Oğuz Pancar
Uzun Boyunlu Kadınlar-I / Modigliani
Yaşamasından neredeyse umut kesilmişken annesine, Floransa’daki Uffizi Müzesi’ni ve Palazzo Pitti’yi görmeden ölmek istemediğini söyler; endişeli anne de, iyileştiğinde ilk iş olarak birlikte Floransa’ya gidecekleri sözünü verir hasta oğluna. Ölüm döşeğindeki Amedeo iki gün sonra tamamen iyileşmiştir!
Yaşamasından neredeyse umut kesilmişken annesine, Floransa’daki Uffizi Müzesi’ni ve Palazzo Pitti’yi görmeden ölmek istemediğini söyler; endişeli anne de, iyileştiğinde ilk iş olarak birlikte Floransa’ya gidecekleri sözünü verir hasta oğluna. Ölüm döşeğindeki Amedeo iki gün sonra tamamen iyileşmiştir!
12 Temmuz 1884. İtalya’nın Livorno liman kenti. Roma Sokağı 38 numaradaki iki katlı konağın üst katındaki yatak odasının açık penceresinden tartışma sesleri taşıyor aşağıda sokağa. “Alamazsınız” diye sesini yükseltiyor Flaminio, “Yasa çok açık, a-la-maz-sı-nız!”. Karşısındaki resmi giyimli iki adam çaresiz ifadelerle birbirlerine bakıyorlar. Memurlardan biri söylenerek hışımla odayı terk ederken diğeri de onu izliyor; sokağa indiklerinde bile artık küfüre dönüşmüş söylenmeleri belli belirsiz duyulabiliyor odadan.
Flaminio, yatakta yatan hamile karısı Eugénie’ye gülümseyerek bakıyor zafer kazanmışçasına. Eugénie hem şaşkın hem mutlu. Ancak odadaki görüntü biraz garip; yatakta Eugénie dışında, kristal içki takımları, gümüş vazolar, pahalı çerçevelerinden değerli olduğu anlaşılan birkaç tablo, kürk giysiler ve kim bilir daha neler var.
Evi öfkeyle terk eden iki kişi haciz memurudur; geliş nedenleri, Flaminio’nun borçlarına karşılık evde değerli ne var ne yoksa el koymaktır ancak bu kez onları bir sürpriz beklemektedir. Belki yüzyıllar öncesine dayanan ve hamile bir kadının yatağına el konulamayacağını söyleyen çoktan unutulmuş bir yasa maddesini öğrenen Flaminio, evde değerli ve yatağa sığabilecek ne varsa Eugénie’nin yatağına yığmıştır. Birkaç hafta sonra, kadının kapladığı alan dışındaki her yerine üst üste değerli eşyalar yığılmış bu garip görünüşlü yatakta bir bebek doğacaktır, Amedeo Clemente Modigliani.
Şatafattan Yoksulluğa
Amedeo Modigliani, Toskana’nın batı kıyısındaki liman kenti Livorno’da Yahudi bir ailenin dördüncü ve son çocuğu olarak doğduğunda Modigliani ailesinin eski şatafatlı günleri geride kalmış gibidir. Oysa ki daha birkaç yıl öncesine kadar Modigliani’ler kentin en zengin aileleri arasındadır. Aile, Livorno açıklarındaki Sardunya Adası’nda uçsuz bucaksız arazilere sahiptir, buradaki ormanlardan elde ettikleri kereste dışında, işlettikleri çinko ve kömür madenlerinden akan gelir hiç bitmeyecek gibidir. Ancak birkaç yıl içinde işler beklenmedik şekilde değişir; kıtanın ekonomik durgunluğa girmesi, başka yerlerde yeni çinko ve kömür yataklarının bulunmasıyla bunların fiyatlarının düşmesi ve Flaminio’nun yeni maden işletmeleri açmak için giriştiği yatırımlardan kaynaklanan zararlar yüzünden Modigliani’ler ellerinde ne var ne yoksa kaybederler.
Amedeo’nun doğumundan sonra aile daha küçük ve mütevazı bir eve taşınır. Babası yeni fırsatlar yakalamak için sürekli iş gezisinde olduğu için, Amedeo, annesi, kardeşleri, büyükannesi ve büyükbabasıyla geçirir çocukluğunu. Annesinin ailesi çok uzun zaman önce İspanya’dan Marsilya’ya göç etmiş Sefarad Yahudilerindendir, aile soyağacı sanatçılar ve akademisyenlerle dolu olagelmiştir geçen yüzyıllar boyunca, hatta Aydınlanma’nın ilk düşünürlerinden Baruch Spinoza da bu soyağacındaki isimlerden biridir(1).
Eugénie son derece eğitimli ve becerikli bir kadındır. Ailenin parasal durumu bozulunca, düzenli bir gelir sağlamak için kız kardeşiyle birlikte, çevredeki zengin ailelerin çocuklarına İngilizce ve Fransızca öğretecekleri bir okul açarlar.
