Bahattin Yücel
Yaşasın Cumhuriyet, yaşasın Mustafa Kemal Atatürk
Cumhuriyetin yüzüncü yılındayız. Dört gün sonra eskilerin “koca bir asır” dedikleri süre geride kalacak. Yaşadığımız süreçte tanık olduklarımız, Erich Maria Remarque’ın ünlü romanının adını anımsatıyor.
Demokratikleşmeyi bir türlü başaramadığımız yüzyılında, Cumhuriyetin kişisel hak ve özgürlükler, bağımsız yargı ve eşit yurttaşlık bağlamındaki eksikleri sürüyor. Bir yandan devleti yüceltirken öte yanda onun baskıcı yanına vurgu yapan, çözüm üretmek yerine salt eleştirmekle yetinen alışkanlıklarımızda değişen fazla bir şey yok.
En azından 21 yıl öncesine kadar yoktu. Geçen yıllara haksızlık etmeyelim. AKP’nin iktidara gelişiyle başlayan son dönemin öncesinde, eksikleri olsa da demokrasinin güçlenmesine katkıda bulunabilecek uygun ortamın yaratılabilme olanağı vardı. Yüzyıl sonra kuruluş hedeflerine ulaşabilmek bir yana, Bölgemizdeki çatışmalar yüzünden var olma mücadelesi vermek zorunda bile kalabiliriz. Emperyalizmin bölgedeki çıkarlarıyla çelişmeyen, “Türk-İslam Sentezi” modelinin, 21 yıllık AKP iktidarında Cumhuriyetin kuruluş hedeflerine baskın gelmesi engellenemedi. Kentli orta sınıfın “yaşam biçimlerinin” silahlı kuvvetlerin güvencesi altında olduğuna ilişkin umutları, 2017 yılında yapılan anayasa değişikliği ile yok oldu.
Aslında Türkiye’de rejim BOP adlı proje kapsamında yeniden tasarlanıyor. Ülke “Göç Anlaşmaları” ve “Orta Çağ söylemleriyle” yüzyıl öncesinin özlemlerine teslim edilmek isteniyor. Değişimin niteliği Cumhuriyetin 100. yılında somut olarak karşımıza çıkıyor.
Devlet kurumlarının Cumhuriyet ve Atatürk konusunda AKP’nin doğrultusunda davranmaları, 29 Ekim 2023 gününün bir bayram sevinci ile kutlanmasını engelliyor. 100. Yıldönümü, Hamas’ın kayıplarının yasının tutulması eylemiyle gölgelenmek isteniyor. Yaşanan sürecin Türkiye’de ilk adımda siyaseti yeniden yapılandıracağı gerçek.
Halkta kendiliğinden gelişen ve muhalefet partileri dahil görmezden gelinen tepkiler, Atatürk’ün ve “en büyük eserim” dediği Cumhuriyetin, Türkiye’nin yeniden oluşacak siyasal yapılanmasının ortak paydaları olacaklarını ortaya koyuyor.
Geçmişte yıldönümü kutlamalarını -örneğin 50.Yıl- askeri vesayet altında yapan iktidarlar, Büyük Atatürk’ün ardına saklanırlardı. Aradan geçen 50 yıl içinde toplumdaki değişim, Atatürk’ün ve Cumhuriyetin gerçek sahiplerinin siyasal iktidarlar ya da birtakım kurumlar olamayacağını açıkça gösteriyor.
BOP tasarımcıları, var güçleriyle toplumun belleğinden silmeye çalışsalar da Atatürk bu ülkenin en güçlü ortak paydası. Aslında bu gelişmenin son dönemde AKP’nin farkında olmadan siyasal yapımıza kazandırdığı bir değer olduğu söylenebilir.
Süreç içinde muhalefete, özellikle CHP’ye de bir eleştiri getirmek gerekiyor.
Geçtiğimiz yıl 100. yaşını geride bırakan CHP, ülke çapında bütün İl ve İlçe binalarını -konumlarına göre- 100. yıl konseptine göre hazırlanacak görsellerle donatabilirdi.
Ve “101 yıl önce partimizin milletvekillerinin TBMM’de verdikleri oylarıyla ilan edilen Cumhuriyetimizin, 100. yılı kutlu olsun” ibaresini yazdırabilirlerdi.
Yönettikleri belediyelerin reklam panolarına 100. yıl afişlerini asabilirlerdi.
Olsun…
Halk Cumhuriyete ve Atatürk’e var gücüyle sahip çıkıyor.
Yaşasın Cumhuriyet.