Aytuna Tosunoglu
Etli, yağlı, derisi pembe
İki domuz (evet, domuz hani çift parmaklı, etli, yağlı, derisi pembe ama kıllı) liderlik pozisyonuna yerleşir ve herkese eşitlik vaadini, adaletin sağlanacağını, zenginliği, bereketi herkese eşit dağıtacaklarını ağızlarını kocaman kocaman açarak söylerler. Fakat zaman bunun kocaman bir yalan olduğunu ortaya koyar. Lider domuz (iki domuzdan özellikle bir tanesi) herkesten üstün olduğunu düşünerek ayrıcalıklı bir konuma getirir, kendisini. İkinci domuz da uyar bu duruma. Derken yandaşlar birer, ikişer domuzun göbeğine yanaşırlar. Pozisyon kaparlar.
Domuzların ve yandaşlarının tıka basa yemeleri ibretliktir. Bu, yalnızca fiziksel bir doygunluk değil aynı zamanda güç, ayrıcalık ve kontrol edebilmenin bir göstergesidir. Öte yanda emekçiler, emekliler ve çocuklar karın doyuramazlar ve sürekli olarak daha fazla çalışmaya zorlanırlar. Domuz ve yandaşlarının bu aşırı tüketimi, gücü eline geçiren tarafın, kendisini başlangıçta destekleyen emekçi sınıfını aslında nasıl bir açgözlülük ve yalanla sömürdüğünü ortaya koyar.
Keçinin Günahlı Olanı
Bizim domuz ve yandaşları halkı manipüle etmek (yani doğru olmayan şeylere yönlendirmek ve etkilemek için) ve tabii ki iktidarlarını sağlamlaştırmak için sürekli yalan söylerler. Başta iki domuz demiştim hani, işte lider olan domuz ikinci domuzu yeri ve zamanı geldiğinde davaya ihanetle suçlar ve kovdurur. Üstelik “tüm başarısızlıkları” da onun üstüne yıkarak kovdurur. Galiba, “Tüm hayvanlar eşittir ancak bazıları diğerlerinden daha eşittir” mottosu buradan itibaren gündem oluyordu. İşte bu noktadan başlayarak lider domuz eşitlik vaatlerinin altını oymaya başlar. Bunun anlamı geniş kitlelerin düşünce sistemlerini aşındırmak, sarsmak, zayıflatmak, sabote etmek demektir. Bu da haliyle emekçiler, sömürülenler arasında şüphe ve korku yaratır. En önemlisi ve lider domuzun da isteği, parçalanmış bir toplum yaratmaktır.
Benimle Oynama
Emekçilerin, emeklilerin duruma tepkisi umutsuzluk ve kafa karışıklığından ibarettir. Başlangıçta hepsinde var olan umut yerini zamanla kendilerine vaat edilenlerin yalan olduğunu anlamaya bırakır. Yine de bazıları daha iyi bir yaşam umuduyla daha fazla çalışmaya devam ederken diğerleri adaletsizliğin, eşitsizliğin farkındadır ama ah işte, seslerini çıkaramazlar ya da çıkartsalar bile susturulurlar. Aslına bakarsanız bu durum baskı altındaki toplumlarda sıkça rastlanılan bir fenomeni işaret eder: Güçlü bir otorite karşısında bireyler veya gruplar seslerini yükseltmekten çekinir. Baskıcı rejimler idealizm ve çalışkanlığı hiç sevmez. Özellikle idealizmi boşa çıkartmak için türlü türlü kirli oyunlar oynar.
Gerçeğin Çarpıtılması
Lider domuzun yalanları ve manipülasyonu toplum üzerinde derin bir etki bırakır. Gerçeğin sürekli çarpıtılması emekçilerin gerçekten neye inanacaklarını bilmemelerine neden olur. Bu nedenledir ki, lider domuz söylemini sık sık değiştirince emekçiler (halk) her yeni “gerçeği” tartışmasız kabul eder durumdadır. Çünkü kendisinden beklenen budur. Güç ve iktidar yozlaşınca sömürü ve adaletsizlik artar. Domuzlar (lider domuz ve asalakları) tıka basa yerken (ki bu sadece maddi bolluğun bir işareti değildir) gücün kimde olduğunun, kimin kontrolü altında olduğunun vurgulamasını yapar.
Günümüzde otokrasi veya tek adam yönetimleri, özellikle üçüncü dünya ve gelişmekte olan ülkelerde, siyasal ve sosyal alanda zorluklar yaratıyor. Bu yönetimler genellikle, medya üzerinde kontrol, ifade özgürlüğünün kısıtlanması, muhalif seslerin baskılanması ve yargının bağımsızlığının zedelenmesi gibi yöntemlerle karakterize ediliyor.
Domuzları anlattım. Orwell’in, “Hayvan Çiftliği”ndeki domuzları. Şu sıralar ve bu kafayla yeniden okumanızı öneririm.