Bahattin Yücel
Değişim ya da koltuk değişimi
Türkiye’de geçtiğimiz 14-28 Mayıs seçimleri, Altılı Masa yapılanmasının iktidarı getireceği inancıyla, beklentileri yüksek muhalefet ve -ne bahasına olursa olsun- kaybetmemek üzerine kurgulanmış, Cumhur İttifakı arasındaki yarışla sonuçlandı.
Muhalefet partileri -özellikle- CHP’liler bu seçimin kazanılacağına o kadar inanmış olacaklar ki mitinglerindeki coşkunun etkisiyle kürsüden Bakanlıklar dağıtıldı. Sürekli altını çizdikleri ekonomideki kötüye gidişin nasıl düzeltileceğini kamuoyu ile paylaşma adına yaptıkları toplantının sonunda, 2 bin 500 maddelik bir model yayımladılar.
Ekonomi yönetimi tasarlanıyor, yurt dışından getirilecek 300 milyar dolarlık yatırım projeleri, iki elle yapılan “sevgi ve kalp” simgesiyle kalabalıklara anlatılıyordu. AKP’nin uyguladığı ekonomi politikası bir yandan eleştirilirken diğer yanda emeklilere, asgari ücretle geçinmek zorunda kalanlara, ikramiyeler ve maaş artışları müjdeleniyordu.
Muhalefeti ve özellikle CHP’yi destekleyen çok az sayıdaki TV kanalı ve gazetelerde, kapalı devre yayınları andıran, aynı siyasetçiler ve gazeteciler; karşılıklı birbirlerini destekleyen haberler veriyorlar, söyleşiler yapıyorlardı.
Ne var ki, söylemlerinde üretim artışı, yok edilen tarım ve dış borçlanmalarla ithalata dayalı hormonlu büyümenin yerine, alternatif çözüm önerileri yer almıyordu. Dış politikada, Ortadoğu’da değişen dengeler ve en önemlisi; sayıları açıklanmayan göçmenler konularında, belirli bir programları ve söylemleri yoktu.
Akıllarda kalan tek sloganları, her mitingin sonunda yineleniyordu. “Her şey çok güzel olacak”tı. Ne yazık ki olmadı, kuşkusuz olamazdı.
Türkiye’de ve dünyada koşullar değişmişti. CHP koşulların -kaçınılmaz- gereği yüz yıl önce Atatürk ve arkadaşlarının kurdukları partiye de benzemiyordu.
Kurtuluş Savaşını yürüten kadro içinde İttihat ve Terakki Fırkasının -İTF- üyeleri çoğunluktaydı, doğru ama Gazi ve arkadaşlarının İTF ile ilgileri ne kadar ise günümüzdeki CHP yönetimi, kurucu düşünce ile o kadar yakındı.
Seçimin hemen ardından yaşananlar çok çarpıcı...
Türkiye tarihinin en ağır ekonomik bunalımı ve sınırlarımızı zorlayan dış baskılar karşısında zorlanılıyor. AKP geçmişteki hatalı uygulamalarının bedelini, büyük çoğunluğu kendisine oy vermeyen %48’in oluşturduğu kitlelere rahatça ödetmeye başlıyor.
CHP’nin katkılarıyla TBMM’de temsil edilen muhalefet partileri, Anayasa değişikliği bahanesi ile çözülerek TBMM’de Cumhur İttifakı saflarına katılmaya hazırlanıyorlar.
CHP ise genel başkanlık dışında kalan üst yönetimdeki değişiklik ile seçim başarısızlığını unutturarak zaman kazanmaya çalışıldığı izlenimi uyandırıyor…
Haksızlık etmeyelim, değişim sözcüğü seçim sonrası ilk günden bu yana parti kulislerinin gündeminde. İBB Başkanı günlerdir beklenen manifesto yerine bir web sitesi ile tavrını belli etti.
Antik çağın ünlü felsefecisi Heraklitos’un “Değişmeyen tek şey değişimdir” diye başlayan, materyalizmin bu eski çağdan günümüze kadar gelen referansı, İBB Başkanının dilinden düşürmediği bir sloganın ötesine geçerek bir kimliğe dönüşüyor.
Değişime değinilmesi kuşkusuz çok doğru. Unutulmaması gereken; kişisel görev ya da eskilerin deyimiyle, mevki değişikliği ile bir paradigma değişiminin çok ayrı kavramlar olduğu gerçeği.
Özellikle CHP’nin bu süreçte köklü bir değişime gereksinim duyduğu çok açık. Ancak bu olguyu Genel Başkan ile İBB Başkanı arasında koltuk değiştirmekten ibaret sanmak, Cumhuriyetin 100. yılında kurucu partinin tarihe karışmasına yol açabilir.
Değişim, üretimi önceleyen, verimliliği gözeterek uluslararası rekabete açık alanlarda farklı bir programın tartışılmasıyla başlatılabilir. Üyelik yapısının köktenci bir yaklaşımla ele alınması, gençlerin kazanılması ve katılımcı bir toplumsal kalkınma modelinin hazırlanması değişimin ilk adımları olmalıdır.
Değişim mevcut iktidara benzeyerek değil ona gerçekten alternatif olunduğu kanıtlanarak başlayabilir.