Oğuz Pancar
Resimli öyküler, öykülü resimler: Pirus
Züğürt tesellinizi nasıl alırsınız, “Adam kazandı ama aslında kaybetti” mi yoksa “kaybettik ama aslında aldığımız sonuçlar çok başarılı” mı?
28 Mayıs Pazar günü yapılan ve iktidar için her türlü bel altının “serbest” olması dışında adıyla bir ilgisi olmayan serbest seçimlerin aslında bir “Pirus zaferi” olduğunu söylüyor kimileri. Çoktan hakk’ın rahmetine kavuşmuş olsa da selasının okunması binbir taklayla seçim sonrasına ertelenen ekonomiye bakarak söylüyorlarsa bunu, haksız sayılmazlar; ama muhalefetin aldığı %48 oysa bunu söyleten, o zaman bu bir “Pirus zaferi” değildir. Bunun için galibin, zafere rağmen, öncesine göre gücünü ve devam edebilme yeteneğini büyük ölçüde yitirmiş olması gerekir ki karşımızdaki durum hiç bu değil.
Seçim sonuçlarını yorumlamayı diğerlerine bırakarak Pirus’un öyküsünü anlatalım biz.
Epir Yunanistan’ın batısına düşen İon Denizi kıyılarında, Korfu Adası’nı gören kıyı şeridinde yer alan ve bir kısmı bugünkü Arnavutluk’a uzanan küçük bir Makedon krallığı. Tarihimizden de aşina olduğumuz Yanya, Parga ve Preveze’yi de kapsayan Epir, İskender’in ölümünden sonraki yıllarda ortaya çıkan pek çok krallıktan birine ev sahipliği yapmış bir coğrafya.
İskender’in, bu tarihteki en büyük fatihin, M.Ö. 323’teki ölümünden sonra, seferleri boyunca ele geçirdiği ülkelere emanetçi bıraktığı generaller, yani “diadok”lar(1) tarafından kurulan krallıkların dönemi başlar. Mısır’da Ptolemy (Batlamyus), Suriye ve Irak’ta Seleukos, Bergama’da Attalid, Yunanistan ve Makedonya’da Antigonid hanedanlığının ortaya çıkışını izleyen bu çalkantılı dönemde, yeni topraklar fethederek kabile örgütlenmesinden devletleşmeye doğru geçiş fırsatı kovalayan hırslı yerel önderlerin de sahneye çıktığını görüyoruz. Pirus(2) da bunlardan biri.
Taht kavgaları
Epir halkı, doğusundaki Tesalya ve kuzeydoğusundaki Makedonya’daki gibi, bir kabileler topluluğudur. Makedonların daha önce devletleşmiş ve İskender’le birlikte imparatorluk haline gelmiş olmasına karşın Epir bölgesi gevşek bir kabileler federasyonu olarak kalmıştır. Pirus bu kabilelerden en büyüğünün, Molosların kralı olan Aeacides’in oğludur; annesi Phthia ise Büyük İskender’in uzaktan kuzenidir.
M.Ö. 331’de Epir tahtına geçen Aeacides, bundan on beş yıl sonra hanedan içi bir güç mücadelesi sonunda tahtını kaybedince, bütün ailesiyle birlikte büyük ve güçlü İllirya kabilelerinden birine sığınır. Bundan birkaç yıl sonra, topladığı yeni orduyla birlikte Epir üzerine yürüse de savaş meydanında yaşamını kaybeder. Pirus, ailenin koruyucusu Glafkias’ın girişimleriyle M.Ö. 306’da Epir’e kral olduğunda henüz on üç yaşındadır. Ancak dört yıl sonra o da tahtını kaybeder. Mısır’da kendi hanedanını (Batlamyuslar) kurmakta olan Makedon/Grek I.Ptolemaios tarafından rehin alınarak başkent İskenderiye’ye götürülür. Orada geçirdiği yıllar içinde bir savaşçı olarak değerini kanıtlayarak kralın gözüne girer ve üvey kızıyla evlenmeyi başarır. Ptolemy’lerin desteğiyle M.Ö. 297’de Epir’e geri dönerek hakkı olan tahta oturur yeniden.
