Adına Destan Yazılan Kadın: Halet Çambel

O, en çok tanışmak istediğim kadınlardan biriydi. Yıllar sonra sevgili arkeolog arkadaşım Nezih Başgelen’den öğrendim ki o da benimle tanışmak istemiş ama bir türlü olmadı işte… Halet Çambel, cesaretiyle, işine olan saygısı ve tutkusuyla, enerjisiyle, çocuk coşkusuyla benim hep hayran olduğum bir kadın olmuştur. Hayatı da bir o kadar renkli.

Anne tarafından sadrazam ve Osmanlı İmparatorluğu’nun son büyükelçilerinden İbrahim Paşa’nın torunu olan Halet, dedesi Berlin’de elçilik yaparken 27 Ağustos 1916 yılında dünyaya gelir. Babası Hasan Cemil (Çambel) aynı zamanda Berlin’de askeri ataşelik yapıyordur. Hasan Bey, Atatürk’ün yakın arkadaşı, Birinci Dünya Savaşı’nda 51. Piyade Tümen Komutanlığı yapmış, 1928 yılında Bolu milletvekili seçilmiş ve 1935’te Atatürk’ün isteği üzerine Türk Tarih Kurumu Başkanlığı’nı üstlenmiştir. Babası Hasan Bey ayrıca arkeolojiye olan özel merakı ve çalışmaları üzerine Berlin’deki Alman Arkeoloji Enstitüsü tarafından onur üyeliği ile mükafatlandırılmış. Anlaşıldığı üzere Halet, devletlü bir ailenin içine doğmuştur.

490-254.jpg
Halet Çambel

Aileden gelen tarih ve arkeoloji merakı

Bu seferi hayatı dolayısıyla ilk öğrenimine Almanya’da başlamış, 8 yaşındayken Türkiye’ye dönünce ortaokul ve lise öğrenimini Arnavutköy Amerikan Kız Koleji’nde 1927-1935 yılları arasında tamamlamıştır. Muhtemel o ki tarih ve arkeoloji merakı yüksek olan bir ailenin mensubu olarak ileriki yıllardaki ilgi alanları önceden bellidir. Tabii sadece ailesi değil, okulda gördüğü bazı dersler de Halet Çambel’i derinden etkilemiştir. Mesela lisede aldığı sanat tarihi dersi onun üzerinde öyle bir etki bırakmıştır ki üniversitede antik çağ tarihi okumaya karar vermiştir.

Fransa’dan burs kazandı

Çambel olgunluk sınavını 1935 yılında Galatasaray Lisesi’nde verdikten sonra Fransız hükümetinin bursuyla Sorbonne’a yazılmıştır, 1938 yılında da mezun olduktan sonra Paris’te C.Picard ve M. Louis Delaporte gibi arkeoloji dalında çığır açmış hocalarla çalışıp klasik arkeoloji, Hititçe, Asurca, İbranice, Önasya arkeolojisi okuduktan sonra doktora yapmaya başlar ve fakat II. Dünya Savaşı patlak verip Paris Naziler tarafından işgal edilince Halet Türkiye’ye dönmek zorunda kalır.

Aktif, hayat dolu bir kadın

Burada küçük sportif bir parantez açmak istiyorum. Yukarıdaki biyografik bilgilerin ışığında Halet Çambel’I sosyal bilgilerde okuyan bir kütüphane faresi gibi hayal edebilirsiniz. Oysa ki Halet Çambel’in fotoğraflarına bakınca hiç de öyle masa işlerine gömülmüş bir kitap kurdu görmüyorsunuz. Aksine, bu karelerde boğazları yüzerek geçen, dağ taş demeden keçi gibi yürüyen, aktif, hayat dolu bir kadın gülümsüyor bize.

Cılız bir çocukken spora yönelerek hem öz güven hem de direnç kazandığı biliniyor. Çocukluğundan itibaren binicilik, kürek, yüzmek, okçuluk gibi spor dallarıyla ilgilendiği, hatta bir gazete küpüründen de gördüğümüz üzere, “Olimpiyatlara katılan ilk Müslüman kadın” titrini de aldığını biliyoruz. Dolayısıyla burada eskrim tutkusuna dair birkaç kelam edilmeli.

images-3.jpeg

Olimpiyatlarda ilk Müslüman kadın

İlk kez Robert Koleji’nde Belarus asıllı eski bir Rus subayı olan Yüzbaşı Alexander Nadolski ile eskrime başlayan Çambel, 2012’de BBC Türkçe servisine verdiği mülakatta eskrime neden yöneldiğini yarı romantik bir şekilde izah ediyor:

Birinci Dünya Harbi çocuğuyken çok zayıftım. Hep bana ölecek gibi bakarlardı. Üst üste kazaklar ve yün çoraplar giydirirlerdi. Ben de böyle olmayacak diye evden gizlice okulda üzerimdeki kalın giysileri çıkartıp kendimi güçlendirmeye karar verdim. Ve bu arada spor yapmaya başladım. Okuduğum Almanca kitaplarda şövalyeler dönemi beni etkiledi. Eskrime bu nedenle başladım.”

