İ. Bülent Çelik
Vurun doktora!
Bir doktor adayı, İmirzalıoğlu’nun “milyoner” yarışmasında, Türkiye’nin başkentinin ‘Ankara’ olduğunu bilmediği savıyla hafta boyunca linç edildi.
Oysa soru; kim ne derse desin, bir tuzak soruydu. “1924 Anayasasında ve 1961 Anayasasında, Türkiye’nin başkentinin hangisi olduğu yazar?
···
Herkesin adı gibi bildiği bir bilginin bir yarışmada, anayasa gibi teknik metinler işin içine karıştırılıp İstanbul, Ankara , Erzurum, Sivas gibi “huylandırıcı” illeri cevap şıkkı olarak sıralayınca tarihçi olmayan bir yarışmacının, “Acaba Cumhuriyet tarihi ile ilgili, üstü kapalı bir bilgi mi kaçırdım?..”
“..Tabi ki başkent Ankara, ama acaba, darbelerde bir ekleme çıkartma girişimi mi oldu da ben bilmiyorum!” şeklinde bir duyguya kapılması son derece olası.
Üstelik de artık, “Atatürk ilkeleri ve İnkilap Tarihi” derslerinin üniversitelerde, “dersine girilmeden” bir sınav dersi haline getirildiğini de hatırlatalım!
···
Mesela:
“Ankara’nın başkent olması konusunda 9 Ekim 1923’te, TBMM’ye sunulan önerge kime aitti?” diye sorsam hangi şıkkı seçersiniz?
a) Atatürk, b) Kazım Zeyrek, d) Dr. Rıza Nur, e) Mustafa İsmet, f) Hiçbiri.
Siz bunu düşüne durun, ben konuya devam edeyim!
···
Bu yarışmadaki seyirci, yarışma için sıra bekleyenler ya da onların yakınlarından oluşuyor. Adeta oyunun içindeki bu özel seyircinin, zaman zaman böyle umulmadık sorularda takılan yarışmacılara ‘ders verme’ eğilimi gösterdiğini, bu yarışmayı sürekli izleyenler bilirler..
Bu nedenle, para ödüllü bir yarışmada beklenmedik yanıt yüzünden seyirciyi cehaletle suçlamak da ayrı bir cehalet tabi ki!..
···
Ben, seyirciyi cehaletle suçlamak yerine, bilerek ya da bilmeyerek bu hassas tuzağı kuran ‘çift dingilli ağır vasıtalara’ bir çift tumturaklı kelam etmeyi daha yerinde bulurum!
Ucunda, “bir milyon kazanmak” gibi baş döndürücü bir ‘havucun’ bulunduğu böyle bir yarışmanın kimyasını en iyi bilenler olarak; yarışmadan kazanacağı ödülle geleceğini kurtarma hayali peşinde o masaya gelip, bazen kendi adı yerine kardeşinin adını söyleyecek kadar beyni dağılan insana, soracak başka soru mu bulamadınız birader?!
···
Buyrun!
Son zamanlarda zaten namlunun ucuna konulmuş doktorları, bir genç aday üzerinden elma pestili yapar gibi çuvala doldurup biraz daha eziklettiniz!
Bravo size!
···
Gelelim yukarıda benim sorduğum sorunun cevabına!
Doğru yanıt maalesef, çoğunuzun tahmin ettiği şık değil!
Gidin araştırıp kendiniz bulun!
Önünüzde yarışmacı gibi otuz saniye değil alın size otuz saat var!
···
“E, madem öyle, doktor adayı da yarışmaya katılmasaymış” diyenlere yanıt olsun diye yine bir doktor arkadaşımın gönderdiği bir fıkrayı size aktarayım.
···
Sayfiyedeki evine giden doktor evde bir su borusunun sızdırdığını fark edince tesisatçı çağırır.
Tesisatçı gerekenleri yapar. Sızıntıyı giderir.
Doktor, işi biten tesisatçıya “borcum ne?” diye sorar.
