Lezzet müzeleri

Hiç laf ebeliği yapmadan söyleyebilirim ki şarküteri, benim için en değerli yiyecek dükkanlarından biridir.

Göze hitap eder. Ağzı sulandırır. Hayatı kolaylaştırır. Aniden gelen misafirlere mahcup olmamanızı sağlar. Ülkelerin özel yiyeceklerini yorulmadan bir arada bulmanıza yardımcı olur. Taze mezeleriyle damak çatlatan içki masaları kurmanızı sağlar. Sadece yiyecek mi? İçkinin her türlüsünü de bulmanız mümkün.

Şarküteriye bir girerim, bir daha da zor çıkarım!

Bir müzeymiş gibi, tarifleri okurum, koklarım, sorarım! Tadına baktığım mezelerle damağımı şımartırım!

“Şarküteri” tahmin edeceğiniz gibi Türkçe bir kelime değil. Bütün lezzetli yiyeceklerde olduğu gibi Fransızca kökenli. Ünlü Larousse Gastronomik sözlüğünün 1938 yılı baskısında ‘şarküteri’yi şöyle açıklıyor: “Çeşitli etleri, en çeşitli şekillerde sunmak için hazırlama sanatı”.

Etimolojisini açıklamak biraz karışık. Ama özetin de özetini yaparsak, “Hazır yiyeceklerin ve yemeklerin satıldığı dükkan” diyebiliriz.

ŞARKÜTERİ ZİYAFETİ

Yemek dediysek, öyle esnaf lokantalarının vitrinleri gelmesin aklınıza.

Raflarda, vitrinlerde, kutularda, sepetlerde sergilenen yiyecekleri alt alta sıralamaya kalksam, yazımız, mahalle bakkalının veresiye defterine döner!

Gelin biraz şarküteri hayali kuralım.

Güzel bir sandviç ekmeğine, tercihen Fransız bagetine, bol tereyağı sürüp (tuzlu), içini salamla doldurduğunuzda (dini sakıncası yoksa yarım yağlı jambonla), salamı, krem peyniri kıvamındaki Bri ile buluşturduğunuzda, bu sandviç benim için tam bir ziyafet yemeği olur. Hele de yanında bir bardak kırmızı şarap varsa!

Bu sandviçin yanında yudumladığım ucuz şarap, cennette, günahsızlara sunulan şaraba dönüşür.

Tabii ki her ısırışta kaldırımdan geçen, ince topuklu Fransız güzelleri daha da dayanılmaz görünür gözüme!

Paris’e gittiğimde birçok öğle yemeğini böyle geçiştiririm.

Hem görsel hem lezzetli hem de ucuz olur. Öneririm.

yasin-ana-gorsel.jpeg

İTALYA, İSPANYA, FRANSA

İtalya, İspanya, Fransa gezilerimde mutlaka büyük şarküteri dükkanlarına uğrarım. Bir başka mutlu eder beni bu dükkanlar.

Kokusu, görüntüsü beni büyüler sanki!

Hele Londra’daki yüz yıllık peynirci dükkanlarından hiç çıkmak istemem. Peynir satıcılarının bilgilerine hayran kalırım. Dükkandaki onlarca çeşit peynirin hepsi hakkında bilgileri vardır.

Peynir ansiklopedisi gibi tezgahtarlardır.

Tattırırlar, anlatırlar...

Almak niyetinde olmasam da bu kadar ilgiden ve bilgiden mahcup olup mutlaka birkaç paket peynirle çıkarım dükkandan.

PEYNİR CENNETİ

Bunların hepsi çok çekicidir ama La Fromagerie’nin yeri ayrıdır. Özellikle taze keçi peynirleri ile insanın aklını başından alır. Burada peynirlerle tanışmanız, en az yarım gününüzü alır.

Madrid’e gittiğimde ilk uğradığım yer ise Queseria Cultivo olur. Burası da bir peynir cennetidir. İspanya’nın bütün lezzetli peynirlerini bulabilirsiniz.

Burada her peynirin tadına bakarım. Laf aramızda, burada küçük dilim ekmekler, ayva marmelatına buladığım peynirlerle, lezzetli bir öğünü bedavaya getirebilirim. Artık bu incelikleri öğrendim.

Yine Madrid’de, Mercada San Miguel, en favori mekanlarımın başında gelir. Oradan alışveriş yapmak, yaptırdığım sandviçleri ortadaki masalarda yemek bana büyük keyif verir.

Bu gurme-pasaj, özellikle hafta sonlarında tıklım tıklım olur. Masa bulmakta, sipariş vermekte zorlanırsınız.

Bu özel mekanda, meşe palamudu ile beslenmiş, siyah yaban domuzlarından yapılmış jambonla günaha girerim.

Yani, Mercada San Miguel, Madrid’in en lezzetli şenlik yeridir. Bir kenara not edin!

ŞARKÜTERİ TAPINAĞI

Paris’teki Fauchon, benim için bir şarküteri tapınağıdır. Vitrinlerin, rafların önünden ayrılmakta epey zorlanırım.

Paris’e gidilir de Lafayette’nin gurme bölümüne uğramadan dönmek olur mu? Burada aklımı yitireceğimden korkarım.

Berlin’de de KadeWe mağazasının beşinci katındaki şarküteri dükkanları aklımı başımdan alan mekanlardır. Berlin’e sırf bu dükkanlardan alışveriş yapmak için gittiğim olmuştur.

New York’taki şarküteri dükkanları da başımı döndürür. Hangi peynirin, hangi salamın tadına bakacağıma, hangisinden ne kadar alacağıma şaşırıp kalırım hep.

Bu dükkanlarda şaşkın ördeğe dönerim.

BİZİM ŞARKÜTERİLER

Bizde de ağız sulandıran şarküteri dükkanları vardır. Bunlardan bir tanesi Bebek’teki Santral’dır. Ne ararsam bulurum orada. Özellikle yabancı peynirler için en doğru adrestir.

Karaköy’deki Namlı da bir peynir cennetidir. Türkiye’nin dört bir köşesinde üretilen peynirleri bulmak mümkündür.

Pangaltı’daki Tuşba, bir meze cennetidir. Özellikle Ermeni Mutfağı’nın en lezzetli örnekleri burada bulunur. Tabii ki zeytinyağlı sarmaları ihmal etmemek gerekir!

İstanbul’un en eski şarküterisi olan Şütte de favori duraklarımdan biridir. Orada satılan her şeyin hem taze hem de lezzetli olduğunu bilirim.

En sevdiğim şarküterilerden biri de Cihangir’deki Antre Gourme’dir. Burası Türkiye’nin peynir müzesidir adeta. Her yörenin peynirini bulmak mümkündür. Burayı her hafta ziyaret edip peynir sohbetleri yapmayı adet edindim.

Gurme Garage, Delicatesen, Eataly de önde gelen şarküteri dükkanlarındandır. İnsanın ağzını sulandırırlar.

Şarküteriye doymak için çok özel bir masa kurmak gerekir. Yani dilim dilim pastırma, sucuk, isli dil füme, Macar salamı, jambon, sosis, kaz ciğeri, tavuk ciğeri patesi...

Bir de peynirler var.

Hangisini alacağınıza siz karar verin. Dükkanlarda öylesine çok çeşit var ki! Tabii mezeleri de unutmamak lazım. Hepsi çok lezzetli ve tazedir.

Şarküteriye bence bira ve şarap yakışır. Tabii ki rakıya da itiraz olmaz.

Bence bu yazıyı okuduktan sonra bir şarküteri kaçamağını ihmal etmezsiniz.

Afiyet olsun!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Yaşin Arşivi