1936 yılında Halet Çambel henüz öğrenciyken Türkiye’yi eskrim dalında temsil etmek üzere olimpiyatlara davet edildi. Türkiye’den katılan kadın eskrimciler uluslararası bir müsabakada ilk kez yarışacaklardı. Halet Çambel Berlin’deki olimpiyata katılma teklifi aldığında, İstanbul’a tatile gitmeyi planlıyordu. Fakat ona, “İstanbul’a gelme, Budapeşte’ye git” diye bir haber gelince, olimpiyatlara katılmak üzere Macaristan’daki hazırlık kampına geçti. Olimpiyatlara katılan ilk Müslüman kadın olarak tanıtılacaktı.

Çambel, Budapeşte'de Fötyşkola'da (spor okulu) antrenmanlarda tanıştıkları genç Macar atlet kızlarla iyi arkadaş olur, çokça çalışır. 1936 Berlin Yaz Oyunları, dünyayı hızla büyük bir savaşa sürükleyen Alman Şansölyesi Adolf Hitler’in Nazi rejiminin propagandasını yaptığı olimpiyattır. Naziler için bu olimpiyatlar, Birinci Dünya Savaşı sonrası hızla büyüyen Almanya'nın gücünü dünyaya göstermek ve üstün ırk tezini kanıtlamak için bulunmaz bir fırsattı.

Türkiye Berlin Olimpiyatları'na güreş, futbol, basketbol, binicilik, bisiklet, eskrim ve yelken branşlarında hazırlandı. Bu olimpiyatlarda Halet Çambel ve arkadaşları madalya alamasalar da ülkemizi temsil etmiş olmaları bile çok önemlidir.

Bu arada olimpiyatlar bitmeden bir Alman hoca, Halet Çambel ve ekibini Hitler’le tanıştırmayı teklif etmiş ama Çambel ve arkadaşları reddetmiştir. Halet Hanım sonraları kararıyla ilgili, “1936 yılında Hitler’in faşistliği belliydi, o yüzden görüşmeyi kabul etmedim” demiştir. Neyse ki bu kişisel kararı yüzünden kimse kınamamış ya da zorluk çıkarmamıştır.

1940’lardaki kazılarda şortlu bir kadın

Berlin’den döndükten sonra Halet Çambel tam hız arkeoloji çalışmalarına geri döner. Yıllar önce sahaflarda bulduğum eski bir arkeoloji dergisinde, Alman arkeologların yanında duran genç bir asistan olan Çambel’in dağ başında onca erkeğin arasında bermuda şortuyla poz vermiş olması hiç gözümün önünden gitmez. 1940’lı yıllarda büyük cesaret, hatta günümüzde bile bazı yerlerde yalnız bir kadın olarak bunu yapmak zor diye düşünmeden edemiyorum.

Hayatının aşkıyla Minâ Urgan tanıştırdı

En nihayetinde Halet’in yalnızlığı çok uzun sürmez. Çok geçmeden en yakın arkadaşlarından biri olan Minâ Urgan onu hayatının aşkı olacak Nail Çakırhan ile tanışacaktır. Nail Çakırhan o günlerde şiir yazıyor, gazetecilik yapıyordur. Fakat Halet’in babası evliliği onamaz, ayrılmalarını ister zira Nail Çakırhan bir komünisttir. Yani tehlikelidir. Lise sonda yazdığı bir şiir yüzünden gözaltına alınmış, Nâzım gibi bir “persona non grata”nın desteklediği bir gençtir. Nail, Nâzım’ın çıkarttığı Resimli Ay dergisinde çalışmış, Nâzım ve Nail “1+1=Bir” adlı kitabı birlikte yazmış, ev arkadaşlığı dahi yapmışlardır. Kim ister böyle netameli bir damat? Bir de yetmiyormuş gibi Nail Rusya’da yaşadığı günlerde 8 aylık bir evlilik yapmış, çocuğu olmuştur, İkinci Dünya Savaşı patlak verince ülkeyi terk etmek zorunda kalmış, oğlunu ancak 42 yıl sonra görebilmiştir.

