Haldun Solmaztürk
Yalnız "Bay Kemal" değil, hepimiz kaybettik…! Şimdi gereği yapılmalı!
Üç yıl önce, pandeminin ortasında 2021 yılına girerken ‘tuhaf bir duruma’ dikkat çekmiştim.
Market poşetlerinden gelecek ‘1’ kuruşa muhtaç olan ülkede; halkın yüzde 70’i işlerin ‘kötüye gittiğini’ ve köklü bir değişime ihtiyaç olduğunu düşünüyor, bu gidişattan ‘hükümeti’ sorumlu tutuyor ama iktidar alternatifi ‘ana muhalefet’ CHP bir türlü yüzde 20-22 üzerine çıkamıyordu.
Parti, genel başkanının ‘kimliği’ ve ‘kurucu’ misyonu üzerinden ‘şeytanlaştırılıyordu’ ama CHP esas olarak ‘kendisinden’ kaynaklanan nedenlerle halka güven veremiyordu; yeni bir ‘liderlik’ ve yönetim anlayışına ve Cumhur ittifakı dışındaki partilerle iş birliğine ihtiyacı vardı. Akılcı politika ve stratejilerin geliştirilmesi, kitlelerin mücadeleye katılması, çoğalmak gerekiyordu.
Bir yıl sonra, geçen yılın başında bir başka riske dikkat çekmiş, “Bu risk ciddiye alınmalı ve bugünden doğru yönetilmelidir” demiştim.
Türk halkının yüzde 55’i kendini ‘milliyetçi’, yüzde 42 ‘dindar’ olarak tanımlıyor; yüzde 46 ‘güçlü lideri’ tercih ediyor, yüzde 31 ülkeyi ‘dini’ liderlerin, yüzde 30 ise ‘ordunun’ yönetmesini istiyordu. Yani, yüzde 45-60 arasında bir kitle ‘demokrasi dışı’ bir rejimi kabüle hazırdı.
‘Laik-dindar’, ‘Türk-Kürt’ ve ‘sağ-sol’ hattında derin bir kutuplaşma vardı. ‘Ekonomi, işsizlik, pandemi’ üçlüsü etnik-dini-ideolojik kutuplaşma eksenini geçici olarak baskılamıştı ama bu durum yanıltıcıydı. Devlet kaynaklarını ve propaganda gücünü kullanan iktidarın geçici ‘ekonomik’ tehdit algısı yerine ‘beka/kimlik’ tehdidini koyma yeteneği vardı.
Bu risk ciddiye alınmalı ve ‘bugünden’ doğru yönetilmeliydi.
Yirmi yılda devlete çöken (!) bir siyasi kadronun karşısına mümkün olan en geniş bir koalisyonla çıkılmalı ve kutuplaşmanın aşılabilmesi için siyasi yelpazenin her rengi temsil edilmeliydi.
Bunları ‘ben söylemiştim’ demek için değil, bugün yaşananın en baştan ‘geliyorum’ dediğini anlatmak için yazıyorum.
Perşembenin gelişi Çarşambadan belliydi…!
Altılı-Masa’nın oluşumu ve ‘28 Şubat’ açıklaması doğru yönde atılan tarihi adımlardı ama hayata geçirilemedi. Ne Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’le yaşanan sorunlara nasıl çözüm getirileceği anlatılabildi ne Ortak Politikalar ne de Yol Haritası…
İdeolojiler-üstü bir ‘demokrasi’ ittifakı oluşturuldu ama tüm süreç Cumhurbaşkanı seçimine ve ‘tek kişiye’ indirgendi. Akşener ve İyi Parti ‘Türk-Kürt’ eksenindeki, Karamollaoğlu ve Saadet Partisi ‘laik-dindar’ eksenindeki propagandaya karşı koymada yalnız ve etkisiz kaldılar. HDP’nin ‘milli’ hassasiyeti yüksek kitleleri rahatsız eden söylemi CHP’nin sessizliğiyle örtüştü.
Sonuçta, kimliklere dayalı ‘korkular’ öne çıktı ve kritik kitleye diğer tüm sorunları unutturdu.
Halka değişim umudu, heyecanı ve gelecek için güven vermek yerine gökyüzündeki yıldızlar hariç her şey vaad edildi. Kredi kartı borçlarının Hazine’ye aktarılması ve futbol maçlarının ‘bedava’ izlenmesinden sonra sıranın nelere gelebileceğini burada yazmaya tereddüt ediyorum.
Muhalefet kazanamasa bile iktidarın ‘kaybedeceğini’ bekliyorduk ama tam aksi oldu; muhalefet kaybedince iktidar kazanmış oldu.!
Yalnız CHP ve ‘Bay Kemal’ değil, hepimiz kaybettik…!
Bu alacakaranlık kuşağı bir süre daha devam edecek ve karanlık giderek daha da artacak.
Aslında, zafer sarhoşluğu içinde pek farkında olmasa da Erdoğan da kaybetti.!
O da kendi yarattığı bu yozlaşmış düzenin esiri ve artık ne değişebilir ne de değiştirebilir.!
Balkonda yine aynı kafa, aynı saplantılar, aynı akıl dışı söylem ve gerçeklikten kopuk masallar…
Denizin de tulumbadaki suyun da bittiğinin farkında bile değil.!
Muhalefette de benzer bir farkındalık (!) sorunu var.
Kemal Bey’in, “Bana [a.b.] oy veren 25 milyon vatandaş” ifadesi gerçeği yansıtmıyor. O oyları muhalefetin fiili büyük koalisyonunun yarattığı birliktelik getirdi. Gözlerden kaçan bir başka gerçeklik de Kılıçdaroğlu’na yazılan oyların bir kısmının ona değil Erdoğan’a ‘karşı’ verildiğidir.
Cumhuriyet tarihinin en derin krizinin ortasında, dünya siyasi tarihinin en kötü yönetimlerinden birine iktidarı bir kez daha hediye etmenin bir bedeli olmalı…!
Sessizce eve giden liderler ve parti yönetimleri halktaki hayal kırıklığının ve artan öfkenin herhalde farkındadırlar.
Havaya bakarak ıslık çalmak yerine gereken yapılmalıdır.!
Bir felaket yaşıyoruz; ne Türkiye ne de onlar sanki hiçbir şey olmamış gibi devam edemezler.!