Begüm Erdoğan
Tom Ripley’le Tanışın
Netflix geçen hafta, bir süredir beklenen Steven Zaillian’ın yönetmen koltuğunda, Andrew Scott’unsa başrolde olduğu “Ripley” dizisini kütüphanesine ekledi. Yine Netflix kütüphanesinde bulunan kitapla aynı isimli film de oldukça sevilen bir uyarlaması. Konusuysa şöyle:
Tom Ripley, genç ve becerikli bir dolandırıcıdır. New York’ta günlük hayatını sürerken zengin bir adam olan Dickie Greenleaf'in babası tarafından ziyaret edilir ve ona güzel bir teklif yapılır. Zengin iş insanının beklentisi basit görünmektedir, İtalya’ya gidecek, oğlunu bulup geri gelmeye ikna edecektir. Teklifi kabul eden Ripley, Dickie ve sevgilisi Marge ile tanışır. Ancak kaybolmuş bir ruh olan Ripley, Dickie'nin lüks ve huzurlu yaşamına hayran kalır ve bu hayatın kendisine ait olmasını istemeye başlar.
Peki bu iki yapım Highsmith’in eserini nasıl yorumluyor, nasıl farkları var, biraz tartışalım.
Talented Mr. Ripley, 1999 (Netflix)
Filmin öne çıkan özelliklerinden ilki şüphesiz Matt Damon, Jude Law, Gwyneth Paltrow ve Cate Blanchett’den oluşan etkileyici kadrosu. Aynı zamanda stil olarak da vizyona girdiği zamandan beri oldukça beğeni toplamış. Şüphesiz bunda yönetmeni Anthony Minghella’nın kullandığı atmosferik dokuyla İtalya’nın Amalfi’sinin sunduğu görsel zenginlik etkili olmuştur. Uluslararası beğeni toplayan film, aynı zamanda Ripley ve Dickie arasındaki çekimi de incelikle işliyor ve bu sayede daha derin ve karmaşık bir gerilim sunuyor. Karakterler arasındaki dinamikler ve çatışmaların ustalıkla ortaya konduğunu anlıyorsunuz.
Bu uyarlamayı diğerlerinden ayıran en önemli noktaysa, Ripley’i soğukkanlı bir psikopat gibi değil, kayıp ve içten içe hüzünlü bir ruh olarak temsil etmesidir. Onun doğasının karanlığı duygusal buhranıyla kısmen hafifiletilir. Oysa Zaillian’ın dizisinde Ripley, orijinal esere çok daha sadık ve bu sebeple daha karanlık bir havadadır.
Ripley, 2024 (Netflix)
Steven Zaillian’ın yönetmen koltuğunda oturduğu dizi, tamamen siyah beyaz şekilde ekrana yansıyor. Ripley'nin hikayesi yine karanlık ruhlu olan ünlü ressam Caravaggio ile birleşiyor. "Her şey ışık" diyor Caravaggio'nun Napoli'deki resmine bakan bir peder. Gerçekten de öyle. Resimler insan doğasını anlatıyor ve daha karanlık bir gerçeği yansıtıyor. Ripley’nin dünyasında da gri tonları, renklerden daha gerçek oluyor. Yönetmen bu sayede Ripley’nin duyguları hissetme şeklinin çok daha farklı olduğunu, bir psikopata daha yakın olduğunu sezgisel olarak anlatıyor izleyenlere.
Diziyi izlerken Ripley'i anlamakta zorlanabilirsiniz. Bunun sebebi de Andrew Scott’un başrolde çok etkileyici bir performans sergiliyor olması. Ripley’in özel bir duygusunu göremiyorsunuz ama tam olarak duygusuz da diyemezsiniz. Daha çok Scott’ın yüzüyle Ripley, boş levhaya dönüşüyor. Onun nasıl hissettiği, sizin kendinizi yansıttığınız bir alan oluyor. Bu kadar isabetli bir oyunculuk vermek, gerçekten çok etkileyici.
Açılış sahnesinde bir kedi gözüküyor dizide. Bu hoş bir detay çünkü izleyici de onun gibi. Sessizce şahit oluyoruz Ripley'nin hayatına ve onun karanlık ruhunun yaptıklarına.