Dönemin, köylü toplumları üstünde yükselen diğer hükümdarları gibi, gözü dışarıdadır Pirus’un. Çünkü güçlü olmanın yolu daha fazla köylüye ve -böylece- vergi gelirine sahip olmakta yatar, ki dağlık yapısı yüzünden Epir tarıma çok elverişli değildir ve besleyebileceği nüfus kısıtlıdır, üstelik ticaret rotalarının da dışındadır. Pirus’un tek çıkış yolu yeni topraklar ele geçirmektir.
Pirus M.Ö. 292’de Tesalya’yı ele geçirmeye kalkışsa da gücü yetmez. Makedonya’ya yönelir sonra; M.Ö. 284’te Lysimakhos tarafından buradan da geri sürülür. O da gözünü daha batıya, İon Denizi’nin öte yakasındaki Güney İtalya topraklarına çevirir. Ama orası da sahipsiz değildir, geçen yüzyılda ortaya çıkarak gittikçe güçlenen genç Roma devleti bütün İtalya’yı egemenliğine almaya çalışmaktadır.
Diğer yandan İtalya ve Sicilya’daki tek kavim İtalikler değildir, çok önceleri Fenikeliler ve sonrasında da Yunanlıların kurdukları kolonilerle doludur İtalya’nın güneyi. "Çizme"nin burnu ile topuğu arasında kalan geniş Taranto Körfezi’nin kıyısındaki Tarentum kenti örneğin, M.Ö. 706’da bir Sparta kolonisi olarak kurulmuştur.
Egemenliğini yarımadanın en güneyine kadar yaymaya çalışan Roma’yla Yunan kolonileri arasında çatışma çıkması kaçınılmazdır, sonunda öyle de olur. Tarentum ve Romalılar M.Ö. 280’den başlayarak aralıklarla beş yıl boyunca süren bir savaşa tutuşurlar. Roma’nın üstün gelmeye başlamasıyla Tarentumlular uzaktaki soydaşlarından, Epirlilerden yardım isterler. Bu, Pirus’un batıya yürümek için aradığı fırsattır. Ptolemy’lerin desteğiyle kurduğu ordusuyla bütün İtalya’yı, Sicilya’yı hatta Kartaca’yı ele geçirmenin hayalini kurmaya başlamıştır şimdiden. Ancak Roma’nın nüfus gücünü ve askeri örgütlenmesini hiç tanımadığının farkında değildir.
Güney İtalya
M.Ö. 280’de Pirus, yirmi bin mızraklı piyade, üç bin süvari, iki bin okçu, beş yüz sapancı ve II. Ptolemaios’tan ödünç aldığı yirmi savaş filinden oluşan ordusuyla İtalya yarımadasına girer. Tarentumluların yanı sıra, Samnitler, Lukanlar ve Bruttiler gibi Güney İtalya kabilelerini de çekmiştir yanına. Heraklea’da iki ordu karşı karşıya gelir; süvarilerinin üstünlüğü, Romalıların ilk kez gördüğü filleri ve falanks(3) formunda çarpışan mızraklı piyadeleriyle Roma ordusunu yenilgiye uğratır. Ama Epirlilerin de kaybı büyüktür; Kardiyalı Hieronymus’a göre Roma yedi bin, Epir üç bin kayıp verir; Halikarnaslı Dionysius’a göre kayıplar sırasıyla on beş bine karşılık on üç bindir.
Pirus’un barış teklifini Romalılar geri çevirir. iki taraf M.Ö. 279’da Asculum’da tekrar savaşırlar. Uzun süren çarpışmanın sonunda Roma yine kaybeder ama Pirus’un ordusu da aynı ölçüde hırpalanmıştır. Bu kez Roma kayıpları altı bini, Epir kayıpları ise üç bin beş yüzü bulur. Toplam yirmi beş bin askerle yola çıkan ve uzak topraklarda savaşan bir ordu için bu kayıplar son derece yüksektir. Üstelik bu iki savaşta Pirus’un en seçkin birliklerinin yanı sıra pek çok değerli komutanı da yaşamını kaybetmiştir.
