Mehmet Şandır
ATATÜRK’ÜN ESERİNE SAHİP ÇIKMAK BİR NAMUS BORCUDUR!
Milli Mücadele’nin ZAFERLE sonuçlandığı günlerin yıldönümündeyiz.
Bu hafta “sorun” konuşmayalım.
Milletimizin zor şartlarda neleri başardığını hatırlayalım ve övünç duyalım, geleceğe umutla bakalım; buna gerçekten çok ihtiyacımız bulunmaktadır.
Türk Milleti’nin ateşle imtihan edildiği o günlerin şafağında eskinin küllerinden yeni bir devletin doğuşunu yeniden yaşayalım ve bunu başaran atalarımıza saygılarımızı, şükranlarımızı sunalım
Ağustos ayı, Milletimizin geçmişinde yeniden dirilişin ve yeni bir başlangıcın onurunu yaşadığımız zaferler ayıdır.
1071 yılı 26 Ağustos, Malazgirt zaferi, Türk Milleti’nin ve İslam dünyasının (İslam Dini de diyebiliriz) gelecek bin yılının belirleyicisi olmuştur.
Malazgirt zaferi, Türk boyları için Satuk Buğra Abdülkerim Han’ın “devlet dini” olarak ilan ettiği İslam’ın merkezine ve denizlere/Batı’ya doğru bir tarihi akışın yolunu açmıştır.
Malazgirt zaferi, bir takım sapkın grupların hezeyanları ile şirazesinden çıkmak üzere olan İslam dini ve İranlı şii Büveyhioğullarının esaretinde olan İslam halifeliği için bir kurtuluş umudu olmuştur.
Malazgirt zaferi ile Selçuklu devletleri Anadolu ve Ortadoğu’da artık yeni hakim güçtür.
Selçuklu komutanı Kutalmışoğlu Süleyman Şah, 1075’te İznik’i Bizans’tan alarak başkent yapmış ve Anadolu Selçuklu devletini resmen kurmuştur. Artık zamanın Türk asırları başlamıştır.
Hristiyan dünyası, Birinci Konsülün toplandığı İznik şehrinin Türklerin hakimiyetine geçmesini kıyamet alameti olarak görmüş ve bu tarihten sonra Anadolu’yu Türkiye ve Anadolu’nun yeni sahiplerini de Türkler olarak anmıştır.
Türklerin bu yürüyüşü Doğu Roma’nın yıkılışına, ‘Konstantin” şehrinin İslamıbol şehre dönüşüne ve bugünlere ulaşacaktır.
Malazgirt zaferi, Türkleri dünyanın orta yerine yerleştirmiştir.
Bunu değiştirmek isteyenler, yaklaşık 800 yıl sonra yeniden 1914’te Çanakkale (geçilmez)’de, Sakarya’da ve Dumlupınar’da boylarının ölçüsünü almışlar; “geldikleri gibi gitmişlerdir.”
1922 yılı 26 Ağustos, Büyük Zafer, Malazgirt’ten 850 yıl sonra Türk Milleti’nin yeni bir dirilişi ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin doğuşudur.
1683 Eylül ayında Viyana kapılarında yaşanan bozgundan bu yana yaklaşık 250 yıl süren geri çekilme ve savunma zilleti, 1 Eylül 1922 Cuma günü Mustafa Kemal Paşa’nın, “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri” komutu ile son bulmuştur.
Yeni “Haçlı” saldırısı Dumlupınar Ovası’nda durdurulmuştur.
Türk Milleti, Viyana’dan bu yana ilk defa 1922 Ağustos ayı 26’sında Afyonkarahisar’ın Dumlupınar ovasında düşmana taarruz etmek cesaretini göstermiş ve bunu başarmıştır. 25 Ağustos, bir Cuma günü gecesinde başlayan Büyük Taarruz, 30 Ağustos akşamı ZAFER’le sonuçlanmıştır.
VE TARİH YENİDEN YAZILMAYA BAŞLANMIŞTIR!
Tarihçiler şöyle not düşerler:
“Tarih, 1 Eylül 1922 günlerden Cuma…
Sabahın ilk ışıkları çok şanlı bir zaferi müjdeliyordu;
Yunan ordusu 5 günde “Kurt kapanı” içinde imha edilmişti.
Yer, Afyon’un Dumlupınar ovasına bakan Çalköy sırtları, kırık bir kağnı…
Üç Mustafa; Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Genel Kurmay Başkanı Mustafa Fevzi Paşa ve Batı Çephesi Komutanı Mustafa İsmet Paşa, yorgun ve onurlu; tarihi kararı birlikte ilan ettiler.
Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, “Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları” diye başlayan “Zafer Bildirisi”ni, “Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri!’’ komutu ile bitirir.”
400 kilometrelik İzmir yolu 9 günde aşılmış, Afyon’dan başlayarak tüm Batı Anadolu illeri Yunanlılardan temizlenmiş ve İzmir’e ulaşabilen düşman askerleri de denize dökülmüştü. 18 Eylül 1922 tarihinde artık Anadolu’da tüm Yunan askerleri ve destekçileri ülkemizi bir şekilde terk etmişlerdi; “Geldikleri gibi geri gitmişlerdi.”
19 Mayıs 1919’da Samsun’da başlayan Milli Mücadele, 4 Eylül’de Sivas’ta bir teşkilata, 23 Nisan 1920’de bir Meclis’e, 26 Ağustos 1922’de Zafere kavuşmuş ve 9 Eylül 1922’de İzmir’de noktalanmıştı.
Mustafa Kemal Paşa’nın yola çıkarken 22 Haziran 1919’da, Amasya’da ilan ettiği “Milletin istiklâlini, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.” iddiası gerçekleşmiş, “düşman Anadolu’nun harimi ismetinde boğul(acaktır)muştur.”
BENCE
Bu sonuç, ATATÜRK’ÜN ve mensubu olmakla iftihar ettiği TÜRK MİLLETİ’NİN ESERİDİR!
Nazım Hikmet, Atatürk’ü şöyle anlatır.
“Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar…
Eğildi, durdu.
Bıraksalar ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak,
ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak,
Kocatepe’den Afyon ovasına atlayacaktı”
EVET, ATATÜRK, 26 Ağustos’ta tarihin orta yerine ATLADI…
Türk Milleti’nin büyük geleceğini müjdeledi…
Mazlum milletlere ışık oldu…
Geçen yüzyılda bir Atatürk çıkaramayan milletlerin içine düştüğü durum ortada…
Bu gerçeğe rağmen Atatürk’e saygısızlık yapanlar bu milletin hainleridir!
SON SÖZ
Atatürk’e ve eserine sahip çıkmak hepimiz için bir namus borcudur.