BETONCULARIN YAĞMA ALANI KUZEY EGE…

Kuzey Ege’nin yeni yatırım alanı ilan edilmesinin miladı, Çanakkale Boğazı’nda yapımı devam eden köprü oldu. Bölgede yol inşaatlarının yanı sıra denizle dağ arasındaki kıyı kesimde de yapılaşma giderek artıyor. Eğer bir yer imara açılmıyorsa kolayı var. Tarım alanlarını yok etmenin yolu bizde ucube haline getirilen ekoturizm formülünde gizli.
Bölgedeki çevreciler bu durumu, ‘Kuzey Ege’de yereli tüketen ve halkı dışlayan bir süreç‘ olarak tanımlıyor.
Bölgedeki çevreciler ‘ekoturizm imar rantının diğer adı olmasın’ dediler ve bir deklarasyon yayınlayıp imza kampanyası başlattılar. Bu deklarayonu satırbaşlarıyla kısaca anlatayım; önce ekoturizmin ne olduğuna bakalım.

AĞAÇ GÖLGESİNİ TURİZME AÇMA SANATI!

Uluslararası Ekoturizm Topluğu(TIES) ekoturizmi ‘çevreyi koruyan, yerel halkın refahını gözeten ve doğal alanlara karşı duyarlı bir seyahat’ olarak tanımlıyor. Bu tanıma göre, Agro(Çiftlik)turizmi, at ve dağ bisikleti ile gezinti, karavan, çadır kampları ve de kuş gözlemciliği gibi seyahat içeren etkinlikler ekoturizmin alanı içinde.
Türkiye’de ekoturizm adı altında bir düzenleme yok, ‘elin adamı yapmış bizde neden olmasın’ anlayışıyla bazı iyi uygulamalar var. Yürüyüş alanları, dağ ve yayla pansiyonları, tarım amaçlı köy evleri modellerini görüyoruz. Daha emekleme döneminde olan ekoturizmi adeta bir yağma alanına çeviren dolaplar da dönüyor. Bu durumla daha çok arazi kapma yarışının fırtınaya dönüştüğü yörelerde karşılaşıyoruz.

KUZEY EGE’DE BİR GARİP İMAR PLANLARI

Bölgede arazi yağmasına karşı imza kampanyası başlatan çevreciler, Çanakkale yöresinde 400 kadar projenin ekoturizm alanı olarak düzenlendiğini belirtiyor ve itiraz ediyorlar.
Çevrecilerin yayınladığı ve imzaya açılan deklarasyonda şöyle deniliyor;
“Bu projelerin ne eko ne de turizm boyutu vardır. Düpedüz site ve konut projeleridir. Ekoturizm göstermelik bir sıfattan ibarettir. Emlak ticareti yapan firmalar şimdilik müşterilerine konut tapusu değil, kurdukları sözde turizm firmasının hisselerini vadetmektedirler. Bu doğrudan istismara ve dolandırıcılıklara kapı açabilecek tehlikeli bir yoldur. Biga Yarımadasında çeşitli madencilik faaliyetlerinin olumsuz etkileri altında olan yaban hayatı ve tarımla bunlar üzerinde şekillenen toplumsal ve kültürel doku, plansız yapılaşma sonucunda yok olacaktır.
Bölge köylüsünü rantla değil üretimle kalkındıracak bir ekoturizmi destekliyoruz. Köylerin çevresiyle birlikte korunması, yerel halkın refahının gözetilmesi, köylünün üretiminin değer bulması, yerinde kalkınma modelleri geliştirilmesi hepimizin ortak hedefidir.”

İşte bu kadar… Yörede asıl yapılması gereken önemli proje aslında su kaynaklarının korunmasından geçiyor. Çünkü Biga Yarımadasında yeraltı suları tarıma bile yetmiyor, bir de konut alanları için yeraltı suları insafsızca tüketilecek. Yörede bir kaç yıla kalmaz su yüzünden maden ocakları, konut alanları ve köylüler arasında hır gür çıkarsa kimse şaşırmasın. Yörede öncelikle yağmur sularının toplanması, yeraltı barajlarının kurulması ve bilinçli su kullanımı gerekiyor.
Şimdi gözlerinizi kapatın, gelecek yılları düşünün; Sizi zaman yolcuğuna çıkarayım… Mesela 2100 yılına…
’Çanakkale Boğazı çevresinde zengin tarım alanları, meralar vardı. Dünyanın nefes borusu Kaz Dağları ormanlarla kaplıydı. Sonra köprülerin altından boğaz suları aktı. Milattan sonra 2 binli yıllardan itibaren bölge değişiverdi. Boşalan Anadolu buraya aktı. Her katı tarih olan Truva’nın üzerine yeni katlar çıkıldı!’

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cengiz Erdil Arşivi