Mehmet Şandır

Mehmet Şandır

“Yeni Anayasa yapmak” yalanı

Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldı.
Derinlerden kopup gelen, bir korku/endişe, sanki açılmama tehlikesi/ihtimali varmış gibi; Sizi bilmem ama ben, 1 Ekim günü TBMM’nin açılması ile hüzünlü bir sevinç duydum. Geçmiş zamanlarda acısını unutmadığım, kaybettiğimiz bir yitiğimize kavuşmanın huzurunu yaşadım.
27 Mayıs ve 12 Eylül darbelerini ve sonrasını yaşayan/hatırlayan herkes bu duyguyu bilir.
27 Mayıs Darbesini hatırlarım, 12 Eylül Darbesini bizzat yaşadım; korku, belirsizlik, umutsuzluk bir kara bulut gibi üzerimize çökmüştü. Toplumsal hayatın her alanı altüst olmuş; darbecilerin dayattığı “yeni normal” yüreğimize taş gibi oturmuştu.
1980 yılı Eylül ayı başında, mensubu olduğum siyasi partinin üst düzey yöneticilerinin, “ülkedeki anarşi olaylarının nasıl önlenebileceğini ve alınması gereken tedbirleri” konuştuğu, kararlar aldığı toplantıya katılmış, 5 Eylül günü, İstanbul Sıkıyönetim Komutanı’nın daveti ile “İstanbul’da terör olaylarını önlemek için iş birliği” konusunu görüşmüştük.
Bir hafta sonra, 12 Eylül sabahı “Devleti yıkmak” suçlaması ile arananlar listesinde ilan edildim; Bir anda bütün düzenimiz bozuldu, bir belirsizlik içinde 3 çocukla “kaçak” durumuna düştük. Sonunda beraat ettim ancak 6,5 yılımı hatta hayatımızı çaldılar. En güzel yıllarında, hayatlarının başlangıcında babasız büyüyen çocuklarımın şahsiyeti “korku ve kaygı” ile şekillendi.
12 Eylül Darbesinde resmi kayıtlara göre (ki birkaç katı olduğu iddia edilir) 650 bin kişi gözaltına alındı, 1.683 bin kişi fişlendi, 230 bin kişi yargılandı, 300 kişi öldü, 50 kişi idam edildi; kayıplar, kaçaklar, ölümler; aileleri ve yakınları ile milyonlarca insan, tam bir kıyamet yaşadı.
Darbecilerin gerekçesi cumhuriyeti korumak olsa da ilk eylemleri Cumhuriyeti kuran Meclis’i kapatmak ve Devleti kuran toplumsal sözleşme belgesi olan Anayasa’yı ortadan kaldırmak olmuştur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, özgürlüğün teminatı, garantisi, sığınağı olan en değerli varlığımızdır. Karanlık gecelerde uzaklarda çırpınan bir ışık huzmesi gibi umudun veya demir parmaklıklar arkasından seyrettiğimiz şehir ışıkları gibi özgürlüğün somut kapısıdır.
TBMM, Devleti, Cumhuriyeti kuran, bağımsızlığımızı kazanan ve demokrasiyi yaşadığımız bir “Hükmü-Şahsiyet” olarak en önemli milli/toplumsal değerimizdir.
Bu anlamda değerini bilelim ve AÇIK olmasını çok önemseyelim.
Meclis’in açılması ile siyasi partilerin salı/çarşamba konuşmaları, siyasi liderlerin bildik “kayıkçı kavgaları” ve özlediğimiz(!) görüntüler televizyon ekranlarını doldurmaya başladı…
Perde açıldı; OYUN başladı; ilk sahne; “Yeni Anayasa Yapmak” yalanı, YERSEN!
Yaklaşık 60 yılını hatırladığım 50 yılına bir şekilde katıldığım Türk siyasi hayatının her döneminde yeni bir anayasa yapmak veya anayasadan şikâyetçi olmak; siyaset kurumunun özellikle de siyasetçilerin değişmez gündemi olmuştur.
Seçim yaklaştıkça artan anayasa tartışmaları aslında toplumca çok da ciddiye alınmaz ancak bende değişik endişeler/korkular çağrıştırır. Yeni Anayasa yapmak iddiası sanki Devletin/Cumhuriyetin kuruluş hukukunu ve kurucu felsefeyi değiştirmek niyetlerini “Yeni” kelimesinin cazibesinde saklamak kurnazlığı gibi gelir, tedirgin olurum.
Bir garip tesadüf veya tecelli olarak, yapılamayanların suçlusu olarak mevcut anayasayı gösteren ve değiştirmek isteyen siyasetçiler, darbenin gerekçesi olarak Anayasa’yı gösteren ihtilalcilerle bu konuda aynı çizgiye düşerler. Bu sebeple yeni Anayasa yapmak iddiası bana ihtilalleri ve ihtilalcileri çağrıştırır.
Çünkü bir toplumsal olgu olarak siyaset, toplumsal mutabakatı temin ederek toplumsal sözleşme mahiyetinde bir yeni anayasa yapmayı bu güne kadar başaramamıştır, ancak ihtilalciler başarmıştır.
1924 Anayasa’sı bir kurucu Anayasa’dır ve kurucu kahramanlar tarafından yapılmıştır; çağına göre ve özellikle Türk Devlet geleneğinde en özgürlükçü anayasadır. Ondan sonraki anayasalar hep darbeciler tarafından yapılmıştır.
BENCE
Anayasalar, Allah kelamı değildir, değiştirilir veya tartışmalı bir konu olmakla beraber yeniden yapılabilir. Ancak şartları vardır. Öncelikle;
Kurucu hukuk ve kuruluş felsefesi ile ters düşmemeli,
Devletin ve Milletin kimliğini tartışmamalı,
Kuruluşta konulan hedef ve ilkelerden sapma olmamalı.
Türkiye’yi 20 yıldan bu yana tek başına yönetenler,
Millet, hayat pahalılığından, adaletsizlikten, belirsizlikten, kırılıyor…
Hangi soruna çözüm üretmek istediniz de mevcut Anayasa elinizi kolunuzu bağladı?
Neyi yapmak istediniz de size engel oldu?
Siz bu sıkılı yumruklarınızla toplumsal mutabakatı nasıl temin edeceksiniz?
“EVET, AMA YETMEZ” diyerek gerçekleştirdiğiniz 12 Eylül 2010 tarihli anayasa değişikliği ile yargıyı/Devleti teslim ettiğiniz FETÖ’nün, 15 Temmuz’un hesabını kim verecek?
“Yeni Anayasa” teklifiniz,
Kahraman(!) Akıl Hoca’nızın “dindar bir anayasa yapalım” emrinin EVET’İ midir?
Siz, Milletin aklıyla alay mı ediyorsunuz?
Yazıklar olsun, size inanıp arkanızdan gidenlere!
Dün HAYIR deyip bugün destek verenler;
NE DEĞİŞTİ?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Şandır Arşivi