Alaaddin Dinçer
Artan eğitim masrafları halkın bütçesini zorluyor
Halktan toplanan vergileri yine halka hizmet olarak harcayan devlet, sosyal devlettir. Eğitim hizmetinin devlet tarafından sunulması bu yolla sağlanan faydanın sadece tüketenlerde kalmayıp toplumun tamamına yayılıyor olma gerekçesine dayanmaktadır. Eğitimli bireylerin aynı zamanda daha bilinçli düşünce dünyasına sahip bir toplum inşasna koyacağı katkı önem kazanmaktadır. Evrensel kültür ve yüksek bilgi düzeyini yakalamış bireyler yetiştirmek için eğitime GSYH’dan ayrılan paylar gelişmişlik göstergesi olarak görülmektedir. Bunun temel gerekçesi, eğitime ayrılan kaynağın artması ile o ülkedeki refah seviyesinin yükselmesi arasında pozitif yönlü bir bağlantı ile doğru orantılıdır. Bunların yanı sıra toplumun eğitim düzeyindeki artış, kamu ekonomisine atfedilen adil gelir dağılımı fonksiyonunun daha etkin işlemesine katkı sağlamaktadır. Aslında TÜİK’in hane halkları eğitim harcamaları verileri üst paragrafta yer alan eğitime ilişkin genel tanımın ülkemiz yönünden neden gerçekleşmediğini çok net olarak ortaya koymaktadır. Eğitimden yoksun kalmanın veya yeterli düzeyde eğitime erişimi sağlayamamanın neden olduğu ekonomik, sosyal ve kültürel alanda görülen toplumsal eşitsizlikleri, gelir adaletsizliklerini ve geri kalmışlığı bu verilerle birlikte değerlendirdiğimizde daha net olarak anlamış olacağız.
“Eğitimde Eşit Fırsatlar” Sözü İnandırıcı
Olmaktan Uzak
TÜİK’in 2014-2019 yılları arası 5 yıllık verileri baz alındığında hane halklarının eğitim masrafları yükünün artmakta, buna karşılık GSYH’dan ile devlet harcamaları payının azalmakta olduğunu görmekteyiz. Üstelik bu olgu halkın yoksullaşma süreci ile birlikte gerçekleşen bir sonuç. Yoksul sayısının 16 milyona dayandığı ülkemizde yurttaşların eğitim harcamalarının yüzde 1 oranında da olsa artmış, GSYH içindeki eğitim payı oranının yüzde 6,5’ten yüzde 6’ya, devlet harcamaları oranının yüzde 77,7’den yüzde 74’de gerilemiş olması, eğitime erişimde eşitsizlikleri de büyüten bir işlev görmektedir. Yurttaşlar aleyhine gelişen bu sonuç olumsuzluklara ve sorunlara çarpan etkisi yapmaktadır.
TÜİK 2014 yılına ilişkin “Eğitim Harcamaları İstatistikleri’ne” göre, Türkiye’de eğitim harcamalarının, gayrisafi yurtiçi hasılaya oranı 2014’te yüzde 6,5 oldu. 2014 yılında yapılan eğitim harcamalarının yüzde 77,7’si devlet tarafından finanse edilirken, hane halklarının eğitim harcamalarının payı yüzde 19,8 olarak hesaplandı. Türkiye’de 2018 yılında yapılan eğitim harcamalarının yüzde 72,9’u devlet tarafından finanse edildi. Eğitim harcamaları içerisinde hane halklarının yaptığı harcamaların payı ise yüzde 20 oldu. Eğitim harcamalarının GSYH içindeki payı 2018 yılında yüzde 5,8, 2019 yılındaki payı ise yüzde 6,0 oldu. Türkiye’de 2019 yılında yapılan eğitim harcamalarının yüzde 74,0’ı devlet tarafından finanse edilirken, eğitim harcamaları içerisinde hane halklarının yaptığı harcamaların payı ise yüzde 20,8 oldu. 5 yılda GSYH yüzde 155,genel bütçe yüzde 121 artarken eğitim bütçesi yüzde 99.80 oranında artmıştır.