Büyükbaba Isaac
Amedeo zayıf ve hastalıklı bir çocuktur, mahalle okuluna ancak kısa bir süre devam edebilir, sonrasında on yaşına kadar eğitimini evde annesinden almak zorunda kalır. Ancak Amedeo’nun eğitiminde ve sanatçı kişiliğinin oluşumunda en az annesi kadar etkili olan bir kişi daha vardır, büyükbabası Isaac Garsin…
Evdeki tek yetişkin erkek olan büyükbaba Isaac, son derece kültürlü bir sanat aşığı ve inançlı bir Yahudi’dir; Aile içinde “Dedo” olarak çağırılan Amedeo’ya özellikle resim sanatıyla ilgili bilgilerini aktarırken bir yandan da Yahudi tarihini öğretir; gençliğinde çok seyahat etmiş bir kişidir Isaac, zaten işleri bozulmadan önce, sahibi olduğu kredi şirketinin Livorno, Marsilya, Tunus ve Londra ofisleri arasında mekik dokuyarak geçmiştir ömrü. Isaac’in, bu görmüş geçirmiş adamın anlattıkları Dedo’nun zihninde yepyeni dünyaların kapısını açacaktır.
Daha küçük bir çocukken çevresine ileride ressam olacağını söyleyen Dedo büyükbabasının ölümüyle yıkılır on yaşındayken, zaten pek de iyi olmayan sağlığı daha da bozulur. On bir yaşındayken plörezi (zatülcenp) teşhisi konur, her ne kadar iyi bir tedavi görse de hastalığı on altı yaşındayken tüberküloza çevirecek ve bundan yirmi yıl sonra da ölümüne neden olacaktır.
Amedeo on üç yaşındayken ağır bir tifo geçirir, ateşi bir türlü düşmemektedir. Yaşamasından neredeyse umut kesilmişken annesine, Floransa’daki Uffizi Müzesi’ni ve Palazzo Pitti’yi(2) görmeden ölmek istemediğini söyler; endişeli anne de, iyileştiğinde ilk iş olarak birlikte Floransa’ya gidecekleri sözünü verir hasta oğluna. Ölüm döşeğindeki Amedeo iki gün sonra tamamen iyileşmiştir!
Bütün Yollar Paris’e
Birkaç hafta süren büyülü Floransa gezisinden sonra Amedeo kararını vermiştir, kesinlikle ressam olacaktır. Annesi önce karşı çıksa da oğlunun kararlılığını görünce kararını destekler. Livorno’lu ressam Guglielmo Micheli’den ders almaya başlar Amedeo. Son derece özgür düşünceli bir sanatçı olan Micheli’nin yönlendirmeleriyle çok farklı teknikleri deneyen Amedeo, gece gündüz resim yaparak geçen iki yılın ardından, yine Micheli’nin önerisiyle akademik bir resim eğitimi almak üzere önce Floransa’daki, sonra da Venedik’teki Güzel Sanatlar Akademisi’ne devam eder. Öğrenim masraflarını dayısı Amadeus Garsin karşılamaktadır. Venedik’te alkol, haşhiş ve fahişelerle tanışan ve bohem bir yaşantı sürmeye başlayan Amedeo’nun aklında artık tek şey vardır, avant-garde sanatın ve bohem yaşamın kâbesi Paris’e gidebilmek. Sık sık Nietzsche’nin “Bir sanatçının Avrupa’da Paris dışında yuvası yoktur” sözünü yineler çevresindekilere.
Kurduğu Paris düşleri dayısı Amadeus’un ani ölümüyle yıkılan Amedeo’nun yardımına annesi koşar. Oğlunun, Venedik’in sağlığına iyi gelmeyen nemli havasından ve oradaki bohem yaşantısından uzaklaşmasını isteyen annesi, kenarda biriktirdiği tüm parayı Amedeo’ya verir; dikkatli kullanırsa bu paranın onu Paris’te birkaç ay idare edeceğini söyler, ancak parayı dikkatli kullanmak Amedeo’nun asla öğrenemeyeceği bir şeydir.
Amedeo 1906’nın Ocak ayında, yirmi bir yaşındayken, ekonomi sınıfı tren kompartmanından perona ayak bastığında, bavulunda -her dizesini ezbere bildiği ve sık sık alıntı yaptığı- İlahi Komedya(3) ve -taşındığı her evde ilk iş olarak duvara asacağı- “İki Venedik Hanımefendisi”(4) kopyası vardır.
Haftaya devam edelim…
(1) 15. Yüzyılın sonunda İspanya’yı terk etmek zorunda kalarak tüm Avrupa’ya dağılan Yahudilere -gecikmeli olarak da olsa- kucak açan yerlerden biri Livorno’dur. 17. Yüzyıl başında Toskana Büyük Dük’ü Ferdinando I de’Medici’nin, tüm Yahudilerin Livorno kentinde hoşgörüyle karşılanacağı, ibadet ve ticaretlerine karışılmayacağı yönündeki duyurusundan sonra kentte kalabalık bir Yahudi nüfusu oluşmuştur; bu sayede Livorno, 17. ve 18. Yüzyıllar boyunca Akdeniz’in ekonomik olarak en canlı limanlarından biri olacaktır.
(2) Pitti Sarayı; Medici ailesinin uzun süre yaşadığı ve çok değerli sanat eserlerini barındıran saray yerleşkesi.
(3) Dante Alighieri tarafından 14. yüzyılın ilk yarısında yazılmış ünlü manzum eser.
(4) Venedikli Rönesans ressamı Vittore Carpaccio’nun 1490’da pano üzerine yaptığı yağlıboya resim.