Komünist damat krizi

Anlayacağınız baba Hasan Cemil Çambel için alarm çanları çalıyordur. Fakat Halet, bildiğini okuyan, bağımsız bir genç kadındır. Âşık olduğu adamla gizlice evlenir.

Nail Bey o günleri şöyle tarif etmiştir:

“Hasan Bey, o zamanki siyasi düşüncemden olsa gerek kızıyla evlenmemi istemiyordu. İzin koparamayınca izimizi kaybettirdik. Acil evlenme raporu çıkartarak bir arkadaşımın evinde gizlice nikahlandık. Saklandığımız eve evlilik memuru çağırmıştık. Nikahlandıktan sonra ortalığa çıktık ama ailenin bize karşı küskünlüğü yıllarca sürdü.”

Mimar olmadan Ağa Han Ödülü kazanan tek kişi

Evlilikleri Nail Çakıralp 2008 yılında vefat edene kadar sürer. İkili, birbirlerinin işlerine destek olma konusunda en güzel örneklerden biridir. Halet Çambel, farkında olmadan Nail Bey’in kariyerini değiştirmiş, mimarlık eğitimi almadan Ağa Han Uluslararası Mimarlık Ödülü’nü alan tek kişi olmasında bir parmağı olmuştur. Halet Adana’da kazılarla uğraşırken orada kurulacak yeni müzenin inşaatını üstlenen müteahhit projeyi terk edince, eşine inşaatın başına geçmesini rica etmiştir. Acaba Nail Bey’in hayatı boyunca inşaatın i’siyle bile hiç alakası olmadığını bilmiyor mudur? Belki de farklı bir disiplinden gelmenin özgür ve özgünlüğüyle Nail Çakıralp mimaride eskiyi yeniyle harmanlayarak, kendi orijinal fikirlerini projelerine uygulayarak dünyanın en prestijli mimari ödülünü almıştır. Halet Hanım’ın desteği ile başlayıp bitirdiği Karatepe Müze Kompleksi’nden sonra Ankara’daki Türk Tarih Kurumu binasını (Turgut Cansever ile), Alman Lisesi’ni, Çambel’in Chicago Üniversitesi ile birlikte yürüttüğü Ergani’deki kazı evlerini ve nihayet ödülü getiren Akkaya evlerini inşa etti. Çift, her daim doğaya saygı duyup doğal dengeyi korumak için mücadele etti.

Indiana Jones macerası ve tarihi bir keşif

Halet Hanım’ın “Indiana Jones maceralarına” dönecek olursak... 1938 yılında Delaporte ile Malatya-Arslantepe, 1939’da da Haspels’in Midas Yazılıkaya kazılarına katılır. 1940’ta o dönem İstanbul Üniversitesi’nde Prof. Dr. Helmut Theodor Bossert’in asistanı olur. 1945 yılında hocaları Bossert ve Çambel, Muhibbe Darga ve Nihal Ongunsu Toros’larda Hititler üzerine keşif gezisine çıkarlar. Buradaki Yörüklerle konuşurken yukarlarda bir yerde bir aslan heykeli gördüklerini söyler Yörükler.

Hititlerin çok sevdiği bir hayvandır aslan, başkentleri Hattuşaş’ın girişindeki aslanları göz önünde bulundurunca heyecanlanır ekip; bu tepelerde olası bir Hitit kenti yatıyor olabilir. Fakat keşif yapacak zamanları yoktur. Bunun için bir sonraki yazı beklemek zorundadırlar.

Denilir ki bu taş aslan Bossert’in rüyalarına giriyordur, garip bir şekilde buradan çok önemli bir şey çıkacağını hissediyordur. 1946 yılının Şubat’ında okul tatile girdiği anda profesör ekibini toplar ve Adana’ya doğru yola koyulurlar. Çamura bata çıka saatlerce süren zor yolculuktan sonra hepsi hastalanmıştır. Ertesi gün ekip ikiye ayrılır. Profesör, kırk dereceye yakın ateşli Halet ve Adana Müzesi Müdürü Naci Kum Kadirli’ye ulaşırlar. Kadirli’de kaymakama gidip yardım isterler, şayet aslanlı taşı gören varsa onun rehberliğinde gitmek isterler. Ama kimse çıkmaz. En sonunda Ekrem Kuşçu adlı bir öğretmen, taşı defalarca gördüğünü, at sırtında 5 saat bir yolculuğun sonunda oraya gidebileceklerini söyler.

