Mehmet Şandır
Kısır döngü çıkmazı...
“Aynı olumsuz sonucu veren ve çözüm getirmeyen” bu tartışmalar, bir kısır döngü; bir yerden başlarsınız ve daha sonuna varmadan başlangıç noktasına geri dönersiniz/döndürülürsünüz!
Genellikle siyasetin oluşturduğu konularda ne yazık ki, bir arpa boyu yol alamıyoruz. “Dönülüp dolaşılıp aynı noktaya gelinen ve bir sonuç vermeyen, içinden çıkılmaz fikir veya olaylar silsilesi” için kullandığımız kısır döngü hali, kaygı, olumsuzluk, karamsarlık, huzursuzluk, depresif ruh hali ve kendinden şüphe duymaya neden olan duygu bozukluğuna dönüşürse nevroz teşhisi ile doktorluk olursunuz. Kendi kendisiyle yüzleşecek cesareti bulamayan toplumların “öğretilmiş çaresizlik” psikolojisi içinde sonunda güçlüye teslim oluşun zilletini yaşarsınız!
Toplumun son zamanlardaki ruh halini tanımlamak için başka kelime bulamıyorum. Kısır döngü kurgucularının amacı budur; korku ve kaygı içinde tuttukları toplumu kontrol etmek ve muhalefetini önlemektir. Korku ve kaygı içinde bulunan bir toplum, şekil verilmeye hazır bir hamur/çamur gibi ustanın elinde bir oyuncaktır; yakında fırında yüksek ateşte yanacak demektir. Yüksek Yargı’nın Anayasa ve cari kanunları çiğnemesi/yok sayması
Devletin geleceği açısından bir beka sorunudur. Hukuk/adalet, birlikte yaşamanın ve vatandaşlık sadakatinin ön şartıdır. Bir Hukuk Devleti’nde Anayasa’nın yok sayılması bir anlamda sivil darbedir.
Ülke yöneticileri için bundan daha önemli ve acil bir sorun olabilir mi? Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay, çok değerlidir; birinin haklı veya haksız olması önemli değil; kavga etmeleri asla kabul edilemez.
Devleti korumakla Millet adına yetkili ve sorumlu olan Cumhurbaşkanı hakem değil sorunu çözmekle sorumludur. Konuşmak değil gerekeni geciktirmeden yapmak durumundadır. “Bu duruma aman bir çare bulun” çığlığına, “Yeni Anayasa” yapalım önerisi çok inandırıcı gelmiyor; MHP’nin hazırlayıp ilan ettiği 100 maddelik anayasa teklifini neden gündeme getirmiyorsunuz diye sormak hakkımızdır! “Biz yapacağız, ancak Muhalefet uzlaşmıyor” bahanesi çok bayatladı!
21 yılını dolduran iktidar, yeni bir anayasa hazırlamadı, mevcut Anayasa’yı da yaptıkları değişikliklerle kendileri bozdular; Yargıtay ve Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu’nu (HSYK) FETÖ’ye teslim eden anayasa değişikliğini (tüm itirazlarımıza rağmen) yaptılar ve 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan Anayasa halk oylamasında yeri göğü “EVET EVET” nidaları ile inletenler kendileriydi! AB’nin baskısıyla Bireysel Başvuru Hukukunu Anayasa’ya koydular ve Anayasa Mahkemesi’ne Bireysel Başvuru taleplerini inceleme yetkisi veren Anayasa düzenlemesini yapanlar da kendileriydi!
Anayasa madde 153/6; “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” Bu yasa hükmünü kim uygulayacak, uygulamaktan kim sorumlu? Yaptıkları anayasa değişikliği ile getirilen %50+1 OY ile seçilen Partili Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi, fiilen “kuvvetler birliği” rejimine dönüştü; Yürütme tek başına Cumhurbaşkanı; Yargı, son olayda görüldüğü gibi siyasetin gölgesinde kaldı. Yasama, cumhurbaşkanlığı kararı ve kararnamesi ile yapılır oldu. (2023 yılında, Cumhurbaşkanı, 227 maddeden oluşan 41 Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi, 600 milletvekili, çoğu Uluslararası sözleşme olmak üzere toplam 37 kanun teklifinde 295 madde kabul etmiş.) Denge ve denetim yapması gereken TBMM ve toplum çaresiz… Hilafet meselesi yine bir kısır döngü; gülüp geçiyoruz, üç beş meczubun iç geçirmesi diye hafife alıyoruz. Cumhuriyetin yerine şeriat rejimi ve milli irade yönetimi yerine hilafet yönetimi talepleri Ankara’ya hatta Anıtkabir’e/Atatürk’e kadar uzandı. Bu dönemde Diyanet İşleri Başkanlığı, Osmanlı’daki şeyhülislamlık makamı kadar güçlü bir yapıya dönüştürüldü. Ayrıca “30 tarikat silsilesi, 400 kol ve 2 milyon 600 bin müridi” (Diyanet’in raporu) ile tarikatlar bir güç merkezi haline getirildi.
“Tarikatlar STK’dır” diyen Millî Eğitim Bakanı’dır, “nas var naas, faizler düşecek” diyerek ekonomik dengeleri alt üst eden Sayın Cumhurbaşkanı’dır. 10 yıl önce FETÖ tehlikesine dikkat edelim diyenleri ihanetle suçlamışlar ve iddialara “kargalar güler” demişlerdi. 15 Temmuz’un siyasi sorumluları hala sorgulanmadı/sorgulanamadı. Türkiye’de hilafet meselesi dış kaynaklı bir tehlikedir! Bir diğer konu; enflasyonu bir zenginleşme aracı olarak kullanan politikalar terk edilmeden vatandaşları ezen hayat pahalılığı karşısında Hükümetin ücretlere yaptığı artışların bir çare olmadığını biliyoruz!
BENCE
Ülkeyi yönetenler!
Türk Toplumu’nu kısır döngü çıkmazında çok yordunuz. Endişe ifade edenleri suçlamaya hakkınız yok! Lütfen, konuşmayın, gerekeni yapın!