İtinayla beyin yıkanır!

İnsan beyninin yıkanmasını bilirdik de yanmasını bilmezdik. Beyin yanması kavramı eski köyün yeni adeti. Eski zamanlarda beyin yanmazdı, bu olay işin içine elektronik aletler, bilgisayarlar ve insanlığın üçüncü kolu cep telefonlarının devreye girmesinden sonradır. 

Kafanın tası atması da çok eskilerin bir deyimidir. O zaman beynin içine bakılamıyordu, beyni koruyan kafatası biliniyordu, akılı insanoğlu beynin içini bilemeyip kızınca da kafasının tası atıveriyordu. 

Beyin yanması kavramını icat eden yeni nesil sosyal medya filozoflarıdır, beyin yıkamayı bir adım öne taşımışlardır yani. 

“O kadar çok konuştu ki beynim yandı” 

“Yalanlara bindik, köyümüze geldik, yolculukta beynim yandı”

“Dilimiz bu kadar fakir mi yahu, hep aynı sözcükler beynim yandı” 

 Onca yangına rağmen beyinleri hala çalışanların tırnak içi yırtınmaları böyle. 

Beyin ilginç bir organ… Her canlıda var, oltaya takılan balığın da, çayırda güdülen koyun ve öküzün de beyni var. Canlılara beyinsizler demek bilimsel araştırmalardan nasibini almamış beyinlilerin uydurması! Önemli olan beynin nasıl çalıştığı ve bilinç denilen faaliyeti nasıl ürettiği? 

Peki beyin yıkama nedir? Sabun ve deterjanla ilgisi yok.

Beynimiz yıkanırken farkına bile varmıyoruz... Öyle başından sular falan da dökülmüyor…

Bu konuda bence en güzel lafı ünlü yazar Cengiz Aytmatov söylemiş…

 “Mide beyinden akıllıdır; çünkü mide kusmayı bilir, beyin her pisliği yutar.”

İşte bu kadar, beyin yıkama deyince 20. yüzyılın en büyüğü olarak faşizmin jargon üreticisi Joseph Goebbels gösterilir. Bu kara kuru Nazi en önce kendisini Almanlara “Saf Almanım” diye yutturmuştur. Irkçılığın zirve yaptığı yıllarda üstün ırk(!) Germenlerin karşısına geçip inanılmaz yalanlar ve propaganda yöntemleriyle beyin yıkamanın kitabını yazmıştı. Kitapları hala derin yerlerin serin yerinde tutulsa da artık yeni yetmeler var. Milenyum çağında beyin yıkama ve yakma faaliyeti artık bir sektör… Ajitasyon ve propaganda için çok şey yazılır söylenir ama yerimiz dar. 

Benim habercilik deneyimlerime göre bizde iki etkin beyin yıkama metodu var. Biri ayaklı gazeteler, diğeri televizyon. 

Ayaklı gazetenin ne olduğunu anlayan siyasetçi bizde kazanır. Bunlar şöyle çalışırlar; köy veya mahalleyi ev ev dolaşırlar, kahvehaneye, muhtarlığın önüne kalabalıklara, ayıptır söylemesi genelevin önüne bile giderler. Bir yalana bin katarlar. Bir devlet adamının söylediği gibi “Doğru yola çıkana kadar, yalan defalarca tur bindirir.” 

Kağıttan gazeteleri(!) geçin, söze önem veren halkımız bir de deli gibi televizyon izler, ‘Cep telefonu, sosyal medya falan var’ demeyin, orada bile TV'ler izleniyor… 

BENİM GÜZEL ÇAMAŞIRHANEM 

Çamaşır makinalarını sıra sıra dizildiği bir çamaşırhane düşünün. Bu makinalar yerine ülkemizde yayın yapan televizyonları koyun, çok ama çok büyük bölümünün renkli yıkama bölümünde aynı suratı veya ona benzer suratları göreceksiniz.

Zaten eskiden beri özürlü olan demokrasinin varacağı yer çamaşırhanelerin bulunduğu çıkmaz sokak olur böylece.

Herhalde Kaybedenler Kulübü’nün üyeleri bu iki gerçek üzerinde de kafa patlatıyorlardır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cengiz Erdil Arşivi