Süreyya Su
Cinselliğin İlk Çağ’ı
İlk Çağ’da cinsellik hakkında etik kurallar herkesi değil, yalnızca yönetici sınıfın doğal üyeleri olan özgür erkekleri bağlıyordu. Cinsel etik kuralları aslında öz-denetimi sağlamayı amaçlıyordu. Kişilikle ilgili değerli olan, kendine hâkim olmaydı. Bu bakımdan erdemlilik, insanın arzularını olabildiğince en alt seviyede tutmasını şart koşuyordu. Kinikler bu yaklaşımın en iyi temsilcisidir.
Michel Foucault’ya göre kişiler özne haline getirilerek iktidar tarafından şekillendirilen bir oyuncak olmuştur. Bazı disiplin aygıtları (tımarhane, hapishane vs.) kişileri bedensel olarak şekillendirirken bazıları da (din, etik vs.) ruhsal olarak şekillendirir. Foucault Deliliğin Tarihi, Kelimeler ve Şeyler’de olduğu gibi Cinselliğin Tarihi’ni de Rönesans’tan başlatır. Zira Rönesans, Batı’nın cinselliğe karşı tutumundaki değişimin başladığı dönemdir.
Batı kültürü 16. yüzyılın ortalarından itibaren ahlaki ve özellikle cinselliğe ilişkin kuralları katılaştırmaya yönelik yeni ve etkili yöntemler geliştirmeye başlamıştır. Bu minvalde Rönesans’tan sonra ortaya çıkan yeni kurum ve pratikler esasen bir Orta Çağ Hıristiyan kurumu olan ve kişilerin Tanrıya dürüstlüğünü ifade eden günah çıkarmanın daha güçlü ve etkili olduğunu gösterir. Böylece sorgulama tekniği gelişmiş ve engizisyon mahkemeleri kurulmuştur.
Bütün bu gelişmeler “ikrar”ın pekişmesini sağlamıştır.
Günah çıkarma
Kilise, insanları geçmiştekinden çok daha çok daha sık ve sıkı bir biçimde itirafa özendirir. Karşı-reform hareketine kadar Kilise, cinselliği belli bir mesafeden denetliyordu. Sadece yılda bir günah çıkarmayla cinsel edimler yoklanırdı. Ama 16. yüzyılın ortasında durum değişmiştir. Günah çıkaran insan alçaltılmış arzusunu denetlemeye yönelik acı veren, durmaksızın kendinde kusur bulan ve baskıcı iç disiplin teknikleri geliştirmiştir.
Alman sosyolog Norbert Elias, uygarlığın her şeyden önce toplumsal kısıtlamalardan kendini kısıtlamaya doğru genel bir değişim olduğunu söyler. Bu süreçte günah çıkaran insan ve uysal insan (homo docilis) burjuva toplumunun ikiz çocuğu olarak dünyaya gelir. Günah çıkarma zorunluluğu kentli bireyin içinde öylesine derinden yer edinir ki artık bunu kendisini zorlayan iktidarın bir sonucu olarak görmez; bilakis mizacının derinliklerine yerleşmiş gerçekliğin açığa çıkma isteği gibi görür.
Cinsellik artık bu içe dönük araştırmanın konusudur.
Sakıncalı cinsellik
Cinsellik neredeyse bütün öteki şeylerden daha çok çiğnenmesi lanetli bir günah ve ölümcül bir tehlike sayılarak temel yasak konusu olmuştur. İlk Çağ’da cinsellik olumlu bir anlam taşırken, Hıristiyanlıkta günah ve kötülükle özdeşleştirilmiştir. Hıristiyanlar için cinsellik evli çiftler arasında ve sadece çocuk yapmak amacıyla meşrudur. Oysa İlk Çağ insanı bu konuda çok daha özgürlükçüdür ve erkekler arasında eşcinsel ilişki normal karşılanır.
