Eda Yılmayan
İklim krizi yazar için acil bir sorun
Behiç Ak “Hikâye kitaplarım, tema kitapları değil. İçinde birçok katman var. Ama Ayşe’nin Bulut Projesi öyle değil. Hikâyeden çok bir konuda bilgi vermeye odaklı. Bir edebiyat kitabı sayılmaz. Ama hiçbir yazar ya da okurun kaçamayacağı acil bir sorunu; iklim krizi ve su sorununu ele alıyor. Bu sorun büyürse ortada ne yazar ne edebiyat ne de okur kalır” diyor.
Çocuk ve gençlik edebiyatı alanında kitaplar yayımlayan Günışığı Kitaplığı bir ilke imza attı ve Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları Yayıncılar Sözleşmesi’ni imzaladı. Bu sözleşme kapsamında yayınevi iklim krizine ilişkin bir koleksiyon yayımlamayı planlıyor. Bu koleksiyonda yayımlanan ilk kitapsa çizimleri ve anlattığı hikâyelerle sevilen yazar Behiç Ak’a ait. ‘Ayşe’nin Bulut Projesi’ isimli kitapta yazar, iklim kriziyle birlikte dünyayı bekleyen su krizine dikkat çekiyor.
Dünyayı kurtaracak bulutu çizmeye koyulan Ayşe hayal ettiği bulutun üstünde kuruyan, erozyona uğrayan, çorak yerlere gidiyor, fabrika bacalarından çıkan gazları görüyor, göllerin, su havzalarının nasıl kurutulduğuna, çöp yığınlarına, sular altında kalan şehirlere tanıklık ediyor. Güneş panelleri gibi ev ve işyerlerinin ısınmasını ve aydınlatılmasını sağlayan temiz enerji kaynaklarına dikkat çekiyor. Hikâye Behiç Ak’ın kaleminden çıkan çizimlerle de buluşunca hem yetişkinler hem de çocuklar için keyifle okunacak bir kitap çıkıyor ortaya. İklim krizinin hiçbir yazar ve okurun kaçamayacağı acil bir sorun olduğunu vurgulayan Ak, “Bu sorun büyürse ortada ne yazar ne edebiyat ne de okur kalır” diyor. Karikatürist, yazar Behiç Ak sorularımızı yanıtladı.
Bir yayınevinin iklim krizine dikkat çekmesinin önemi nedir?
İklim krizi çok boyutlu bir problem, sadece kürenin ısınması değil aynı zamanda kaynakların aşırı kullanılması sonucu, canlı hayatın giderek tehdit altına girmesi ve buna bağlı olarak adalet, eşitlik, özgürlük gibi temel kavramların erozyona uğraması. Bu hepimize insanlık tarihi ile ilgili bir yüzleşme fırsatı sunuyor. İnsanın özne olmadığı bir gezegende büyük şirketlerin çıkarlarının belirleyici olduğu bu problemleri nasıl çözebiliriz? Günışığı Kitaplığı’nın bu konuyla ilgilenmesini önemli buluyorum. Umarım karşılık bulur.
Ayşe’nin Bulut Projesi kitabınız güncellenerek Günışığı Kitaplığı tarafından yayımlandı. Hikâyeyi ilk ne zaman yazdınız? Yeni baskısı için ne tür değişiklikler yapıldı?
Kitabı daha önce 2007’de WWF Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) basmıştı ve dağıtımında bazı sorunlarla karşılaşıldığından çocukların eline rahatlıkla ulaşamadı. Bir su uzmanı tarafından güncelliği gözden geçirildi ve grafik tasarımı baştan aşağı yenilendi. Çocukların daha kolay ve zevkli okuyabileceği bir hale dönüştürüldü.
"Aşırı üretim ekonomisinden vazgeçilmeli"
İklim kriziyle birlikte su krizine dikkat çekiyorsunuz. Türkiye’de siyasal gündemin yoğunluğundan iklim krizini konuşamaz hale geldik. Böyle gergin bir siyasi atmosferde önemli bir konuyu anlatıyorsunuz. İklim krizine ilişkin siyasetçilere ne tür çözüm önerilerinde bulunursunuz? Acilen atılması gereken adımlar nedir?
İklim krizi, su krizi ayrılmaz bir bütün. Elbette ki bu sorunlara kısa vadeli önlemlerle çözüm bulmak olanaksız. Her şeyden önce bugüne kadar kullandığımız kavramları sorgulayarak başlamalıyız işe. Geri dönüşüm, sürdürülebilirlik gibi. Çevreyi korumak için kullandığımız bu tür kavramlar ne yazık ki üretimi arttırmaktan başka bir işe yaramadı. Geri dönüşen maddeleri tekrar üretime katmak için bile ek enerjiye ihtiyacımız var. Sürekli artan enerji üretimi zaten sorunların temel kaynağı. Enerji geri dönüştürülebilir değil, aşırı enerji üretimi sürdürülebilir değil. İklim krizine karşı alınabilecek tek önlem aşırı üretim ekonomisinden vazgeçmek. Daha az üretim, daha az tüketim ve daha az nüfus sistemine geçmemiz lazım. Bu da daha adil bir dünyada gerçekleştirilebilir ancak. Aşırı üretimin temel nedeni eşitsizliktir. Bu da küresel siyasi bir mücadeleyi gerektirir.
"Kanal İstanbul bir tür intihar projesi"
Kanal İstanbul projesi iktidarın yeniden gündeminde. İstanbul’un sulak alanlarının bulunduğu önemli bir bölge. Kanal İstanbul’u çılgın proje olarak tanıttılar. Sizin bu konudaki görüşleriniz nedir?