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) 2019 yılı eğitim raporu, Türkiye’de, her bir öğrenci için eğitime harcanan yıllık miktarın, OECD ortalamasından iki misli daha az olduğunu ortaya koydu. Türkiye bu sıralamada Meksika ve Kolombiya’dan sonra 3. gelirken, Lüksemburg, ABD ve Avusturya ise eğitime en fazla yatırım yapan ülkeler olarak kayıtlara geçti. Türkiye’de ilköğrenimden yükseköğrenime kadar yapılan harcama GSYİH’nın yüzde 5,4’üne tekabül ediyor. 2019 yılı rakamlarına göre, Türkiye’de ilkokuldan üniversiteye kadar her bir öğrenci için eğitim kurumlarına yıllık 5 bin 633 dolar harcanırken, OECD ülkelerinde ortalama oran bunun iki misli, yani 10 bin 502 dolar civarında. Eğitime kişi başına harcamada, Meksika 3 bin 632 dolar, Kolombiya 3 bin 661 dolar ile Türkiye’nin hemen önünde yer alırken, en fazla harcama yapan ülkelerde Lüksemburg 21 bin 470 dolar ile ilk, ABD 16 bin 987 dolar ile ikinci, Avusturya ise 15 bin 806 dolar ile 3. sırada yer aldı.
Devletin kamusal hizmet alanlarından geri çekilmesinin en görünür ve somut örneğini eğitim alanında görmekteyiz. Devletin kamusal alanlardan çekilirken yerini sermaye ve siyasi menfaat gruplarına bırakması beraberinde büyük eşitsizliklerin yaşanmasına neden olmaktadır. Eğitim alanında yaşanan eşitsizlikler, toplumsal ve sınıfsal eşitsizlikleri besleyen sonuçlar doğurmaktadır. Eğitime sınıfsal ayrıştırmalara yol açacak bir işlev yüklenmesi çelişkileri derinleştirir. Derinleşen çelişkiler ise toplumda sosyal huzursuzlukların ve yoksulluğun artmasına neden olur. Bu durum da eğitimin temel bir insan hakkı olmasını anlamsızlaştırır. Oysa sosyal devlet, gelir grupları içindeki en zayıf olan grupları güçlendiren ve destekleyen tedbirleri süreklileştiren devlettir. Eğitimden yoksun kalmanın sonuçları üzerinden bakıldığında; güvenceli istihdamda, istihdam olanağı bulanların düzenli ve yeterli gelir sağlamada, sosyal güvenlik sistemi içinde kendisine yer bulmakta zorlandıklarını görmekteyiz.
Sonuç olarak, toplumsal eşitsizliklerin ve gelir adaletsizliğinin en somut sonuçları, salgın sürecinde gündeme gelen uzaktan öğretime de karşımıza çıkmakta, yeterli ekonomik koşulları sağlayamayan yurttaşlar uzaktan öğretim için gerekli olan dijital araçları çocuklarına sağlamakta zorlanmaktadır. Bir ülkedeki sosyal kalkınma ve dönüşümün sağlanmasında nitelikli beşeri sermayenin varlığı bakımından eğitim büyük önem arz etmektedir. Eğitim, yüksek bireysel ve toplumsal beceri seviyesini, sağlıklı bir toplumu ve bunların yaşama yansımalarını da kapsamaktadır. Sağlıklı, nitelikli ve verimli bir istihdamın kapılarını açan beşeri gücün yaratılması, ancak ve ancak nitelikli eğitim ile mümkün olmaktadır. Eğitim, sayesinde bireylerde gelişen pozitif eylemler (örneğin: mutluluk, istikrar, suç seviyesinin azalması, sağlıklı ve güvene dayalı ilişkiler, örgütlenmenin artması vb.) içinde yaşanılan toplumun refah seviyesinin artmasına katkıda bulunmaktadır. Sıralanan ve sayılan yukarıda yer alan veriler dikkate alındığında eğitim, iktidarlar tarafından temel bir hak ve kamu hizmeti olması kabul edilmeli, dolayısıyla bütçe harcamaları içinde parasız olan en önemli kalem olarak görülmelidir.