Ancak yine de İlk Çağ’da aslında cinsel etik pek o kadar özgürlükçü değildir. Zira İlk Çağ Yunan toplumunda cinsel ilişkiye hor bakılıyordu. İlk Çağ’da da iffet ve kendine hâkim olmak yüceltiliyordu. Platon'un aktardığı biçimde Sokrates’in öğretisinde cinsellikten sakınma ile doğru yaşam ve hakikate ulaşma arasında doğrudan bir bağ vardır. İlk Çağ’a ait başka metinler de Yunan ve Romalı filozofların cinselliğe bakışlarının olumsuz ve aşırılıktan uzak olduğunu gösterir. Bu yaklaşım Hıristiyan ahlakını da şekillendirmiştir.
Foucault’ya göre İlk Çağ Yunan toplumunun cinselliğe bakışındaki fark, erdem anlayışlarının herkes için zorlayıcı ve genelleşmiş bir etik kural haline gelmemiş olmasıdır. Bu kurallar daha çok o dönemin sıradan alışkanlıklarına karşı üst bir etik varoluş biçiminin gereğidir. İlk Çağ insanlarında görülen etik varoluş zahitliğe benziyordu. Nitekim İlk Çağ’da cinsellik hakkında etik kurallar herkesi değil, yalnızca yönetici sınıfın doğal üyeleri olan özgür erkekleri bağlıyordu. Cinsel etik kuralları aslında öz-denetimi sağlamayı amaçlıyordu. Kişilikle ilgili değerli olan kendine hâkim olmaydı. Bu bakımdan erdemlilik insanın arzularını olabildiğince en alt seviyede tutmasını şart koşuyordu. Kinikler bu yaklaşımın en iyi temsilcisidir.
Bir gün Diogenes açıkta mastürbasyon yapar. Bu hareketiyle Diogenes hem toplumun ahlak anlayışıyla alay eder hem de cinsellikle ilgili topluma bir mesaj verir. Diogenes cinselliğin doğal bir ihtiyaç olduğunu, insanın cinsellikte aşırılığa gidip arzularının tutsağı haline gelmemek için hemen boşalmayı sağlayan bir eylemle rahatlaması gerektiğini anlatmak istiyordu.
Bir gün Diogenes açıkta mastürbasyon yapar. Bu hareketiyle o, hem toplumun ahlak anlayışıyla alay eder hem de cinsellikle ilgili topluma bir mesaj verir. Diogenes cinselliğin doğal bir ihtiyaç olduğunu, insanın cinsellikte aşırılığa gidip arzularının tutsağı haline gelmemek için hemen boşalmayı sağlayan bir eylemle rahatlaması gerektiğini anlatmak istiyordu.
Sınama aracı olarak cinsellik
İlkçağda Yunan toplumunda cinsellik enkrateia, yani kendine hâkim olmanın en önemli sınama aracı olarak görülürdü. Platon, Devlet’te ölçülülüğü zevklere ve arzulara vurulmuş düzen ve denetim biçimi olarak tanımlar. Bu erdeme sahip olan insanlar her şeyden önce kendilerine karşı bir zafer kazanırlar; arzularına hâkim olmayı bilirler. Özgür insanlar arzularının esiri olmamalıdır. Çünkü özgürlük ruhta başlar. Kendine hâkim olabilen insan kendi kendinin yöneticisidir. Kendinin yönetimi zahitlik yöntemlerini kullanmayı gerektirir. Erdem bir mücadele olduğuna göre, buna ancak uygun bir benlik teknolojisiyle sahip olunabilir.
Benliğe dayatılan bu çileci ahlak oldukça eril karaktere sahiptir. En karakteristik husus şudur: Cinsellik etiğinin sınama alanı olan sevişme düzenine baktığımızda erkek ve kadın arasındaki ilişkiden çok erkekler arasındaki ilişkiyi kapsadığını görürüz. Yunanlarda romantik aşk esas olarak oğlanlarla ilgiliydi. Platon Şölen’de aşklar arasında ayrım yaparken, en yüce ve kutsal olanın genç erkeklere duyulan aşk olduğunu belirtir.
