Cengiz Erdil
Cumhuriyet 100 yaşında
Bu topraklar dibin dibini gördü, üç kıtanın imparatoru Osmanlı, çöküş yıllarında yarı sömürgeydi… Bu da yetmedi; Batı Emperyalizmi tarafından birinci savaş sonrasında paylaşıldı ve işgal edildi. Daha sonrası yokluklar içinde şahlanış yıllarıydı. Ulusal Kurtuluş Savaşı sömürge kurbanı dünya halklarına örnek olan direnişle yeni ufukların kapısını açıyordu.
Bu kapının üzerinde artık “CUMHURİYET” yazıyordu.
‘Bizden önce hiçbir şeyiniz yoktu’ diyenlerin o yılları bilmesi lazım. 100’ncü yılda Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun ‘YABAN’ romanını okumanın tam vaktidir.
Yaban; savaş yıllarında Anadolu’nun bir köyüne sığınan yaralı ve yalnız bir aydının gözlemleridir.
Karaosmanoğlu’na göre; Osmanlı yönetimi için İstanbul her şey, Anadolu hiçbir şeydi. Sadece vergi ve asayiş önemliydi Osmanlı için. Bir aydının sığındığı köydeki haykırışıdır bu roman… İşte Osmanlı’dan kalan Anadolu…
"Anadolu halkının bir ruhu vardı; nüfuz edemedin. Bir kafası vardı; aydınlatamadın. Bir vücudu vardı; besleyemedin. Üstünde yaşadığı bir toprak vardı; işletemedin. Onu, hayvani duyguların, cehaletin, yoksulluğun ve kıtlığın elinde bıraktın. O, katı toprakla kuru göğün arasında bir yabani ot gibi bitti. Şimdi elinde orak, buraya hasada gelmişsin! Ne ektin ki, ne biçeceksin?”
İşte Cumhuriyet’in kurucu kadrosu için topyekün kalkınma ve eğitimdi önemli olan… Devrim heyecanıyla yurdun dört bir tarafına adeta birer havari gibi yola çıktılar.
Öğretmen oldular, köylere kara tahta taşıdılar.
Sağlık görevlisi oldular, salgınları önlediler, sıtmanın kaynağı bataklıkları kuruttular.
Demir yolları açtılar, demir çelik, basma ve şeker fabrikaları kurdular.
Nazım Hikmet’in dizelere döktüğü gibi, “Dünyaya erken geldim” diye kahretmediler hiçbir zaman.
Burada küçük bir örnek vermem lazım. TRT yıllarımda üzerinde çalıştığım bir kişi var. Kemalist kadronun sessiz bir kahramanı bu… ZİHNİ DERİN…
Önce şunu yazayım… Her gün bardak bardak içtiğimiz çayı bile Atatürk ve onun devrimci kadrosuna borçluyuz. ( sabahtan akşama Atatürk’e hakaret eden yobaz tayfası da çayı pek sever!)
İşte Zihni Derin, 1924 yılında ilk çay fidelerini Rize’de diken adamdır. Ayrıca mandalina bahçeleri oluşturmuş, bölge tarımını adeta ayağa kaldırmıştı. Gerçi; mandalina bahçeleri sonradan sökülmüş, İtalya ve İsviçre’ye rakip olabilecek bir coğrafya vahşi kapitalizm sayesinde betona yenik düşmüştür.
Bu kadar değil; tarihçiler o dönemdeki başarıları ‘Türkiye’nin altın yılları’ olarak tanımlıyorlar. Nazilerin Almanya’dan kovduğu bilim insanlarına kucak açan Türkiye’nin eğitimdeki hamlesine ise sayfalar yetmez.
Üniversite kapılarına yığılan, işsizlik ordusunun neferi ve alfabenin son harfleri kuşakların bu gerçekleri bilmesi lazım.
Cumhuriyet kolay kurulmadı sonra her insan gibi kurucu da öldü… Bana göre, 1938 yılı 10 Kasım saat 9’u 6 geçe karşı devrim yılları başladı, önce yavaş yavaş sonra hızlandılar. Ama öyle bir temel atmıştı ki Kemalist kadro… Vuruyorlar, vuruyorlar… Yıkılmıyor…
Unutmamak lazım. Devrim süreklidir ve yolu çok dikenlidir.