
Haldun Solmaztürk
Bu yargı, o gözü kapalı yargı değil.!
Gözü kapalı, bir elinde kılıç diğerinde terazi olan genç kadın heykeli eski çağ mitolojilerinden bugüne ‘bağımsız’ ve ‘tarafsız’ yargıyı, toplumların adalet özlemini simgeler.
‘Adalet mülkün temelidir’ özdeyişinde ifadesini bulan bu özlem ülkemizde bir türlü ulaşılamayan bir seraba dönüştü. Yıllar geçtikçe, biz elimizi uzattıkça o daha da uzaklaşıyor.
İktidara geldikten sonra Cemaat’le kol kola girmişler, Kumpas davalarıyla Kemalistleri, laik, demokratik Cumhuriyet’e sahip çıkanları kırdırıyorlardı. Binlerce askerden sonra, 2012 Ocak ayında, iki yıl önce emekli olmuş eski genelkurmay başkanı da savcılığa davet edildi. “Yargıya saygı duyun, güvenin” dediler, o da öyle yaptı.
Eski Genelkurmay Başkanı "Terör örgütü kurmak ve yönetmek” suçlamasıyla tutuklandı; 26 ay—2014 Mart ayına kadar—Silivri’de kalacaktı.
Bir ay sonra sıra MİT Başkanı’na gelmişti; o da savcılığa davet edildi ama önce ameliyat masasındaki Başbakanı aradı. Erdoğan “Sakın gitme.!” deyince de gitmedi.
O yargının gözü kapalı yargı olmadığının farkındaydılar.
Yeni yıla gergin bir ortamda girildi. Mart ayında 1993 Madımak davası zaman aşımından düştü—otuz yıl geçmişti. Hemen ardından ‘4+4+4’ kanununu geçirdiler.
Ve, Mayıs ayında ‘Gezi’ olayları başladı.
Erdoğan, nedense 31 Mart 1909 ‘dinci’ ayaklanmanın merkezi Topçu Kışlası’nı o parka inşa etmeyi epeydir takıntı haline getirmişti; “Oraya o tarihi eseri inşa edeceğiz.!” diyordu.
Bir ‘tarihi’ eserin inşa edilemeyeceğini, olsa olsa korunabileceğini ona kimse anlatamadı.
Parktaki ağaçları söküp, ‘Topçu Kışlası’ şeklinde AVM ve rezidans yapacaktı.
Sonuçta İstanbul’un göbeğinde kalan tek yeşil alanın korunması için başlatılan küçük bir oturma eylemi iktidarın demokrasi dışı tutumuna karşı, milyonların katıldığı yurt çapında eylemlere evrilince proje (!) askıya alındı, Gezi Parkı ve parktaki ağaçlar kurtuldu.
Ama bunun ağır bir bedeli oldu; o gün bugün—özellikle de bugün—o bedeli ödüyoruz.
Çünkü çok korktular…!
‘Türk Baharı’ korkusu iktidarda ve ondan nemalanan çıkar gruplarında kalıcı bir travma yarattı. Bir şeyler yapılmalı ve Gezi’nin tekrarı ne pahasına olursa olsun önlenmeliydi.
Bulabildikleri en etkili yol Gezi’yi kriminalize etmek ve yaşayan ‘ibretlikler’ yaratmaktı.
Onlar da öyle yaptılar—medya, propaganda ve ‘gözü açık’ yargı yoluyla.
Bunlar—Geziciler, “Çürük, sürtük, çapulcuydu”…
“Kabataş’ta bir kızımız çok çirkin bir saldırıya maruz kalmış”, ayakkabılarla camiye girenler “Orada [içki] içmişlerdi—Cuma günü görüntüleri vereceklerdi”. Görüntüler hiç veril(e)medi ama yıllarca o yalanların üstünde tepinmekten yine de vazgeçmediler.
Bu arada Osman Kavala ilahlara kurban edilmek üzere seçildi—ibreti alem için…
Osman Kavala’nın da içinde olduğu on altı kişi hakkında “Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs vd” suçlardan ‘Gezi Parkı’ davası açıldı; 2019’da başlayan yargılamada dokuz sanık 2020’de beraat etti—diğerleri firardaydı. Savcılık itiraz edince dokuz sanık hakkındaki beraat kararı 2021’de bozuldu.
O arada Osman Kavala’ya ‘Anayasayı ihlal’, ‘Darbeye teşebbüs’ ve ‘Casusluk’ davaları da açıldı. Bir ara ‘Çarşı’ davası bile Gezi’ye bağlandı.
Gezi iddianamesini, eski Genelkurmay Başkanını, MİT Başkanını davet edenler gibi, “Kurgu yoluyla kişiler arasında irtibat kurduğu, hukuki veri içermeyen bilgi ve bulgularla hareket ettiği” sabit, firari bir FETÖ sanığı savcı hazırlamıştı. Ama bu ‘gözü açık’ yargı da “Tüm delilleri ve tapeleri yeniden kıymetlendirdi” ve aynen kabullendi.
2022’de Osman Kavala müebbet hapis cezasına, yedi sanık (üçü kadın) 18 yıla mahkûm edildiler. Hakimlerden biri ‘hukuki’ gerekçelerle beraat istedi ama diğerlerini ikna edemedi.
Çünkü bu yargının da ‘gözü açıktı.!
Cezalar istinafta onaylandı ama üçü hakkındaki karar 2023’te Yargıtay’da bozuldu. O üç sanık (biri 74 yaşında bir kadın) 2025’te beraat ettiler—18 yıldan beraate…!
Yattıkları hapis süreleri yanlarına kar kaldı—‘gözü açık’ yargı sayesinde.!
İki arada bir derede, dönemin Yargıtayı, Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında ‘suç duyurusunda’ bulunarak Anayasal düzene ‘kazan kaldırırken’ Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları bile “Bizi bağlamaz” denilerek yok sayıldı.
Dağları bekleyen ‘Gezi’ korkusu o kadar büyüktü ki, ‘casusluktan’ tahliye edilen Kavala, Gezi’den beraat ve tahliye edildiği gün, daha önce tahliye edildiği ‘Casusluktan’ ikinci kez tutuklandı. Sonraları ikinci Gezi tutuklaması ve üçüncü ‘Casusluk’ tutuklaması da gelecekti.
Gözlerini o kadar kararttılar ki vergilerimizden desteklenen ‘devlet’ televizyonu TRT’ye Kavala’yı şeytanlaştıran, Gezi’yi kriminalize eden bir dizi bile yaptırdılar—hala orada.!
Eline av tüfeği bile almamış bir adam, tek başına ‘darbeye’ kalkışmış.!
Osman Kavala, 18 Ekim 2017’den beri, 2701 gündür—sekiz yıldır—hapiste…
Müebbet hapse mahkûm olduğu iddialar hakkında ‘hiçbir’ kanıt, bulgu ya da tanık yok.!
İşte şimdi de Ekrem İmamoğlu ilah(lar)a kurban ediliyor.
Gezi’den Saraçhane’ye, Kavala’dan İmamoğlu’na hep o ‘gözü kapalı’ yargıyı bekliyorduk.
Godot’yu bekler gibi…
Neyi ve kimi beklediğini bilmeyen zavallıların çaresizliği ve eylemsizliği içinde izliyorduk.
Godot gelmeyecek, öyle biri yok.!
Ama ‘Türk milleti adına’ karar verecek ‘gözü kapalı’ yargı oralarda bir yerlerde bekliyor.
Artık eylem zamanı, bize dayatılana karşı çıkma zamanıdır.!