Ama diğer taraftan Yunanlar kolay elde edilen oğlanları hor görür ve eşcinselleri alaya alırlar. Oğlanlara düşkün olan veya kendisinden daha yaşlı biri tarafından sevilen oğlanlar kınanmaz, ama özgür bir yurttaşın kendisinin sadece bir cinsel nesne olmasına izin vermesi rahatsızlık yaratır. Çünkü bu enkrateia’nın, kendini yönetme fikrine ters düşer.
Dostluk olarak cinsellik
Bu etik anlayışa göre erastos (aşık yaşlı erkek) ile eromene (sevilen genç erkek) arasındaki ilişki kesin bir şekilde belirlenir. Eromene âşığının cinsel ilişki isteğine ve bu uğurda yaptığı kurlarına asla tam karşılık vermemelidir. Eğer bunu yaparsa gelecekte özgür bir yurttaş olma hakkı elinden alınır. Oğlana âşık olanın cinsel isteklerine karşı takınılan tavır tuhaf bir direnç göstermelidir. Oğlanlar aşıklarıyla sevişebilir ama bu kendine hâkim olma kuralları çerçevesinde olmalıdır. Bu kuralların temeli de cinsel ilişkiye izin verilmemesidir. Eğer oğlan ilişkiye izin verirse onurunu yitirir. Bu kural daha sonra Hıristiyan Batı’da yüce aşkın yeni nesneleri haline gelen genç kızlar için geçerli olur. Onurun yerini bekaret ya da namus alır.
İlk Çağ Yunan kültüründeki eşcinsellik karmaşık bir ilişkiye dayanır. Cinsel ilişkiden tamamen arınmış erkekçe bir dostluk değildir, ama böyle bir dostluğa evrilmesi beklenir. Cinsellik tensel olarak yaşanabilir, ama cinsel birleşme hor görülür. Gençlik çağını geçmiş erkeklerin eşcinsel ilişkiyi sürdürmesi ahlaken uygun görülmez. Cinsel isteklerin çileci bir tutumla terbiye edilerek erkekçe bir sevgiye dönüştürülmesi beklenir.
Diğer taraftan soylu bir aşkın kadın ile erkek veya karı ile koca arasında değil yetişkin bir erkekle genç oğlan arasında olabileceği kabul edilir. Kamusal alanda buluşan erkeklerin arasındaki ilişkiye esas olarak etik kuralların ötesinde bir varoluş estetiği yön verir.
Bir özgürlük pratiği
Platon’da cinsellik hem alçaltılır hem yüceltilir. İlk Çağ Yunan kültürünün cinselliğe ilişkin çelişkili duyguları Platon tarafından ifade edilmiştir. Platon’a göre Eros bile içindeki şehvet duygusuna yenilmemelidir.
Ama yine de Yunan kültüründe aşk ve cinsellik asla zevkten koparılmamıştır. Şehvet, kişiliğin gelişimi bakımından ciddi tehlikeler içermesine rağmen insana düşman yabancı bir güç olarak görülmez. Cinsel arzularının peşinden sürüklenmek yerine bir kişi arzularını ya yönetmeli veya doğal bir ihtiyaç olarak tatmin etmelidir. Yani etik ve estetik bir varoluş için cinsellikte olması gereken beslemek değil doyurmaktır.
Bütün İlk Çağ filozofları erdemli bir yaşam biçiminin gereği olarak ölçülülüğü savunmuşlardır. Ölçü aç bırakmak değil ama aşırılıktan sakınmaktır. Sokrates ve Platon’dan Kiniklere ve Stoacılara kadar kendine özen göstermeye dayalı cinsellik etiğinin felsefi söylemi gelişerek yaşama sanatı felsefesinin izleği olmuştur.