Tuğçe Küçük
Yarınsız insanlığın mutluluk animatörü: ‘Influencer’
Haberlerin, eşyaların hatta insanların hızla tüketilip yerine yenilerinin aynı hızla konulduğu tüketim çağı; okumaya, öğrenmeye zaman tanımayacak kadar hızlı… Post-modern zamanların benliğine en uygunu ‘ben de varım’ demek öyle ya da böyle bir şekilde kendini görünür kılmak… Sosyal medya üzerinden kendi hayatını kusursuz gösterirken, pürüzsüz, mükemmel görünen hayatları da seyretmek… Keyifli hayatları seyretme hali yeni bir meslek alanını, “Influencer’lığı” karşımıza çıkardı. Influencer’ların içerikleri, içi dolu olsun boş olsun fark etmeksizin yadsınamaz bir çoğunluk tarafından takip ediliyor. Kapitalizm için alternatif bir reklam alanı olan Influencer’lık, kapitalist sistemi de mesleği yapan kişileri de onların takipçilerini de mutlu ediyor…
Tarih boyunca toplumlar sahip oldukları bilgileri diğer toplumlarla da etkileşim içinde olarak geliştirdiler, her buluş yeni bir bilginin kapısını araladı, her dönem bilinebilirlik düzeyinde kendi ‘popüler kültür’ünü oluşturdu. Zaman içinde gelişen teknoloji mesafeleri ortadan kaldırdı, dünyayı Marshall McLuhan’ın deyişiyle ‘küresel köy’ haline getirdi. Artık bilgiye kolayca ulaşmak, dünyanın çeşitli yerlerinde olan olayları takip edebilmek, hatta oturduğumuz yerden dünyada herhangi bir yeri gezebilmek bile mümkün hale geldi.
Bu ulaşılabilirlik popüler kültürde de yeni bir devrim yarattı. Bu devrimin ortaya çıkardığı görsel kültür, yazılı kültür geleneğini geride bıraktı ve okumanın yerini izlemek aldı.
Baş döndüren ‘Ben de varım!’ hali
İletişim devrimi ile ortaya çıkan yeni medya, klasik medya ile beraber hareket etmekle birlikte ondan bağımsızlaşarak kendi gerçekliğini de yaratmaya başladı. Yani içerik üreticisi ile tüketicisi iç içe geçmiş bir hal aldı. Her kullanıcının içerik üreticisi olabilme olanağına sahip olması kitlesel olarak ‘görünür olma’ çabasını yarattı. Dünyalarımız 280 karakterlik tweet’lerin, instagram post’larının içine hapsoldu.
Görsel kültür çağı insanların, haberlerin, eşyaların hızla tüketilip, yerine yenilerinin aynı hızla konulduğu bir çağ. Bu hızlı dönüşümün çarkında okumak, bilmek, öğrenmek yavaş kalıyor; çarkın devinimine görünmek, varım demek ancak ayak uydurabiliyor. Bununla birlikte bu baş döndüren “Ben de varım” hali çoğu zaman içi boş içerikler ile gerçekleşiyor. Sosyal medya evreninde reel hayattaki insani kusurlar, eksiklikler yokmuş gibi ‘pürüzsüz’ hayatlar resmediliyor. Bu şekilde çoğu insanın artık istediği gibi göründüğü ikinci bir hayatı, sosyal medya hesapları var.
Influencer’larla hayat güzellemeleri
Sanal hayatın bir diğer çıktısı ise görünür olmak kadar görmeyi istemek, merak etmek… Hal böyle olunca bu durum bir adım öteye taşınarak insanların tam da görmek istedikleri hayatı yaşayan, (çoğu) lüks evlerde, her an bakımlı ve mutlu görünen insanların artan popülaritesi yeni bir meslek alanını ‘influencer’lığı ortaya çıkardı.
Türkçe ‘etkilemek’ anlamına gelen “influence” sözcüğünden çıkış bulan influencer’ların geniş kitleleri etkilediği doğru, ancak ne ürettikleri konusu tartışmaya açık. Fakat asıl soru’ görsel kültür çağında mutlaka bir şey üretmek gerekiyor mu?’ olmalı. Fazla düşünmeden, yorulmadan, mutlu, kusursuz hayatları dizi, film gibi izlemek günümüzde kitleler için keyifli bir aktivite, influencer’lar içinse kendini önemli hissetme hali yaratan bir durumun içinde yaşamak olduğundan iki tarafın da memnun olduğu bir süreç ortaya çıkıyor.
Kapitalizmin yeni trendi influencer’lık
Kapitalizm bir insan olsaydı yaşamdan en keyif alacağı dönem şüphesiz görsel kültür çağı olurdu!... Hızlı tüketimin özendirildiği reklamlar artık her yerde ve kapitalizmin reklam unsurlarından biri de influencer’lar. Peki, ‘influencer’ denince akla ne geliyor? Benim zihnimde ‘ürünü görmek için yukarı kaydır’ cümlesi yankılanıyor. En iyi oldukları konu “–mış gibi yapmak” olan influencer’ların tanıttıkları ürüne sahip olmak isteyen takipçileriyse, onların yaşadığı hayatları bir noktada yakalamak gayesiyle ürünleri satın alıyor, influencer’lardan tanıttıkları ürünler bir yana kullandıkları her eşyanın ‘link’ini istiyorlar. Influencer’lar da anlaştıkları markaların ürünlerini tanıtarak hem kendi devamlılıklarını sağlıyor hem de reklam karşılığı para kazanıyorlar. Böylece influencer’lık görünür olma halinin yanında kişilere hayatlarını idame ettirecekleri bir meslek alanı sunuyor.
Kapitalizm için alternatif bir reklam kanalı olan influencer’lık, kapitalist sistemi de mesleği yapan kişileri de, onların takipçilerini de mutlu ediyor…
Değerli olan bilgi mi bilgisizlik mi?
Influencer’lık, bana Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nü de yeniden düşündürüyor. Okumuş olanlar bilecektir, romanda yenilik düşüncesi ile içi boş kurumlar ve dernekler yaratılır. Bu kurumlarda somut bir iş yapılmıyor olsa bile insanlar bunu sorgulamadan, yenilik fikrini benimsemektedirler. Durum böyle olunca, çalışmanın, emeğin, üretmenin değeri düşüp, üretmeden kazanmak değerli hale geliyor. Bu durumu eleştiren insanlar ise kabul görmüş düzenden dışlanıyorlar. Benzer şekilde, okumanın, öğrenmenin de değeri düşüyor. Romanda, okumak ve yazmakla ilgilenmeyen kişiler tarafından kitaplar yazılıyor.
Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nde resmedilen, modernleşme girişimlerinin giderek çıkmaza soktuğu hayat; toplumun ve profesyonel yaşamın içinde yarattığı çarpıklıklar görsel kültür çağında yaşadığımız toplumsallığa çok benziyor. Dolayısıyla, Tanpınar’ın modernleşme eleştirisi günümüzde de farklı tezahürlerle güncelliğini korumakta.
Geçtiğimiz hafta ölüm yıl dönümü olan Tanpınar’ı da bu vesileyle anmış olalım ve yazımıza onun dizeleriyle son verelim!..
“Başımızın üstünde bir bulutun
Güneşe asılmış gölgesi,
Uzakta toz halinde dağılan
Yoğurtçu sesi,
Gün bitmeden başladı içimizde
Yarınsız insanların gecesi”.