Cengiz Erdil
Her türlü belanın bulaştığı bir coğrafya
Neresi mi? Doğu Akdeniz yani LEVANT… İnsanlığın bilgi kaynaklarına göre, tarihi süreç içinde Toros Dağları’ndan başlayıp Ortadoğu’da geniş bir alanı ifade ediyor. Tarımın başladığı yer olarak bilinen Mezopotamya’nın komşusu. Tarihe bir bakın; en büyük zenginliği limanları olan bu coğrafyanın beş bin yıldır başına gelmeyen kalmadı. Yahudilerin sürgünü, geri dönmeleri, haçlı seferleri, iç savaşlar, din ve mezhep kavgaları ve de salgınlar… Binlerce kilometre uzaklıktaki emperyalist ülkeler modern çağda da buraya fitne soktular, hala vaz geçmediler.
Bu kadarla da kalmıyor; iki yaygın dine göre, Armageddon ya da Melhâme-i Kübrâ denilen Dünya'nın sonunu getirecek kıyamet savaşının mekanı da Amik Ovası. İnanış o ya; atların diz kapaklarına kadar kana gömüleceği Amik Ovası’nda şimdi insanların dizlerine kadar moloz yığınları oluşması tehlikesi var.
Acılar coğrafyası büyük depremlerin de merkeziydi. Tarihte hep sallandı durdu, kentler yıkıldı. Sonra yıkımlar unutuldu, yeni kentler kuruldu. Daha doğrusu ovalar betonla işgal edildi.
İşte iki büyük depremden sonra da geride kalan molozlar bu coğrafyanın yeni belası.
Başta medya ve siyaset alemi “Unutmayacağız-unutturmayacağız” yutturmasını seçimin gölgesi düşünce zaten çabuk unuttu. Şimdi bölge gerçekle yoğrulan toz bulutlarını yutmaya hazırlanıyor.
Binlerce ton enkazın molozları verimli tarım alanlarına, ovalara dökülüyor. Zeytinliklerle dolu vadiler molozlarla dolduruluyor. Uzmanlara göre, moloz arasında asbest var.
Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, asbest birinci derece kanserojen madde. Ülkemizde ve Avrupa’da yasaklı maddeler arasında ilk sırada.
Ve asbest deprem bölgesinden çıkarılan molozlar arasında da bulunuyor çünkü eski yapılarda asbest kullanılmıştı.
Ancak ne molozlar kaldırılırken ne de dökülürken kontrolden geçiriliyor. Ayrıca döküm alanlarındaki toprağın verimli olup olmadığı, asıl önemlisi geçirgenliği kontrol edilmiyor.
İki büyük depremin bölgede beş bine yakın köyü etkilediği biliniyor. Ziraat Mühendisleri Odası’nın verilerine göre, söz konusu köylerde 300 bine yakın çiftçi yaşıyordu; neredeyse ülkedeki çiftçi sayısının yüzde 15’i. Deprem bölgesinde dört milyon hektarlık alanda tarım yapılıyordu ve yıllık rekoltenin yüzde 20’sini karşılıyordu.
Bölgede öncelikle tarım sektörünün canlandırılması gerektiği gün gibi ortadayken, tarım alanları moloz döküm sahası veya yeni konut alanı olarak gündeme geliyor. Mesela; Hatay'ın Samandağ ilçesinde, 302 kuş türünü barındıran Doğa Koruma Milli Parklar Genel Müdürlüğü'nün koruması altındaki Milleyha Sulak Alanı ölümün eşiğinden döndü.
Buraya moloz ve çöplerin dökülmeye başladığı haberi, kuş gözlemcisi ve fotoğrafçı Emin Yoğurtçuoğlu tarafından duyuruldu. Gözleri çevreye tamamen kapalı adında ‘çevre’ olan bakanlık ortaya kabak gibi delil konunca, devreye girmek zorunda kaldı ve park atıklara kapatıldı.
Uzmanlara göre, moloz döküm sahaları belirlenirken sızdırmasız zeminlerin tercih edilmesi, yer altı ve üstü sularla temastan mutlaka kaçınılması gerekiyor.
Bölgede depremin asıl sıkıntılarını yıllara sonra hissedeceğiz gibi görünüyor.
Ünlü Hatay zeytini yoklara karışınca başımızı duvara vursak bile bir faydası olmayacak.