Ertesi gün yola koyulurlar. Aslantaş tüm heybetiyle karşılarında duruyordur. İstanbul’a döndüklerinde taşların üzerine kazınmış sembolleri incelerler. Bossert ve Uluğ Bahadır Alkım Hitit hiyerogliflerinin üzerine yoğunlaşırlar.

Rosetta taşı gibi birkaç dilde yazılmış belgeler arkeologlar ve dilbilimciler için son derece önemlidir. Bossert ve ekibi bugün “Karatepe Bilinguel’i” ya da “Astivatas yazıtı” olarak bilinen taşı keşfettiklerinde binlerce yıldır suskun bir vaziyette keşfedilmeyi bekleyen dili çözeceklerini bilmiyorlardır. (Gerçi 1900’lerin başında Knudtzon, Winckler ve Hrozny Hitit çivi yazıları çözümlemelerinde yol almışlardır ama deşifre işi araya savaşlar girince pek ilerleyememiştir.) Karatepe Yazıtı’nın üzerinde Anadolu hiyeroglifi olan Hititlerin Luvi dili ve Fenike dili mevcuttur. Fenike dili daha önce çözüldüğünden dolayı, Hitit dilini karşılaştırarak deşifre ederler. O zamana kadar anlaşılamayan binlerce belge anlam kazanmış olur.

Hititler tarihin tozundan yeniden doğmuştur. Böylece milattan önce sekizinci yüzyıldan bu yana yakaran Astivatas’ı duymuş oluruz. Ne diyordur bu toprakların ihtiyar kralı?

Ben gerçekten Asativatas’ım

Güneşimin ademi, Şimşek Tanrısının hizmetkarı...

Benim o, Adanava şehrini geliştiren...

Ülkenin kötü adamlarını defeden,

Kendim için saraylar yaptırdım, soyumu rahata kavuşturdum, babamın tahtına oturdum, tüm Krallarla barış kurdum,

Krallar beni adaletimden dolayı ata saydı, bilgeliğim ve iyi yüreğime saygı duydu...

Hükmüm sırasında Adanava sınırlarımı günün Doğusu ve günün Batısına doğru genişlettim ki

eskiden korkulan yerlerde, erkeklerin gitmeye korktuğu ıssız yollarda

bugün kadınlar kirmen eğirerek rahatça dolaşsın...

Binlerce yazıt ve heykel keşfetti

Karatepe kazılarını, Bossert ve U. B. Alkım’ın ayrılmasından sonra Halet Çambel yürütmüş, doktorasını 1944, doçentliğini de 1947 yılında vermiştir. 1952 yılından hayatının sonuna kadar binlerce yazıt ve heykeli keşfedip onarma işini bizzat üstlenmiştir.

Bir arkeolog olarak Çambel’in en önemsediği şey, eserlerin yerinde korunup sergilenme mevzusudur. Bunun için bin bir bürokrasiyi aşıp Ankara’yı ikna eder ve Karatepe’yi Türkiye’nin ilk Açık Hava Müzesi olarak kurar. Tarih ve doğa ilişkisine her zaman önem verdiği için müzeyi çevreleyen orman alanını da Milli Park ilan etmek için kampanya başlatmış ve başarılı olmuştur. Orada yapılması planlanan ve tüm tarihi sular altında bırakacak baraj projesini durdurmuştur. Bugün Karatepe ve onu çevreleyen 7,715 hektarlık orman varsa bu Halet Hanım sayesinde vardır.

Adına destan yazdılar

Ayrıca, Kadirli çevresinde ve Toros’un dağ köylerinde, çocukların eğitimi için çabaladığı, kadınların zanaatlarını değerlendirdiği için, yörede efsaneye dönüşmüş, bölgenin “Halet Ablası” ilan edilmiştir. Boşu boşuna adına bir destan yazılmamıştır. Dönemin Bartın Valisi İsa Küçük’ün kaleme aldığı “Halet Abla Destanı” Çambel’in taşlar arasındaki serüveninin yanında halkı ve ülkesi için verdiği azimli savaşın da öyküsüdür.

İlham veren bir kadın

Böyle bir destandır Halet Çambel. Hayatı boyunca hiç boş durmamış, aralarında Tübingen ve Boğaziçi Üniversitesi olmak üzere pek çok okuldan onur doktorası almış, 2014 yılında vefatından sonra da hayatı boyunca yaşadığı kırmızı yalısını Boğaziçi Üniversitesi’ne bağışlamıştır.

Bazen umudumu yitirdiğimi hissettiğimde, onun hayat şevkini, heyecanını, merakını hatırlayarak kendime gelirim.

Size de tavsiye ederim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Pelin Batu Arşivi