Mehmet Şandır
15 Temmuz; “Kara Bir Gün”
BENCE; 15 Temmuz darbe süreci bitmedi; devam etmektedir!
Sözün özü; Milletlerin hayatında “An’lar” vardır; en az bin yılın başlangıcı olur; yeni bir tarih kurar. 15 Temmuz 2016 tarihi Türk Milleti’nin hayatında yeni bir milenyumun başlangıcı olmaya adaydır.
Bugün 16 Temmuz; ABD/CIA destekli FETÖ darbe teşebbüsünün 8. yıl dönümü…
15 Temmuz 2016, tarihimizin kara günlerinden biri…
İmparatorluk düzeyine ulaşmış devletimiz yıkılmış; başşehrimiz İstanbul işgal edilmiş, Fransız işgal orduları komutanı Franchet d’Esperey beyaz atına binerek bir fatih edası takınarak zafer merasimi yaptığı 8 Şubat 1919 gününü, Süleyman Nazif’in köşe yazısında “Bir Kara Gün” olarak lanetlediği tarihten 96 yıl sonra bir başka “densiz” 15 Şubat 2016 gecesi milletimize yeniden bir kara gün yaşatmaya teşebbüs etti.
Böyle bir olayı yaşamak ülkemize yakışmamıştır.
Ülkeyi yöneten siyasilerin, güvenlik görevlisi kurumların, istihbarat örgütlerimizin böyle bir hazırlık yapıldığını öngörememiş olmaları, gerekli tedbirleri yeterince ve zamanında almamış olmaları; kısacası dünyanın en değerli coğrafyasında yaşayan bizlerin ve bizlerden aldıkları yetki ile ülkeyi yönetenlerin bu körelmiş ferasetleri/sorumsuzlukları yeterince sorgulanmadan 15 Temmuz’u anlamak mümkün değildir.
15 Temmuz darbe teşebbüsü nedir, amacı nedir?
Bu konuda söylenmemiş söz ve konuşmayan kimse kalmamıştır.
Bence, 15 Temmuz 2016 tarihinde darbe teşebbüsü ve sonrasında yaşadıklarımız aslında Atatürk’le başlayan “Türk Milleti’nin yeni bin yılını” yönünü ve karakterini değiştirmek teşebbüsüdür!
Türk Milleti, ikinci bin yılın sonunda/29 Ekim 1923 günü, Cumhuriyet ilan ederek yeni milenyumunu başlatmıştır. Milli mücadele ile kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, milletinin adı; Türk Milleti, dili Türkçe, başkenti Ankara, Ayyıldızlı albayrağı ile bağımsız bir milli devlet olarak kurulmuş ve “insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir” ilkesini kurucu hukuk haline getirmiştir.
FETÖ’nün yönetime el koymak için başlattığı silahlı darbe teşebbüsü, planlandığı gibi başarılı olsaydı küresel güçlerin emrinde bir İslam halifeliği kurulacaktı ve Atatürk’ün liderliğinde milletimizin verdiği milli mücadele ile kurulan “milli devletimiz ve milletin özgür iradesine dayalı cumhuriyetimiz” yıkılacaktı.
Küresel güçler, SEVR ile “Türk Milleti geldiği Ortaasya karanlığına geri gönderilecekti” iddiasını gerçekleştiremedi. 15 Temmuz’da bir daha denediler.
Hem darbe teşebbüsü hem de sonrasında yönetim sisteminde yapılan anayasal yeni düzenlemeler milletimizin hayatında bir yeni ‘milenyum başlangıcı’ olmak gücündedir.
Milenyum, bin yıl demektir. Hristiyan inancında “İNSANIN yeryüzündeki kötülükten kurtuluşu, adaletin hüküm sürmesi ve sulh için çektiği hasretin, nihayet Tanrı’nın kuvveti vasıtasıyla gerçekleşeceği zamandır.” İncil’de (20. Kitap) şeytanın insanları saptırmasın diye bin yıllığına bağlandığı ve “dipsiz derinliklere attı ve üzerini kapatıp mühürledi” diye anlatılır.
Türk Milleti, yüz yıl önce Cumuriyet'i ilan ederek “şeytanı” dipsiz derinliklere hapsetti.
Yüz yıl sonra, şeytanı kuyudan çıkarmak isteyen “niyetler” ve gayretler, yeniden gün yüzüne çıkmıştır; Bu anlamda FETÖ darbe süreci devam etmektedir!
FETÖ kadrolarının ve zihniyetinin devlet yönetiminden bütünüyle sökülüp atıldığını söyleyebilmek mümkün değildir.
Ayrıca, FETÖ darbe teşebbüsü önlendi ancak etkisi devam etmektedir. Anayasa değişikliği ile getirilen yeni yönetim rejimi; 50+1 oyla seçilen Cumhurbaşkanı ve Partili Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi, Atatürk’le başlayan “Türk Milleti’nin yeni milenyumun” hedeflerine, ilkelerine ve karakterine ne kadar uyum sağladığı tartışmalıdır. Bu sistemde, "egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" ilkesini yaşatabilmek sistemin mahiyeti gereği çok mümkün görünmemektedir.
Egemenliği kurucu hukuk haline getirilen milletin adı, Türk Milleti’dir. Türk Milleti, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olanların ortak adıdır; bu milletin kimliği kültürü, değerleri ve egemenlik hakları bu sistemle nasıl korunacak, bilinmemektedir.
Devleti yönetenlerin, milletin egemenlik haklarına ne kadar bağlı/saygılı olduğu tartışmalıdır.
Devlet, milletin örgütlü gücüdür; gücün kaynağı özgürlüktür, ekonomik bağımsızlıktır. Milleti oluşturan halkın yüzde sekseni yoksulluk sınırı altında bir gelirle geçinmek zorunda bırakılmışsa devletin güçlü olduğunu iddia etmek mümkün mü?
Dünya hegamonları/küresel güçler insanlık değerlerinin tümünü ayakları altına almış; kan akıtmakta, insanlığı katletmektedir; “şeytan kuyudan çıkmış” Washington’da, Londra’da, Paris’te , Moskova’da, Pekin’de hüküm sürmektedir.
3. dünya savaşının konuşulduğu günümüzde çok merkezli yeni bir dünya düzeni kuruluyor. Bu dönemde dünyanın en değerli stratejik coğrafyasında bulunan Türkiye, çok güçlü olmak zorundadır. Gücün kaynağı millettir.
Sözün sonu; Türk Milleti, kendisine “kara gün” yaşatmak isteyenleri 9 Eylül 1922’de nasıl denize dökmüşse 15 Temmuz 2016 tarihinde yine aynısını yapmıştır!