Sonraki yüzyıllarda “Pirus zaferi” deyiminin türemesine yol açan tarihsel olay budur. Halikarnaslı Dionysius’un aktardığına göre, Asculum Savaşı’ndan sonra onu kutlayan bir subayını, “Romalılara karşı böyle bir zafer daha kazanacak olursak bizim sonumuz olur” diyerek yanıtlamıştır Pirus. Çünkü Epir’den bu kadar uzaktayken kayıpların yerine konması ve ordunun güçlendirilmesi neredeyse olanaksızdır; geçen zamanda, bağlaşık İtalik kabileler de gitgide Roma’nın gücü ve disiplininden daha fazla korkar hale gelmiş, savaşma azimlerini kaybetmişlerdir. Oysa Roma için durum farklıdır, kayıpların yerini yedeklerle ya da bağlaşık kentlerin askerleriyle doldurabilmektedir kısa zamanda; üstelik yeni gelenler, yitirdikleri arkadaşlarının öcünü almak için büyük bir şevkle ve bütün güçleriyle savaşmaktadır.
[Epir’in, daha kalabalık Roma ordusunu iki kez yenmesinde Pirus’un komutan olarak payı büyüktür. Pirus, sonraki yüzyıllar boyunca, askeri strateji ve taktik yetenekleri İskender’e en çok yaklaşan komutan olarak anılacaktır.]
O gün bugündür “Pirus zaferi” deyimi, çok pahalıya mal olduğu için neredeyse yenilgi sayılması gereken galibiyetleri anlatmak için kullanılıyor.
Pirus’un “zaferleri” burada kalmaz. İtalya yarımadasında aradığı utkuyu kazanamayan komutan bu kez M.Ö. 278’de Kartaca’ya karşı Sicilya’daki Yunan kolonilerinin yardımına koşar. Kartacalılara karşı başarılı olsa da, kendi egemenliğini dayatmaya çalıştığı Sicilyalıları giderek karşısına aldığı için adayı terk etmek zorunda kalır. Yine Tarentum’a döner; ancak geçen sürede on binlerce asker toplayıp yeni lejyonlar kurmuş olan Romalılarla M.Ö. 275’te Beneventum’da yapılan savaş yine kazananın belirsiz olduğu bir biçimde sonuçlanır ve Pirus sonunda Epir’e dönmek zorunda kalır.
Orada da rahat durmaz Pirus, bu kez Makedonya’ya saldırarak kral II. Antigonus’un tahtına geçer. Buradan gözünü Sparta’ya diker ama düşmanı çok güçlüdür, yenilmese de kesin bir zafere ulaşamaz yine. Bu kez Argos’a yönelir. Kent şiddetle karşı koyar, Pirus ve ordusu sokak sokak savaşarak ilerlemek zorunda kalır. Bu sokaklardan birinde Pirus, yere yıktığı Argoslu bir askeri tam öldürmek üzereyken, askerin -aynı sokakta oturan- annesinin pencereden kafasına fırlattığı bir tuğlayla atından düşer ve yerde baygın yatarken başı kesilerek öldürülür.
Pirus’un ve zaferlerinin öyküsü kısaca böyle. Erdoğan’ınki bu türden bir zafer midir siz karar verin. Tabii bunun her yenilgiyi bir zafer olarak gösteren tersi de var, her seçim sonrası CHP’den duyduğumuz “yenildik ama oylarımızı arttırdık”, “kaybettik ama MV sayımız çoğaldı” gibi. Züğürt tesellinizi nasıl alırsınız, “Adam kazandı ama aslında kaybetti” mi yoksa “kaybettik ama aslında aldığımız sonuçlar çok başarılı” mı?
- Eski Yunancada “halef” anlamına gelir.
- Pyyrhus.
- Genellikle 8x8 ya da 6x6 piyadeden oluşan, kare ya da dikdörtgen formunda yan yana-art arda dizilmiş olarak savaşan askerlerden oluşan manga; ilk olarak Sümer ordularında görülmüştür.