Haldun Solmaztürk
Yok etmek istedikleri Tele1 değil, demokrasimiz!
Türkiye dünya basın özgürlüğü endekslerinde 180 ülke arasında 165. sırada…
Ülkemiz, 164. sıradaki Rusya ile 166. sıradaki Mısır arasında konumlanıyor.
Tayyip Erdoğan’ın konuşma metinlerini yazanlar ne uydururlarsa uydursunlar gerçek budur…!
Geçen hafta, Tele 1 genel yayın yönetmeni, hiçbir suç unsuru ve tutuklamayı gerektiren hiçbir durum olmamasına rağmen ‘terör örgütü propagandası yapmak’ suçlamasıyla tutuklandı.
Tutukluluğuna itiraz da “Kaçma ve saklanma şüphesini uyandıran somut olguların bulunması” gibi akla ziyan, saçma-sapan, keyfi bir gerekçeyle reddedildi.
Tele 1 de, RTÜK Hazretleri tarafından, açıkça kötü niyetle, "Halkı kin ve düşmanlığa tahrik ettiği” gerekçesiyle yedi gün karartıldı. Ayrıca para ve program durdurma cezası verildi.
Tele 1’in böylesine hukuk-tanımaz şekilde hedef alınmış olmasını doğru okumamız gerekiyor.
Yıllar önce başlattıkları uzun, kararlı ve uğursuz bir sürecin son aşamalarındayız.
Önce TRT ve Anadolu Ajansına el attılar, onları AKP’nin propaganda aygıtlarına dönüştürdüler.
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF), Merkez Medya’yı 2007 yılında Damat Bey’in Turkuvaz Yayın Grubu’na (Ahmet Çalık) 1,1 milyar dolara (750 milyon doları Halkbank ve Vakıfbank kredisi) sattı. Böylece Atv dahil birçok televizyon ve radyo kanalı, Sabah, Takvim gibi gazeteler iktidar kontrolüne girdiler. Turkuvaz Medya, 2013’te Kalyon’a geçecekti.
TMSF, Kanal 24 ve Star gazetesini de Star Medya’ya (Ethem Sancak’ın Sancak Medyası) sattı.
Birkaç yıl sonra sıra Doğan Yayın’a gelmişti. Aynı anda başlatılan rutin (!) vergi incelemelerinde toplam 4,9 milyar lira ceza kesildi. Erdoğan, The Wall Street Journal gazetesine "Al Capone [da] çok zengindi, ama sonra hayatının geri kalanını hapiste geçirdi. Kimse sesini çıkarmadı" diyerek, yani Aydın Doğan’ı 1930’ların gangsterine benzeterek yapılanları savunuyordu. Doğan Grubu, Maliye’yle uzlaşmaya (!) gitti, arkasından da Milliyet ve Vatan gazetelerini Demirörenlere sattı!
TMSF tarafından el konulan Çukurova Medya—Akşam, Güneş gazeteleri, Sky360 TV, radyo kanalları—2013 yılında Ethem Sancak’a satıldı. (Sancak, 2017’de AKP MYK’ya girecekti.)
Asıl ‘Büyük teslim alma’ 2014 yılında geldi. Bir ‘havuzda’ toplanan parayla—ve devlet bankalarının katkılarıyla—güvenilir (!) inşaatçılara 6 gazete ve 6 televizyondan oluşan bir medya satın alındı. Artık ortak manşetlerle görev yapan bir ‘havuz’ ve destekleyen ‘trol’ ordusu vardı.
Aydın Doğan, Milliyet ve Vatan’ı Demirörenlere satmıştı ama yetmedi; 2018’e gelindiğinde “Dayanacak gücü kalmamıştı”, CNN Türk ve Hürriyet’in de içinde olduğu Doğan Medya’yı toptan Demirörenlere sattı. Satış bedeli 1,2 milyar dolar için oluşturulan konsorsiyumda—Atv-Sabah’taki Halkbank, Vakıfbank gibi—Ziraat Bankası da vardı. (Ama o kredi ödenmeyecekti.)
Artık İletişim Başkanlığı ‘komiserleri’ haberleri denetliyor, hayali haberlerle pembe tablolar çiziyor, muhalefeti şeytanlaştırıyor ve kriminalize ediyor, yargıya başarıyla yol gösteriyorlar!
Karşılığında, yandaş gruplara kamu ihaleleri, krediler, Basın İlan Kurumu (BİK) ilanları akıyor, karlı işbirlikleri—ve ‘gastecilere’ majestelerinin uçağında rezervasyonlar—ihsan ediliyor.
Türkiye’nin resmi haber ajansı—hisselerinin yarısı Hazine ve Maliye Bakanlığına ait—Anadolu Ajansı’nın seçimlerde, özellikle de 2019 yerel seçimlerinde ve son seçimlerdeki rolü malum.!
Kamusal kaynaklardan desteklenen, ‘tarafsız ve bağımsız’ tek kamusal (!) yayın kuruluşu TRT, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde AKP adayına 48 saat, diğer adaya yalnızca 32 dakika ayırdı.
TRT Genel Müdürü oraya İletişim Başkanlığı Başkan Yardımcılığından geldi—aynen böyle!
Anadolu Ajansı Müdürü, Çalıkların Turkuvaz Grubu'ndan A Habere, Sabah Gazetesi'nden TRT'ye her cephede sadakat ve değerini ispatladıktan sonra şimdi de AKP ajansının başında!
İletişim Başkanı, ABD’nin en bilinen (!) üniversitelerinden Utah’ın eski müdavimlerinden…
En az onun kadar bilinen Fatih Üniversitesi’nde de çalışmış, mümtaz düşünce (!) kuruluşlarımızdan SETA’da, Sabah, Akşam gazeteleri ve TRT’de ‘medya’ yeteneklerini ispatlamış ve nihayet 2018’de bileğinin hakkıyla (!) İletişim Başkanı olmuş…
Yani, TRT, AA, televizyonlar, gazeteler, köşeler bir avuç ‘sadık bendenin’ elinde ve hepsi—tüm sistem—AKP’nin propaganda bakanlığı olarak çalışan İletişim Başkanlığı’nın kontrolündeler.
Böyle bir ortamda, zaten bir elin parmaklarını geçmeyen bağımsız televizyon ve gazetelerde gelişen ‘suya-sabuna’ dokunmama halinden sonra iktidarın Tele 1’e yönelmesi kaçınılmazdı.
Çünkü Tele 1 son kaledir…!
Tele 1 de düştükten sonra yerimiz ancak Suudi Arabistan ve Myanmar’ın yanıdır; elhamdülillah!
Yok etmek istedikleri şey özgür basın ve siyasi muhalefet, yani nefret ettikleri demokrasidir!
Bu somut ve çarpıcı gerçeklik, o gerçekliğin farkında olanlara acı ve utanç veriyor.
Ama sadece üzülmek, utanmak, öfkelenmek yetmiyor, birşeyler yapılması—yapmamız—lazım.!
Son kale de düşmeden önce…!