ilgi ve merak söz konusu.

Bu arada güzel habere hasret kaldığımız memleketimizden de bir havadis var: Bu yıl Olimpiyat Oyunları’nda Türkiye 18 spor dalında 54 kadın ve 48 erkek sporcuyla temsil edilecek. Böylelikle, 2012 Londra Olimpiyatları’ndan beri ilk kez Olimpiyatlara Türkiye’den katılan kadın sporcuların sayısı erkeklerin sayısını geride bırakmış oldu.

Ancak yine de yollar halen engebeli. Örneğin Forbes Dergisi’nin 2024 listesinde dünyanın en yüksek ücret alan 100 sporcusu arasında kadın yok. 2017 yılında Sporting Intelligence tarafından yapılan bir araştırmada da elit sporcular arasında kadınların dünya çapında erkeklerin kazancının ortalama yüzde 1’ini kazandıkları görülüyor.

İstismar Vakaları

Kadınlar ve kız çocuklar, spor ortamlarında şiddetle, sarkıntılıkla ve cinsel saldırılarla karşılaşmaya devam ediyor. 2023 FIFA Kadınlar Dünya Kupası’nı kazandıktan sonra İspanyol kadın ulusal takımından bir oyuncunun İspanya ulusal futbol federasyonu başkanından “istenmeyen” bir öpücük aldığı sahneyi hepimiz dün gibi anımsıyoruz.

Kadınların spor alanında yaşadığı istismar vakalarının sıklığı konusunda bu olay farkındalık yaratmıştı ve davası halen İspanya’da devam ediyor. Kadınları cinsel ve psikolojik istismardan korumaya yönelik güvenceler, dünya çapında yeterince fonlanmıyor ve infial yaratan nitelikte bir olay yaşanmadıkça sümen altı ediliyor. Oysa resmî verilere göre profesyonel kadın sporcuların neredeyse beşte biri, çocukluklarında spor yaparken cinsel istismara uğramışlar. Bu, erkek sporcuların neredeyse iki katına karşılık geliyor.

İstismar, fiziksel dünyada yaşanmadığı durumlarda çevrimiçi alana aktarılıyor. BBC’nin bir araştırmasına göre, elit kadın sporcuların üçte biri, ciddi oranda çevrimiçi istismar yaşadıklarını ifade ediyor. Bu konunun Tokyo Olimpiyatları’nda gündeme gelmesinin ardından bu sene Uluslararası Olimpiyat Komitesi, Paris Olimpiyatları için bir siber istismardan koruma hizmeti başlattı ve sosyal medya kanalları üzerinden istismara uğrayan sporcuların tümünün bu hizmetten yararlanmasına imkân tanıdı.

Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin üyelerinin yüzde 41’inin artık kadınlardan oluştuğunu ve bu oranın 10 yıl önceye göre yüzde 100 artış yaşadığını da güzel bir not olarak şuraya düşelim. FIFA’nın ise idari komitesinde 100 yıldan uzun zamandır kadın yokken, 2016 yılında ilk kadın Genel Sekreter ataması yapıldı. 2019 yılında FIFA, kadınların da oyuna dahil edilmesi için 1 milyar dolarlık kaynak ayırdığını açıkladı. 2026 yılına kadar FIFA’ya üye 211 birliğin her birinin idari komitesinde en az bir kadının bulunması şartı getirildi. Mayıs ayı itibarıyla bu birliklerin yüzde 83’ünün idari komitesinde artık en az bir kadın üye var.

Ancak halen spor dünyasında kadın koçlar ve kadın yöneticilerin, erkek meslektaşlarıyla aralarında ciddi bir ücret uçurumu olduğu biliniyor. Geçen sene Dünya Kadınlar Kupası’nda ödül para toplamı 150 milyon dolar iken ve bu oran 2019 yılına kıyasla yüzde 300 oranında artmışken, 2022 yılında Katar’da erkeklere toplam 440 milyon dolar ödül verildiği düşünüldüğünde, aşılması gereken eşitsizlik çıtasının halen çok yüksek olduğu görülüyor.

Peki ya Afgan Kadınlar?

İşin bir de “Afganistan” boyutu var. Olimpiyatlarda Afgan kadınlar Taliban’a karşı “başkaldırmaya” devam ediyor. 24 yaşındaki Yulduz Hashimi, kız kardeşi Fariba Hashimi ve bisikletçi Kimia Yousofi, bu yıl Olimpiyatlara katılacak üç Afgan kadın. Üçü de sürgünde yaşıyor. Afgan kadınların “çalınan hayallerini ve hedeflerini” temsil ediyorlar.

