Mehmet Şandır

Mehmet Şandır

BÜYÜK RESME BAKMAK ZAMANI

Türk Dış politikasını “İdlip Bataklığının” ipoteğinden kurtarmak gerekiyor.
Türkiye, İdlip meselesini bir milli güvenlik meselesi olarak görüyor.
Kurulmak istenen “Terör Devleti” için Akdeniz’e ulaşacak koridorun Hatay’dan önceki son direnç alanı olarak değerlendiriyor. Bu iddia doğrudur ve önemlidir.
Ancak meselenin tarafları açısından durum çok farklı anlamlar taşımaktadır.

“Tümden gelim” metoduyla düşünürsek yani büyük resme bakarsak, Suriye/Ortadoğu meselesi ve Türkiye’nin iddiaları ve gerekçeleri küresel gündemde küçük bir ayrıntı olarak kalıyor.
Öncelikle şu hususu tespit edelim; Suriye olayları artık bir ülkenin iç meselesi veya bir iç savaş hatta bölgesel bir çatışma olmaktan çıktı; bir küresel meseleye dönüştü. Meselenin aktörleri şimdi küresel güçler oldu.
Küresel ölçekte oynanan bir oyunda yerel oyuncular ne kadar başarılı olabilir?

21.Yüzyılın en büyük küresel meydan okuma “gösterisi” günümüzde bölgemizde yaşanıyor. Soğuk savaş dönemi sonrasında ilk defa sıcak bir savaşın mevzileri ilk defa birbirine bu kadar yakın olarak Suriye’de kazıldı.
Arap Baharı adıyla uygulamaya konulan ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesine karşı Rusya’nın Suriye’de fiili pozisyon alması yeni bir “dünya savaşı” atmosferi oluşturuyor.
ABD, “Tüm insanlığın haklarını savunacak güç” olmak iddiası ile NATO’yu da kullanarak dünyayı tanzim etmeye çalışıyor. 20 yıl süren ve 2,2 trilyon ABD Doları’na mal olan Afganistan hezimetinden sonra kaybettiği İç Asya jeopolitiğinin yerine öncelikle Orta Doğu’ya ve Güneydoğu Asya’ya/Pasifik’e yöneldi.
Ortadoğu’da ikinci İsrail mahiyetinde bir Kürt Devleti kurmak için kararlı bir şekilde son adımları atıyor. Suriye’nin kuzey ve doğusunda Irak’ın Kürt Bölgesel Yönetimi ile de entegre edilecek şimdilik bir Otonom Siyasi Yapı oluşturuyor. Bu konuda Rusya ile de anlaştığı iddia edilmektedir. Buna itiraz eden Türkiye’yi İdlip bölgesindeki selefi terör örgütleri ve yeni bir göç dalgası ile tehdit ediyor. Hatta batıda, Yunanistan, güneyde Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile askeri yığınak yaparak baskı oluşturuyor. Türkiye, ABD ile stratejik ortaklık ilişkisinden “soğuk savaş” dönemine sürükleniyor.

Suriye’de küresel taraflardan ikincisi Rusya’dır.
Rusya, reel politik ortamı doğru değerlendiriyor. Askerî ve ekonomik potansiyelini bilerek, hedeflerine ulaşmaya çalışıyor; Suriye’yi korumak bahanesiyle Ortadoğu’ya ve Doğu Akdeniz’e yerleşiyor. Günümüzde Orta Doğu’da artık Rusya’nın onay vermediği jeopolitik bir gelişmenin olması mümkün değil.

İDLİP bataklığı, ABD ve Rusya için bir güç gösterme sahnesidir. ABD, İdlip’te selefi terör örgütlerini Rusya’ya karşı besliyor, Rusya, Türkiye’yi de kullanarak bunu önlemeye çalışıyor.
Türkiye’nin Rusya ile İdlip’teki güç ve amaç birliği bir “stratejik ortaklığa/müttefikliğe dönüşebilir mi bu mümkün mü?
Rus uçakları tarafından 34 askerimizin İDLİP kırsalında şehit edilmesini unutmadık!
Son SOÇİ mutabakatından bir hafta sonra üç güvenlik görevlimiz, Rusya’nın sorumluluk alanından YPG terör örgütü saldırıları ile şehit edildi, unutmadık!

KISACA
Ne Arap’ın yüzü(!) ne Ayı’nın postu, ne de Domuzun yağı…
“Kendi göbeğimizi kendimiz keseriz” kararı doğrudur!
Yeni bir yüzyılın ilk çeyreğinde dünyanın küresel güçlerce yeniden paylaşıldığı ve dengelerin yeniden kurulduğu bir süreçte Türkiye, stratejik bir karar noktasında bulunmaktadır. Zaman ve mekan bütünlüğünde büyük resme odaklanmalıdır; İDLİP bataklığından çıkmalı ve Suriyeli sığınmacıları kontrol ettiği Suriye topraklarına yerleştirmenin pazarlığını Rusya üzerinden Esad Rejimi ile acilen yapmalıdır.

BENCE
Süreç, Türkiye için çok stratejik riskler ve fırsatlar getiriyor. Bu sürecin sonunda ya küresel/bölgesel bir güce dönüşeceğiz veya vatan bütünlüğünü ve daha da kötüsü bağımsız devleti koruyamayacağız!
Sonucu bu günlerde uygulayacağımız politikalar belirleyecektir.
Şimdi karar zamanı;
YA, Şeyh Galip’in Hüsnü Aşk adlı eserinde uyardığı gibi önümüze konulan “ateş denizini” geçmek için davet edildiğimiz “mumdan gemilere” bineceğiz.
“Yabancının kayığı” ile bir meçhule yelken açacağız.
VEYA Milletimizin geçmişinde yaşadığı bunalım dönemlerinden çıkışta olduğu gibi; kendimize dönecek, atalarımızın takip ettiği akıl yolunu izleyeceğiz.
“Vatanın tamamı, milletin istiklâli tehlikededir. Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır” diyen Gazi Mustafa Kemal’in peşinden gideceğiz ve “Milli sınırları içinde vatan bölünmez bir bütündür, parçalanamaz. Manda ve Himaye kabul olunamaz” diyerek bağımsız bir dış politika takip edeceğiz.
ÖZETLE, Suriye politikasında başlangıçta yaptığımız yanlıştan geri döneceğiz!
Yönetenlere kızsak da, “Allah Devlete zeval vermesin”
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Türk Milleti’nin teşkilatlanmış gücüdür.
Milletçe bu kuşatmadan başarı ile çıkacağımıza yürekten inanıyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Şandır Arşivi