Begüm Erdoğan

Begüm Erdoğan

Geçmiş ve Günümüz Buluşunca

Bu hafta bahsedeceğimiz iki dizi de günümüzden modern ögeleri dönem temasıyla karıştırarak ortaya ilginç lezzetler çıkartan yapımlar. İlki, tarihte 9 günlüğüne İngiltere Kraliçesi olmuş genç bir kadın olan Leydi Jane’in alternatif hikâyesini sunan “Leydim Jane”. İkincisi ise dünyada yüzyıllar boyunca yaşamış vampirlerin günümüz dünyasında modern yaşayışla başa çıkma çabalarını ve sıradan yaşantılarını konu alan “What We Do in the Shadows” dizisi.

leydim-jane-resim.jpg

My Lady Jane, Leydim Jane, 2024 (Amazon VideoPrime)

Leydi Jane Grey, 1553 yılında 10 Temmuz’dan 19 Temmuz’a kadar İngiltere ve İrlanda Kraliçesi olmuş gerçek biri. Kendisi hakkında dönemin en çok okumuş kadınlarından olduğu söylenirmiş. Kuzeni Kral Edward, tahtın kız kardeşi Mary’ye geçmesini önlemek için vasiyetinde Jane’in kraliçe olması talimatını vermiş. İşte bu noktaya kadar dizide her şey gerçeklerle örtüşüyor. İlk bölümden Jane’i modern, okumuş, kendisini oldukça geliştirmiş bir genç kadın olarak tanıyoruz. Kitap yazma planıyla uğraşırken, annesinin onu evlendirmek için ayarlamalar yaptığını öğrenmesiyle işler değişiyor.

“Leydim Jane”i diğer dönem yapımlarından ayıran ve ona oldukça eğlenceli bir hava katan unsursa modern anlatım biçimlerini (sarkastik bir dış ses anlatıcı ve modern rock şarkıları çalması gibi) dönem görselleriyle harmanlayarak sunması. Gerçekten de kadın solistli rock müzik gruplarının şarkıları ortaçağ kadın öfkesine çok yakışmış. Ayrıca fantastik bir öge koyulmuş (ne olduğunu söylemeyelim de kendiniz görün). Sonuçsa eğlenceli, biraz fantastik ve farklı bir dönem dizisi olmuş.

what-we-do-in-the-shadows-resim-4.jpeg

What We Do In The Shadows, 2019 (Disney+)

Bu dizi, kısaca söylemek gerekirse, gördüğüm en yaratıcı işlerden biri. Konsept olarak şöyle: 4 vampir, yüzyıllardır ev arkadaşı olarak yaşarmaktadırlar. Günümüz New York City’sinde eski gelenekler ve yaşantılarla hayatlarına devam ederler. Dizi bu karakterlerin bir belgeseli olarak tasarlanmış. Aynı isimli 2014 yapımı uzun metraj filme dayanarak oluşturulan dizide 762 yaşında eski general olan Nandor, Nando’un evcil insanı Guillermo, Staten Adasından bir “enerji vampiri” olan Colin Robinson, 500 küsur yaşlarında bir diva olan Nadja ve kocası 300 küsur yaşlarında İngiliz bir kazanova olan Laszlo ana karakterler. Dizi eleştirmenlerce ve izleyenleriyle bolca sevildi ve kendine sıkı bir takipçi kitlesi kazandı. Gerçekten de hak ediyor. Eğer mocumentary (durumları sarkastik parodi gibi ele alan belgesel benzeri tür) seviyorsanız ve hala bu diziyi izlemediyseniz, büyük bir hazineyle karşılaştınız demektir.

Sonuç olarak bana öyle geliyor ki “What we do in the shadows” ve “Leydim Jane” birbirlerine beklenmedik bir benzerlik ve tamamlayıcılık taşıyorlar. Leydi Jane, modern insan bakış açısını ortaçağa taşırken, vampirli dizimiz de antik kafa yapılarını direkt olarak modern çağın orta yerine koyuveriyor. Son durumda da, ikisi de eğlendirmeyi ziyadesiyle başarıyor.

