Süreyya Su
Aşk Üstüne Fragmanlar (1)
Aşk doğal bir duygudur. O yüzden biz uygar insanlar için aşkın imkanları her geçen gün biraz daha azalıyor. Doğadan uzaklaştıkça aşktan uzaklaşıyoruz; doğaya egemen oldukça, bedene egemen oluyoruz. Uygar insan, artık birisine aşktan kaynaklı şehvet duyamayan insandır. Şehvet uyandırmak için ilaçlara gerek duyar. Kalbi heyecanlandıran duygular olmadan, cinsel bir işlem olarak tasarlanmış fanteziler aracılığıyla tüketimci hazlar yaşamaktadır ahir zaman insanı
Aşkı söylemek gerekir, aşk dile gelmek ister; kalbin sesi duyulmak ister, gönül gözü görmek ister, yürek ortaya atılmak ister.
Sevginin ifadeleri vardır: Dil sevgiyi konuşur, ama sadece dil değil. Hatta sadece dil sevgiyi konuşursa aşka halel gelir.
Gerçek bir âşığın bütün bedeni sevgiyi konuşur: gözleri, burnu, elleri. Zaten o yüzden kendine hâkim olamaz âşık, susturamaz ruhunun neşesiyle coşan bedenini. Aşk, ruhumuzu özgür bırakırsak yaratılır. Aşk ruhtan yaratılır ve aşk arzuyu yaratır.
Aşk, bilgi değil sezgidir
Diğer taraftan aşkın yanılma payı vardır. Aşk bazen gerçek olmasa da retorikle ikna eder, inanmak isteyen gönülleri. Gönül çelmek, aşkı bir proje olarak inşa etmektir. Oysa gerçek aşk, tesadüflerin eseridir. Aşk, ol deyince aşk olur.
Gönül çelmenin dışında, birisine “Seni seviyorum” demek, emin olmayı, kendine ve ona güvenmeyi gerektirir. Çünkü retorik yapmadan, sözü süslemeden “Seni seviyorum” diyebilmek için kişi önce aşkın hakikat olduğuna kendini ikna etmelidir. Fakat yine de aşk bir bilgi değildir, bir sezgidir.
Bazıları aşka inanmadığını söyler. Çünkü onlar sezgilerine güvenmezler. Kendilerini mutlak bilgiye götürecek bir yöntem aramaktadırlar. Şüpheye yer bırakmayan gerçek aşkın formülünü araştırırlar. Aşkın elbette bir kimyası vardır, ama yine de aşk laboratuvarda üretilemez, üretilen ise aşk değildir. Laboratuvarda birtakım cinsel fanteziler, şehevi arzular üretilebilir. Bir beden neye muktedirdir gibi Spinozacı soruların cevapları laboratuvarda aranabilir. Ama yaşama sevincinin kaynağı doğadadır.
Aşk doğal bir duygudur. O yüzden biz uygar insanlar için aşkın imkanları her geçen gün biraz daha azalıyor. Doğadan uzaklaştıkça aşktan uzaklaşıyoruz; doğaya egemen oldukça, bedene egemen oluyoruz. Uygar insan, artık birisine aşktan kaynaklı şehvet duyamayan insandır. Şehvet uyandırmak için ilaçlara gerek duyar. Kalbi heyecanlandıran duygular olmadan, cinsel bir işlem olarak tasarlanmış fanteziler aracılığıyla tüketimci hazlar yaşamaktadır ahir zaman insanı.
Her aşk bir tevafuktur!
Modern zamanlarda aşk bir yanda nostaljik bir duygu haline geldi. En güzel hallerini eski zamanlarda yaşayan insanların hikayelerinde okuduğumuz birbirine adanma durumu olarak aşk. Hem özlemle baktığımız hem de bugünün bireyci bilinci için kabul edilemez bir bağlanma olduğunu düşündüğümüz trajik bir olay.
Diğer yanda aşk derken bugün kutsal olan her şeyin dünyevileştiği bir dünyada kutsal aileyi kurmak için gerekli bir duygusal zemini anlıyoruz. Aşk evliliği geleneksel evlilik biçimlerinin yerini alıp toplum tarafından norm haline getirilirken, aşk sadece amacı evlilik olan bir ilişki biçimine indirgendi. Oysa mutlu aşk yoktu; bugün ise herkes evli, mutlu, çocuklu.
Ama yine de değişen zamana rağmen aşkla ilgili değişmeyen bir şey var: kader; buna tesadüf de diyebilirsiniz ya da yeni keşfettiğimiz ve çoğumuzun sevdiği bir eski kelime olan tevafuk daha iyi bir karşılık olabilir. Her zaman iki insanın arasında aşk olması tesadüfe bağlıdır. Sevdiğimiz kişiyle hep tesadüfen karşılaşırız. Her aşk bir tevafuktur. Bazı kişiler çöpçatanlıkla karşılaşır ama sevgili olmaları bir tevafuk sonucudur.
Jean-Luc Nancy’nin belirttiği gibi, hiç kimse “Âşık olmak için şöyle biriyle tanışmalısın” diyemez (Tanrı, Adalet, Aşk, Güzellik, s. 100). Dolayısıyla gerçekten âşık olunacak kadın ya da erkek yoktur. Ancak aşkı yaratacak karşılaşmalar vardır.