Tesisatçı bin TL. diye cevap verince doktor, bedeli yüksek bulur!
“Ben doktorken bu kadar kazanamıyorum!” diye itiraz eder..
Tesisatçı cevap verir.
“Haklısınız!” der. “Doktorken ben de kazanamıyordum!”
Islak imzalı tutanak: ÖNEMLİ HATIRLATMA!
Pencere Gazetesinin ve bu köşenin, partilerin ileri gelenleri tarafından düzenli bir şekilde okunduğunu, yapılan dönüşlerden biliyorum..
Bu yüzden, -biraz format dışı da olsa- bu makalede onlara bir hatırlatma yapmak istedim.
···
Seçim yasasındaki son değişiklikler gösteriyor ki ‘bu oyun’ pek centilmence oynanmayacak!
···
Sözü uzatmadan, 2018 seçimlerinde, ıslak imzalı tutanak sürecini çok yakından takip etmiş biri olarak, bütün partilere 4 uyarım var!
···
1- Malum; seçimin ‘esas oğlan’ı ıslak imzalı tutanak!. Bu belgelerin, parti sorumlusuna verilen nüshasının parti merkezine en hızlı yoldan ulaştırılması gerekiyor. Bu işle ilgili sandık bölgesi sorumlusunun yanına ‘araçlı’ en az bir kişi verilmesi elzem!
Şöyle bir örneği canlı canlı izledim. 25 tutanağın 24’ü hazır olmasına rağmen, itiraz edilmiş ve sayımı birkaç kez yenilenen tek bir sandık yüzünden, bütün tutanakların parti merkezine iletilmesi 3-4 saat gecikti. Çünkü tutanakları iletecek tek bir görevli vardı ve o son tutanağı da almadan gidemezdi.
Aşağı yukarı her seçim bölgesinde itiraz edilen sandık çıkıyor.
Çünkü bu bir “geciktirme yöntemi” olarak kullanılıyor!. (Sonuç olarak onaylanan tutanaklar hemen gönderilir. İtiraz edilen sandık tutanağının ise, onaylanır onaylanmaz fotoğrafı gönderilebilir..)
···
2- Yasaya göre, sayım sırasında, sayım salonlarına o salonun sayım görevlilerinin dışında hiç kimse giremez! Değil gazete, ajans muhabiri, polis veya vali bile gelse giremez!
Oysa gözledim ki mesela, AKP ilçe görevlileri, AA görevlileri ile birlikte erken sonuç iletmek için kalabalık bir güruh halinde sayım salonlarına girip çıkıyor. O andaki sonuçları not alarak “bir merkeze” telefonla iletiyor ve anladığım kadarı ile bu verilerle hızlı strateji belirlenmeye çalışılıyor.
···
3- Görevli güvenlik memurları, kendilerine verilen bir belge ile oy kullanabiliyor. Oy kullandıktan sonra bu belgeyi sandık görevlilerine teslim ediyor!
Ben gözlerimle görmedim ama bazı memurların ceplerinde bu belgeden bol miktarda bulunduğu bildirildi. Bazı emekli polis memurlarının da, bu işlemi yaptıklarını itiraf ettiklerini duydum.
Şüphe uyandıran bu tür kişilerin mutlaka bir şekilde “takip edilmesi” ifşa edilmesi ve engellenmesi gerekiyor.
Parmak boyasına ilkel diye karşı çıkan yasa yapıcılar, bu istismara çok açık ‘en ilkel usule’ bir elektronik önlem getirmeyi niyeyse hiç düşünmediler!..
···
4- Seçim çevresinde, bazı “simsarlar”, ‘seçmen bilinci ve seçmen namusu zayıf’, ihtiyaç sahibi bazı seçmenlerin cebine, bir partiye mühür basılmış hazır oy pusulalarını koyuyor. Kabinde, zarfa bu mühürlü pusulayı koymasını, orada verilen boş pusulayı gizlice cebine koyup getirmesini tembih ediyor. Boş pusula geldiğinde kişiye bunun karşılığı olarak örneğin iki yüz liracık veriyor.