Platformlarda İzleyebileceğiniz Dönem Filmleri

  1. Little Women, Küçük Kadınlar, 2019 (Netflix)

Barbie'nin yönetmeni olarak tanıyor olabileceğiniz Greta Gerwig'in klasik ve milyonlarca kere uyarlanmış bir eserin içinden taze bir şey yakaladığını görüyoruz. Saoirse Ronan, Emma Watson, Florence Pugh, Timothée Chalamet gibi bir yıldız takımının oynadığı filmde babaları iç savaşa giden March ailesinin komşuları Laurie’yi (Timothée Chalamet) aralarına almaları ve ailecek bu zor günleri geçirmelerini anlatıyor. Başrolde her zaman izlemenin büyük bir keyif verdiği Saoirse Ronan bir yazar olma hayalleri kuran, yaratıcı, zeki ve bağımsız genç bir kadın olan Jo’yu oynuyor. Jo’yu ve ailesini sevgiyle kucaklamak isteyecek ve onların aslında bildiğimiz ama Gerwig’in modern yorumuyla derinleşen anlatısını izleyeceksiniz.

little-women-resim-2.jpg

  1. The Favorite, Sarayın Gözdesi, 2018 (Netflix, Disney+ ve AppleTv’de kiralanabilir)

Hazır “Merhamet Hikayeleri” vizyondayken, Yunan yönetmen Yorgos Lanthimos'un dönem filmi "The Favorite"ı izlemek için oldukça güzel bir zaman. Lanthimos, Olivia Colman, Rachel Weisz ve Emma Stone’un olağanüstü performansları eşliğinde, ilginç bir dönem dramı ortaya çıkarmış. 18. yy İngilteresinde Kraliçe Anne (Olivia Coleman), ülkesini dengesiz bir ruh hali, gut hastalığı ve özgüvensizlikle yönetmektedir. Ülke yönetimi ona kafa karıştırıcı ve boğucu gelmektedir ancak sağ kolu haline gelmiş Sarah Churchill’ in (Rachel Weisz) yardımıyla su yüzünde kalmaktadır. Bu sırada trajik olaylarla bir şekilde kendini Kraliçe’nin hizmetinde bulan Abigail’in saraya gelmesiyle Sarah’yla aralarında favori olmak için büyük bir çekişme başlar. Aslında 90’larda, filmde geçen gerçek Kraliçe, Abigail ve Sarah arasında olan mektuplar incelenerek yazılmış olan film, öncü bir erkek içermemesi ve kadınlar arasında cinsellik içermesi sebebiyle yapım şirketleri tarafından reddedilmiş ve senaryonun seyirciyle buluşması 20 sene sürmüş. Bu da Hollywood’un ayrımcı köklerinin daha yeni yeni değiştiğini gösteren bir detay.

the-favorite-resim4.jpg

  1. Dunkirk, 2017 (Appletv üzerinden kiralanabilir)

II. Dünya savaşı sırasında ismini aldığı Dunkirk sahilinde geçen film, Christopher Nolan imzalı başarılı bir savaş filmi. Ancak bu uzun metrajı yaparken, savaş filmlerinin pornolaştırdığı gerçek dünya vahşetini odağının kenarına bırakıyor Nolan ve II. Dünya Savaşı için önemli bir kırılım sayılan Dunkirk’e bir apokalips filmi lensinden yaklaşıyor. Dunkirk sahilinde müttefik askerleri, Alman askerler tarafından etrafları sarılmış ve sahilde mahsur kalmıştır. Bu durumdan, neredeyse imkansız görünen bir operasyonla genç askerlerin kurtarılması hikayesini anlatıyor ünlü yönetmen. Tarihte de bu operasyon müttefik devlet askerlerinin morallerini yükselterek savaşın gidişatında onlara destek olmuştur.

dunkirk-resim-2.jpg

  1. Schindler's List, Schindler'in Listesi, 1993 (Netflix, Amazon VideoPrime ve AppleTv’de kiralanabilir)

Yahudi soykırımının orta yerinde geçen oldukça dokunaklı bir hikayeyi anlatan film, Imdb’ye göre tüm zamanların en iyi 10 filmi arasında ve toplam 7 Oscar’ı, 5 de Oscar adaylığı var. Ancak çoğumuzun aklına kazanılan şey o küçük kırmızı palto. Bu ufak kırmızının siyah beyaz filmin renkli tek parçası olması neden önemli? Spielberg, Yahudi soykırımı için “soykırım ışıksız hayattı. Benim için yaşamın sembolü renktir. Bu sebeple film siyah beyaz olmalıydı” diyor. Aslında kırmızılı kızın diğer insanlardan bir farkı da yok, arkada ufak bir detay yalnızca ama en çok onu fark ediyoruz, aynı ana karakter gibi. O karakter belki ufak bir detay bizim için ama bireysel değer üzerine güzel bir anlatı sağlıyor, onun da hikayesi var ve onu dinlemediğimiz/izlemediğimiz için daha az değerli olmadığını vurguluyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Begüm Erdoğan Arşivi