Phoebe Waller-Bridge imzalı yapımlar
Phoebe Waller Bridge’in çok sevilen dizisi Fleabag’i biliyor olabilirsiniz. Peki onun kaynağı olan tek kişilik gösterisini izlediniz mi? Aslında oyunun kamera kaydı evlere kapandığımız döneminde herkese açık hale getirilmişti. Bu sayede pek çok kişi bu kıymetli gösteriyi ücretsiz bir şekilde izleme fırsatı elde etti. Ancak eğer o sırada izleyemediyseniz, 17-21 Nisan tarihlerinde Kült Kavaklıdere’deki “Fleabag Haftası” etkinliklerine katılmak isteyebilirsiniz. Şayet Ankara’da değilseniz ve bu performansı izlemek istiyorsanız, bu durumda özellikle Kadıköy sinemasını ve genel olarak Başka Çarşamba gösterimlerini takip etmenizi öneririm.
Ancak Bridge’in bu kadar popüler olmasını sağlayan bu oyun değil, daha çok bu oyunun bir tür uyarlaması olarak başlayan aynı isimli diziydi tabii. Fleabag’i ve Bridge imzalı bu iki diziyi platformlardan izleyebilirsiniz.
- Crashing, 2016 (Netflix)
Modern zamanda yaşamın karmaşıklıklarını ele alan bu tatlı İngiliz komedi-drama dizi, Phoebe Waller-Bridge tarafından oluşturulmuş ve başrolde de kendisi oynuyor. Eski bir hastaneyi eve dönüştüren bir grup gençle yaşayan Lulu (Phoebe Waller Bridge), eski erkek arkadaşı Sam (Jonathan Bailey) ve onun yeni kız arkadaşı tarafından ziyaret edilir. Bu ziyaret sırasında, eski duygular yeni heyecanlarla buluşur. Sam'in hayatı, dizi boyunca gelişen ilişkiler, kariyer zorlukları ve kişisel keşiflerle doludur. "Crashing," mizahı oldukça gelişmiş bir dizi ve karakterleri tuhaf da olsa onların kalp kırıklıklarını ve biraz de deliliklerini sevmeden edemiyorsunuz. Bir taraftan da Bridge’in erken işlerini izlemek ilginç oluyor.
- Fleabag, 2019 (Amazon PrimeVideo)
Fleabag, dizinin ana karakteri, yasla ve modern dünyada genç bir kadın olarak var olmanın karmaşıklığıyla mücadele etmektedir. Dizide başkarakter olmasına rağmen Fleabag’in gerçek adını asla öğrenmeyiz ve onun dördüncü duvarı yıkarak bizle (ya da belki kendisiyle) olan konuşmalarını da izleriz. Fleabag’in hayatındaki trajik ve çoğu da komik olaylarla başa çıkarken biz aynı zamanda kendisinin doğrudan hitabıyla iç dünyasına ait çok samimi bir bakış açısı elde ederiz. Fleabag cinsellik, kadının kimliği, aile ilişkileri gibi birçok sosyal ve kişisel konuda nükteler barındıran çok keskin zekalı bir anlatı sunar.
- Killing Eve, 2018 (BluTV)
Sandra Oh’nun ve Jodie Cormier’in iki başrol olduğu yapım, Luke Jennings'in "Villanelle" adlı roman serisinden uyarlanıyor. Dizi, bir MI6 ajanı olan Eve Polastri ve onun peşindeki psikopat bir katil olan Villanelle arasındaki takıntılı av ve avcı (ya da kedi fare) dinamiğini anlatıyor. Killing Eve izlediğiniz şeylere çok benzemeyen bir yapım ve herkese hitap etmeyecektir. Ancak eğer size hitap ediyorsa, bağımlısı olacaksınız. Başrollerin performansıyla tam olarak ortaya çıkabilmiş çok boyutlu ve karmaşık motivasyonlara sahip iki karakterin oyununu izliyorsunuz. Bunu yaparken de hem entrika dolu hem de mizahi olmayı başarıyor.
…..
Bridge’in karakterlerinin ortak özellikleri onların inanılmaz derecede kusurlu olmaları olabilir. Bununla beraber hepsi kendine has karmaşıklıklarla gerçekçidir ve aynı olması gerektiği gibi oldukça cesurlardır. Bu sebeple onun karakterleri bu kadar etkileyici olmayı başarabilirler, tabii Bridge’in sivri zekası da kendisini mizah alanında göstererek bu karakterlere renk ve cazibe katar.