Mehmet Şandır
Yoksulluk; Türkiye'nin acı gerçeği
Bence; Acı gerçekle yüzleşmeliyiz!
Sözün Özü; Geçen hafta, “Yoksulluktan yoruldum, dilencilik yapmak istemiyorum” diyerek ailesini katleden ve sonra intihar eden insanımızın çığlığı ülkemizin en yalın gerçeğidir!
Yoksulluk, içimizi acıtan, acı veren bir “insanlık hali ve duygusu” olarak tanımlansa da bireysel olmaktan öte bir toplumsal soruna dönüştü; yani artık aç olanlar kadar tok olanların da sorunudur yoksulluk...
Toplum, yaşadığı yoksulluk ve gelir dağılımı adaletsizliği ile birlikte Anayasa’da tanımlanan “demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devleti” ve bağımsız yargı güvencesini kaybetmiş olmanın bunalımını yaşamaktadır. “İç cephe” çökmek üzeredir. Ülkemizin çevresinde sıcak savaşların yaşandığı bir süreçte içeride yaşadığımız bu durum, ülkemiz ve milletimiz için artık bir milli güvenlik ve beka sorununa dönüşmüştür.
Kronikleşen bu sorunlardan dolayı ülkemizde, “Türkiye kötü yönetiliyor” duygusu/düşüncesi artıyor, “gelecek daha iyi olacak umudu” tükeniyor!
Yöneylem Araştırma Şirketi, 26-29 Nisan tarihleri arasında 26 bölgede 2 bin 222 kişiyle yaptığı “Türkiye nasıl yönetiliyor?” anketinin sonucunu açıkladı; Vatandaşların yüzde 57’si, Türkiye’nin kötü yönetildiğini yüzde 20,6’sı iyi yönetildiğini söylemiş. İyi yönetiliyor diyenlerin oranı 2023 yılı Aralık ayı itibariyle yüzde 24,2 seviyesindeymiş; 4 ayda, iyimser olanların %25’i yani her dört kişiden biri umudunu kaybetmiş. Ayrıca, Türkiye’nin kötü yönetildiğini düşünenler Mart 2024’te yüzde 51,5 seviyesindeymiş. Bir buçuk aylık bir zaman diliminde 5,5 puanlık artış Türkiye’de iyimser bir hava esmediğini göstermektedir.
Bu karamsarlığın birçok sebebi olabilir ancak yaşanan yoksulluk, yapılan tüm araştırmalarda açık ara ilk sırada bulunuyor. Yoksulluk karşısında yaşanan çaresizlik, çarpan etkisi ile insanımızı ölüme sürüklüyor veya yakışmaz bir yaşama…
Ayrıca, yoksullukla beraber ortak yaşamın her alanında yaşanan adaletsizlik, adalete ulaşamamak duygusu “onurlu yaşam” umudunu hepten bitiriyor.
Bir sonuç olarak, insanımızı canından bezdiren yoksulluk artık ölüm getirmektedir; tez zamanda tedbir alınmazsa tüm toplumu kuşatacağı ve bir sosyal krize dönüşeceği endişesi yaygınlaşmaktadır. Özellikle büyük şehirlerde, şehir merkezlerinde dar ve sabit gelirli, emekli, işsiz insanlarımız yoksulluğun soğuk yüzü ile yüzleşmekte ve değer çatışması içinde bunalıma düşerek maalesef sevdiklerinin ve kendisinin hayatına kıymayı bir “onurlu çare” olarak düşünebilmekteler.
Yaşamak, en doğal ve vazgeçilmez insan hakkıdır; ancak “onurlu yaşamak” insanımızın değişmez değeridir, karakteridir.
BM, yoksulluğu ve gelir adaletsizliğini bir insan hakları sorunu olarak tanımlamaktadır.
“Yoksulluk” bu topluma bu coğrafyaya, bu tarihi geçmişe, bu devlete, kültüre, inanca ve medeniyete yakışmamaktadır!
Açlık sınırının yirmi bin TL’ye yoksulluk sınırının altmış bin TL’ye dayandığı günümüzde ortalama ücrete dönüşen on yedi bin TL’lik asgari ücret ve ömrünü bu devlete hizmetle geçirmiş artık yaşlanmış ve iş göremez duruma gelmiş; emekli olmuş insanlarımızın aldığı maaş insan onuruna yakışmamaktadır.
Tüketici Hakları Derneği Başkanı Turhan Çakar, 5 Nisan 2023 tarihinde yaptığı açıklamada "Nüfusun yüzde 98'i yani 83 milyon 750 bin kişi açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır" diyor. Abartılı bulabilirsiniz!
TÜİK, toplumun yüzde 32,6’sının yoksulluk veya sosyal dışlanma riski altında yaşadığını açıkladı. Yani her üç kişiden biri yoksulluk sarmalı ile kuşatılmış durumda, sayısını açıklamadıkları açlık sınırı altında bir gelirle yaşayan vatandaşlarımız ise hepimizin utancıdır!
Kamu Tasarruf Paketi açıklandı; “kemer sıkma” görevi yine dar ve sabit gelirlilere düştü; TC Merkez Bankası’nın enflasyon artışını durdurmak için takip ettiği “iç talebin düşürülmesi” politikası, yoksulun sofrasına el atmak niyetidir.
Emeklisine beş bin TL. ödeyemeyen devlet, KKM zenginlerine ve Kamu-Özel Sektör İşbirliği projelerinin müteahhitlerine milyarlarca liralık ödemeler için para bulmakta zorlanmıyor.
Sözün sonu; 22 yılını dolduran bir iktidarın sonucu bu olmamalıydı.
Siyasetin “yumuşama”, “normalleşme” gibi “karın doyurmaz” tartışmaları ile yoksulluk sorununun unutturulmasına engel olmalıyız!