Ancak ülkelerini kelimenin “geleneksel” anlamıyla temsil etmeyecekler, çünkü Taliban yönetimi onları tanımıyor ve kamuya açık olarak spor müsabakalarına katılmalarına izin vermiyor. Ancak Uluslararası Olimpiyat Komitesi, sürgündeki Afganistan Ulusal Olimpiyat Komitesi’yle işbirliği yaparak ülkenin toplumsal cinsiyet eşitliğini gözeten bir takımla temsil edilmesini sağlamaya ve dünyaya güçlü bir mesaj vermeye çalıştı.

1896 yılında dünyanın ilk uluslararası Olimpiyat Oyunları, Atina’da yaz döneminde gerçekleşti. Tahmin edilebileceği gibi hiçbir kadın sporcu orada yoktu. Kadınlar yokmuş gibi davranıldıkça erkeklerin sporda çığır açacağına inanıldı. Ama sürecin hep bir kanadı kırık kaldı.

1900 yılındaki Paris Oyunları’yla sistem bebek adımlarıyla dönüşmeye başladı. Bu ilk modern Olimpiyat Oyunları’nda kadın sporcular, tüm katılımcıların yüzde 2,2’sini oluşturuyordu. “Hiç yoktan iyi” dendi. Kadınlara yarışmaları için sadece dört dal “uygun” görülmüş, tenis dalında İngiliz Charlotte Cooper, tarihte Olimpiyat Oyunlarında altın madalya kazanan ilk kadın sporcu olmuştu.

1936 yılında Berlin Olimpiyatları’nın Türkiye açısından önemi ise, Atatürk’ün de hayatta olduğu bir tarihte, Türkiye’nin ilk kez kadın sporcular tarafından temsil edilmesiydi. Eskrim dalında harikalar yaratan ve Olimpiyatlar şerefine Adolf Hitler’in verdiği resepsiyona katılmayan kadın sporcularımız Halet Çambel ve Suat Fetgeri’nin isimlerini ve bugüne dek süren kadın mücadelelerini anmadan olmaz.

1964 yılına gelindiğinde Tokyo Olimpiyatları’nda kadınlar yüzde 13’lük orana erişti. Ardından 1984 yılı Los Angeles Olimpiyatları’nda yüzde 23, 2012 yılı Londra Olimpiyatları’nda yüzde 44 derken bugüne dek geldik.

Bu tarihsel süreci incelerken aklımda hep Sicilya’da Piazza Armerina yakınlarında MS 4’üncü yüzyıl başlarında inşa edildiği tahmin edilen ve bu yıl ziyaret ettiğimde olağanüstü mimarisiyle beni çok etkileyen Villa Romana del Casale isimli Roma villası geliyor. Hele UNESCO Dünya Mirası listesindeki bu villanın odalarından birinin zemin döşemesi halen gözümün önünde… Mozaikte genç kızlar koşu, disk atma, voleybol gibi spor dallarındaki performanslarını sergiliyorlar. Olimpiyatlarda kadının var olma mücadelesini düşündükçe artık hep o çarpıcı mozaik düşüyor zihnime.

Az gittik uz gittik, dere tepe düz gittik. Kadının adının siyasette de, sanatta da, medyada da, yönetim kademelerinde de, sporda da olması gerektiğini yüzyıllardır anlatadurduk. Ama sonunda dev bir adım attık.

Geride unuttuğumuz şeyleri dönüp aradık, yoksa ömür boyu yarımlık duygusu yaşamaya devam edecektik. ‘Keşke’lerimizi, ‘acaba’larımızı, ‘belki’lerimizi yanımızda taşımamak adına, bu adım gerekliydi.

Olimpiyat seyir keyfiniz de, kadınların spor alanındaki mücadelesine dair ilginiz de her daim bol olsun! Spora ilgi duyan ve bu alanda potansiyeli olan kız çocuklara çok erken yaşta spor, mücadele ve Olimpiyat ruhunu kattığımızda, gelecekte toplumsal cinsiyet eşitliği anlamında çok farklı bir ülkeye uyanabiliriz.

*Bu yazı perspektif.online adresinden alınmıştır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Menekşe Tokyay Arşivi