Yine basit tedbirlerle, örneğin mühürlere bölgesel işaret koyarak ancak önlenebilecek bir durum. Pusulalara işaret koyarak bile bu istismarı engelleyemezsiniz!
···
En azından bu dört konuda çok sıkı önlem alınırsa, sandığa giren sonuçlar ile çıkan sonuçların birbirine eş olması sağlanabilir.
Stalin’in demokratik olmayan ülkeler için söylediği ünlü sözü unutulmasın..
“Seçimin sonucunu oy veren değil, sayan belirler!”
Her şey para değil!
AKP Manisa Milletvekili Uğur Aydemir, Çanakkale Köprüsü ile ilgili: “Evet 200 liracık!.. Bazı şeylerin değeri parayla ölçülmez!” demiş.
···
Gerçekten de bazı şeylerin değeri parayla ölçülmez.
Mesela gram altınla ölçülür, ons gümüşle ölçülür!..
Ya da petrolün galon fiyatı ile ölçülür..
En azından Türk parasıyla ölçülmez..
Ama misal, Euro’yla ölçülür.
O yüzden de sözleşmesinde, köprünün tek yön geçiş fiyatı 15 Euro + KDV’ye fikslenmiş!
Değil mi Uğur vekilim?!
Fatoş Güney
Bir kadın!
Eşi cezaevinden cezaevine sürülmüş..
Nerede hücreye atılmış ise ona yakın olabilmek için orada ev kiralamış. Adeta aynı hücre cezasını eşiyle birlikte, dışarıda yaşamış..
Eşi vatandaşlıktan çıkarılmış, onunla birlikte aynı sürgüne gitmekte hiç tereddüt etmemiş..
Sessiz ve şikayetsiz bir sevgili!
···
Tüm yakınları arasında en uzun süre, ama yine de hepi topu 16 yıllık birliktelik. Fatoş Güney’in cümleleriyle, ölüm yıldönümünde kısacık bir Yılmaz Güney anlatımı, ama bence daha çok, büyük bir aşk öyküsünün izdüşümü!
···
Yılmaz Güney’i, eşi Fatoş Güney’den hiç dinlememiş olanlar için taze ve güzel bir fırsat.
“Gözleri hep hüzünlü bakardı!” diyor..
O hüzün, kendi gözlerine ne kadar da miras kalmış!
···
Youtube kanalı “Pi arte tv”de, özel bir anma programı çerçevesinde bir ‘Fatoş Güney söyleşisi’ yapmış Mahir Mircan!..
Ben izlerken, hala küllenmemiş bir sevda gördüm..
Fatoş Güney bir yıl önce, “Camları Kırın Kuşlar Kurtulsun” isimli bir de kitap yazmış. En kısa zamanda sipariş edip okuyacağım.
···
Bir de Yılmaz Güney’in; Sıkıyönetim’in gadrinden kurtarılmış bütün filmleri “Güney Filmcilik” isimli Youtube kanalından izlenebiliyormuş.
Sevenleri, hatırlamak isteyenleri ve Yılmaz Güney’i tanımamış genç meraklılar için güzel bir arşiv..
Soylu’dan Akşener’e
“Seni en iyi biz biliriz.
Seni en iyi bildiğimizi de en iyi sen bilirsin.
Seni en iyi bizim bildiğimizi en iyi senin bildiğini de en iyi biz biliriz!
Seni en iyi bizim bildiğimizi en iyi senin bildiğini en iyi bizim bildiğimizi de en iyi sen bilirsin!
Seni en iyi…
···
-Sayın Soylu, Sayın Soylu!..
-Seni en iyi.. ııhh!.. ne..
-Sayın soylu geldik.. Uçak indi!
-Iıh hea! geldik mi?.. Hay Allah sanki biraz içim geçmiş!..