Kanal İstanbul türü projeler, “ilerde değer yapma olasılığının” satılarak ekonominin köpürtülme isteğinden kaynaklanıyor. Bu köpük ekonomiler, saadet zincirine para taşıma amaçlı. Kısa vadede başarılı gibi gözükse de ekonomik çöküşe neden olacak iç borçlanmayı aşırı derece arttırıyor. Bunun doğadaki karşılığı da tahribattan başka bir şey değil. Su kaynaklarının ve sulak alanların yok edilmesine neden oluyor bu tür projeler. Her yerin betona boğulması, nüfusun bir şehre aşırı yığılması ise sadece kaynakların yok edilmesine değil, küresel ve bölgesel iklim değişikliklerine yol açıyor. Bir tür intihar projesi. Ayrıca ani kararlarla su yollarının değiştirilmesi, doğanın intibak gücünü aşırı derece zorlayacak nitelikte. Bu tarz ani kararlara, milyonlarca yılda kendini oluşturmuş sulak alanlar değil, ancak ani kararlarla üretilmiş robotlar uyum sağlayabilir.
"Tüketiciyi sorumlu tutan davranışları doğru bulmuyorum"
Kitabınızda “İnsanların Dünya’yı sınırsız bir kaynak olarak görmekten vazgeçmesi gerekiyor” diyorsunuz. Hükümetlerin bu konuda alacağı kararlar önemli. Bireysel olarak bir şeyler yapmak çözüm sağlar mı?
Aslında ben tüketiciyi sorumlu tutan yaklaşımları doğru bulmuyorum. Bu bakış, sorunun ana kaynağını görmemizi engelliyor. Sorun pet şişelerin tüketici tarafından diğer atıklardan ayrıştırılarak çöpe atılması değil. Pet şişenin aşırı derece üretilmesidir. Çözümü ise hiç üretilmemesidir. Sorun daha az tüketmek değil, daha az üretmektir. “Tüketim Ekonomisi” kavramı yanlıştır. “Aşırı Üretim Ekonomisi” kavramını kullanmak gerekir. Sorumluluğu tüketiciye yüklemek büyük şirketlerin yaptığı bir kurnazlıktır. “Siz çok tükettiğiniz için biz üretiyoruz,” yaklaşımı doğru değil. Yenisi alınsın diye dayanıksız üretilen milyonlarca malla dolu Dünya. “Ceket al, hemen eskisin, çöpe at, sonra yeni ceket al” modeli bir tüketim değil, bir üretim modelidir. Daha az üretilen, daha dayanıklı ve uzun erimli kullanılan mallara ihtiyacımız var.
Çocukların okumasının sırrı
Çocuklar için yazmak, onların dünyasında yaşamak size ne hissettiriyor? Örneğin hiç yaş almayacağınızı düşünüyor musunuz?
Çocuklar için yazmak ve çizmek mutluluk verici elbet. Dünyamızın daha az parçalandığı dönemine bir yolculuk... Bu yolculuğa neyse ki her yaştan insan çıkabiliyor. Yaş sınırı yok.
Çocuklarla birebir olduğunuzda çizimlerinize ya da anlattığınız hikâyelere ne tür yorumlar yapıyorlar ya da hikâyelerinize katkıda bulunuyorlar mı?
Çocuklar hikâyelerimi seviyorlar ve yetişkinlerle paylaşabiliyorlar. Okuma yazma isteksizliği varmış gibi görünen çocuklar hikâyelerimle tanışınca bu sorunu aşıyorlar. Tabii yetişkin edebiyatından daha düzeysiz bir hikâye okumadıklarını biliyorlar. Çocukça bir yaklaşıma maruz kalmıyorlar. Kendilerinin de birer entelektüel olduğunu ortaya çıkartan hikâyelerle çocukken karşılaşmak, ömür boyu okumanın kapısını açıyor.
"Birçok yetişkin, bazı temel bilgilerden yoksun"
Ayşe’nin Bulut Projesi’ni anlatırken çok güzel bilgiler de ediniyoruz. Örneğin bir arabanın havaya yılda 3-4 ton karbondioksit gönderdiğini öğreniyoruz. Oysa bir ağaç yılda 25 kilo karbondioksit emebiliyor. Ya da asit yağmurlarını anlatıyorsunuz. Bu yağmurların canlıların yaşamını nasıl etkilediğini, yediğimiz besinlere etkisini okuyoruz.
Hikâye kitaplarım, tema kitapları değil. İçinde birçok katman var. Ama Ayşe’nin Bulut Projesi öyle değil. Hikâyeden çok bir konuda bilgi vermeye odaklı. Bir edebiyat kitabı sayılmaz. Ama hiçbir yazar ya da okurun kaçamayacağı acil bir sorunu ele alıyor. Bu sorun büyürse ortada ne yazar ne edebiyat ne de okur kalır. Bu yüzden küresel ısınma, su sorunu gibi sorunlarla öncelikli olarak ilgilenmeliyiz. Bu kitabı yazıp çizmemin nedeni çocukların büyüklerle birlikte okuması. Salt bir çocuk kitabı olarak düşünmedim. Düşünemem. Ekolojik sorunlarla ilgili çocuk kitaplarını bu sorunu çocukların, dolayısıyla “geleceğin sorunu” olarak gösteren yaklaşım bugün geçerli değil artık. O yüzden bu kitabı yetişkinler ve çocuklar birlikte okumalı. Hem de hiç vakit kaybetmeden. Ne yazık ki birçok yetişkin bazı temel bilgilerden yoksun. “Yağmur yağınca neden balıklar ölüyor?” diye soruyorlar hâlâ. Çocuklar onlardan daha bilgili.