Aşk ve din birbirine benzer. Tektanrıcı olduğunuz gibi tekeşli olabilirsiniz. Bu yüzden hem tektanrıcı olunup hem çokeşli olunamaz. Her ne kadar İslam erkekler için çok eşliliğe izin veriyor olsa da İslam’daki çokeşlilik aşkla ilgili değil, cinsellikle ilgilidir. Aşka şirk koşulamaz. Yoksa tek Tanrı kendisiyle çelişir
Kıskanç âşık, kötü âşıktır
Sevginin niceliği yoktur. Bir âşık olarak birini başkasından daha çok sevemezsiniz. Yani aynı anda iki veya daha çok kişiye âşık olunamaz. Hemen şunu açıklamalıyım ki bir teolojik inanç temelinde bunu savunuyorum. Aşk ve din birbirine benzer. Tektanrıcı olduğunuz gibi tekeşli olabilirsiniz. Bu yüzden hem tektanrıcı olunup hem çokeşli olunamaz. Her ne kadar İslam erkekler için çok eşliliğe izin veriyor olsa da, İslam’daki çokeşlilik aşkla ilgili değil, cinsellikle ilgilidir. Aşka şirk koşulamaz. Yoksa tek Tanrı kendisiyle çelişir.
Ama elbette çoktanrılı inançlar olduğu gibi çokeşlilik de olabilir. Ama orada farklı rollere göre ayrılmış tanrılar olduğu gibi, farklı zevklere göre ayrılmış eşler vardır. Çokeşlilikte aşk tikel zevklerden oluşan bir bütündür. Ama tekeşlilikte aşk tekil bir duygudur, sevgili biriciktir.
Sevginin niceliği yoktur ama niteliği vardır. İyi aşıklar olabildiği gibi kötü aşıklar da vardır. Hatta aşkta şiddet olabilir. Zaten aşkta kıskanma olup da şiddet olmaması düşünülemez. Her aşk kıskançlığa neden olmayabilir ama her kıskançlık şiddete neden olur. Kıskanç âşıklar, kötü âşıklardır. İyi âşıklar ise birbirleri arasında tahakküm ilişkisi kurmayanlardır. İdeal bir aşk aslında bir iktidar ilişkisidir. Nasıl ki toplumlar için demokrasi tamamlanmayacak, müzakerelerle hep gelişecek bir projeyse, aşk da insanlar için tamamlanmayacak, arzuyla hep gelişecek bir ilişkidir.
Proje aşklar da var
Ama aşkı geliştirecek arzu, başkasının arzusu değildir. Sevgide nicelik olmadığı için derece ve kıyas da olamaz. Hiçbir aşk başka aşklarla karşılaştırılamaz; hiçbir âşık sevdiğini başkasıyla karşılaştırmaz. Eğer karşılaştırırsa o zaman aşk olmaz. Olsa olsa hoşlanma, beğeni vardır. Hani zevkler tartışılmaz denir ya, aslında orada kastedilen aşktır işte. Bir âşığa bunu mu sevdin diye sorulmaz. Sorulursa karşılık olarak rasyonel bir cevap alınmaz. Ama bir tercih yapana bunu mu beğendin diye sorulabilir ve rasyonel bir gerekçesi olan bir cevap beklenir.
Hiçbir aşk karşılaştırılabilir değildir; onun aşkı benimkinden az veya seninkinden çok gibi ölçülebilir değildir aşk. Yalnızca kurumlar karşılaştırılabilir; evlilikler ve aslında aşk içermeyen sevgili ilişkileri. Aşk içermeyen sevgili ilişkileri neden olmasın? Samuel Beckett’in Aşksız İlişkiler adlı öyküsü vardı, aklıma geldi şimdi. Bugün sevgililer daha çok aşksız ilişkiler yaşamıyor mu? Tam da bu gerçeği saklamak ister gibi birbirlerine sürekli “aşkım” diye hitap ediyorlar. Yargılıyor gibi miyim? Ama sosyolojik analiz öyledir, biraz yargılar. Sosyologun elinde güçlü deliller vardır çünkü. Ünlü veya ünsüz herkesin proje aşkları yok mu? Kimi yalnızlıktan sıkıldığı için hep bir partneri olsun ister, adı “yeni aşkı” olan. Kimi sevgililer gününde depresyona girmemek için sevgili yapar alelacele. Kimininki gerçek bir projedir, bir marka ürüne sahip olmanın hazzı gibi herkesin arzusu olana sahip olmak ister.
Aşk bir büyüdür, aklın almadığıdır
Bir aşk ilişkisinde anlamı muğlak olan ve bu yüzden işte aşkın niteliğini iyi ya da kötü yapan bir konu da “sahip olmak”tır. “O benim” demek ya da “Ona aitim” demek aşkın bir mülkiyet ilişkisi olduğu anlamına gelir. Ama aşkı mülkiyet ilişkisi olarak kurmak da şiddet üretir ve aşkın kalitesini kötü kılar. Aşkta birbirine sahip olma, bir mülkiyet ilişkisi değil de, aslında bir dayanışma ilişkisi, birbirine destek olma, iyi ve kötü günde birbirini sahipsiz bırakmama anlamındadır.
Aşkın nitelikleri vardır, ama aşkta kimse kimseyi öncelikle nitelikler için sevmez. Aşkta nitelikler sonra üretilir. Aşkta önce kalp seçer, sonra kalbin seçtiğinin niteliklerini beğenmeye başlarız. Hatta başkasında asla tahammül edemeyeceğimiz şeyler bile âşık olunanda hoş görünür. Aşk bir büyüdür.
Aşk aklın almadığıdır, aşkta her zaman delilik vardır. O yüzden ilk aşklar ve aşkın en sahih hali delikanlılık çağında yaşanır. Sonra araya deneyimler girer, olgunlaştıkça insan kalbinin seçtiğine ama aklının da onayladığına âşık olur.