İ. Bülent Çelik
Ve İsrâfil Sûr‘una üfler...
Cumhuriyet tarihinin beşte birlik önemli bir bölümünde hükümet ettikten hatta Cumhuriyet ilan edildikten bu yana en uzun tek başına iktidar süresini kullanmanın hasılası olarak vatandaşı, Cumhuriyet Tarihi’nin en yüksek işsizlik rakamı, en yüksek açlık sınırı rakamı, en yüksek yoksulluk sınırı rakamı ile tanıştırma marifetini göstermiş bulunan ve yaptığı en güzel eserin oturduğu ‘Saray’ olduğunu hergün itiraf eden bu iktidarın gidişinin artık neredeyse kesinleşmesi, yandaş gazeteci kesiminde huzursuz bacak sendromuna yol açtı.
· · ·
En babalarından biri: “Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmayalım, gerekiyorsa bulgur kurtluysa da yiyelim!” mealinde bir cümle sarf etti.
Bu cümle, bu cenahtaki arkadaşları teskin edeceğine, paniğin daha da artmasına neden oldu!
· · ·
Çünkü zaten başından beri kurtlu olduğunu bildikleri ve bugüne kadar kurtlu kurtlu afiyetle yedikleri bulgurun, kurtlu olduğunu, bir kurtuluş uyarısı olarak faş etmek durumunda kalmaları, gitme vaktinin geldiğine inanmak istemeyenlerin kulaklarında, adeta “İsrâfil Sûr‘una birinci üflemesini işitmiş” gibi bir dağılma efekti yarattı.
· · ·
Ağalar!
Bulgurunuzu kurtlu, böcekli, nasıl yersiniz kendiniz bilirsiniz ama restoran kapanıyor! Yediklerinizin hesabını ödemek için fazla da vaktiniz kalmadı, bilesiniz!
SARAY'IN GIDA ENFLASYONU NEDEN YÜKSEK?
Gıdadaki yıllık enflasyon TÜİK’e göre yüzde 24 civarında.
Sayıştay raporlarına göre bu yıl CumhurbaşkanIığı Sarayı’nın gıda bütçesi geçen yıla göre yüzde 67 oranında arttırılmış.
· · ·
Sarayın nüfusu geçen yıldan bu yıla artmadı.
Eğer Saray sakinlerinin birdenbire iştahları da atmadıysa ve geçen yıl olduğu gibi bu yıl da zencefilli somonlu suşi, kornişona sarılı dana rozbif, liçi meyvesi eşliğinde efuli ve chia tohumu eşliğinde ejder meyveli smoothie gibi bildik gıdalarla mütevazi bir şekilde beslenmeye devam ediyorlarsa, bu maliyet artışının izahı için iki seçenek var:
Ya sarayın mutfağında, ya da TÜİK’in mutfağında, biri bizi fena yiyor!
GÜVENİLİR LİMAN
Soyadı Yavaş, ama o kadar hızlı çözüm buluyor ki ‘muhalif belediyelerin prim yapacak bütün hizmetlerini’ engellemek için aleste bekleyen iktidar, Mansur Yavaş’ı yakalayıp mani olma fırsatı bulamıyor.
Uyandıklarında Mansur Yavaş işi bitirmiş oluyor!
· · ·
İçişleri; yurt bulamadıkları için parklarda yatma eylemi yapan öğrencileri yaka paça götürmekle ve tıpkı Boğazici öğrencilerine yaptığı gibi alfabenin bütün harflerini kullanarak onları çeşitli örgütlere üye teröristler olarak göstermekle meşgulken, Mansur Yavaş öğrencilere bu sıkıntınız için bize başvurun çağrısı yapıyor, beş-altı bin öğrenciye barınacak yer buluyor, müthis bir organizasyonla, nezaket ve içtenlikli bir tavırla onları mutlu ediyor ve geleceğe umutla bakmalarını sağlıyor.
Allahtan hikayede bloke konulacak bir banka hesabı, bir iban numarası filan yok!
· · ·
Hocaların hocası Emre Kongar diyor ki: “İnsanın ulaşabileceği en büyük başarı, en büyük kazanç ‘güvenilir kişi’ olmaktır!”
· · ·
Bu çocuklar yarın okullarını bitirip hayata atıldıklarında kariyerlerinin en başında kendilerine karşılıksız yapılan bu güzelliği unutmayacaklar ve Yavaş’ı güvenilir bir sığınak, güvenilir bir kişi olarak hatırlayacaklar.
Bundan daha büyük bir seçim başarısı olabilir mi?
AŞI KARŞITI
Karikatürcülerin, mizah yazarlarının istisnasız hepsi; komik ya da aykırı muhabbetlerin veya tiplerin olduğu ortamlarda, arkadaşlarının, “Hadi hadi iyisin sana buradan güzel malzeme çıkar!” benzeri cümlelerine muhatap olmuşlardır. Açık söyleyeyim, bu cümlenin kurulduğu durumlardan pek malzeme çıktığına ben rastlamadım. Rastlayanı da tanımam! Ama aşağıda karikatür olarak çizdiğim muhabbetin birebir aynısına pazar yerinde şahit oldum. Adamlar ciddi idi üstelik.. Ben, hem güldüm hem de düşündüm!
METOD AYNI
Türkiye’de her metrekareyi Fetö’cüler sarmışken; askeri, polisi, adliyeyi, hastaneyi, postaneyi cemaatçiler ele geçirmişken; sivil özel her kurumun abisi, imamı varken, iki yer fetö’nün hiç ilgisini çekmemiş.
Konya’ da etli ekmek imamı bile ihdas edilmişken Fetö sadece iki kurumla hiç ilgilenmemiş!
Çünkü oralardan hiç Fetö’cü tutuklanmadı!
Nerelerden?
Büyük Millet Meclisinden ve Yüksek Seçim Kurulundan!..
· · ·
Neden buralardan hiç Fetö’cü çıkmamış?
Çünkü Meclis’te, İktidar partisinde Fetöcü milletvekilleri vardı derlerse, onların ‘kaldırdığı el’ farkı ile geçen kanunlar kadük hale gelecek!
Hele YSK’da Fetö vardı derlerse, ortaklık boyunca yapılmış bütün seçimler kadük hale gelecek!
Öyle ya “mezardaki ölülerinize oy verdirin!” diye tamim yayınlayan sümüklü vaiz, “ölüler bu oyları istedikleri partilere versin!” diye bunu istiyor değil ya!
Ortağına versinler diye istiyor!
· · ·
Şimdi Fetö yok!
Ama yöntemini AKP’ye miras olarak bırakmış.
yaşamakta olduğumuz ağır buhranın suçlusunu yaratırken aynı pet taraması yapılıyor.
-Yüksek dövizin suçlusu dış baronlar,
-Pahalılığın suçlusu marketler,
-Yüksek faizin suçlusu bankalar,
-Eriyen döviz rezervinin suçlusu haftada bir görevden alınan Merkez Bankası
Başkanları,
-Ülkenin bütün kasabalarını işgal eden kaçak mülteci sorunun suçlusu Avrupa,
-Öğrencilerin barınma sorunu yaşamasının suçlusu yine öğrenciler…
· · ·
Metod hiç değişmiyor.
“Dicle’nin kenarında, kurdun kaptığı koyunun bile sorumlusu benim!” cümlesini sanki Erdoğan değil de bu dış baronlar, market sahipleri, banka patronları, merkez bankası başkanları kurmuş!
· · ·
“En yetkili benim!” diyorsan sorumluluğu da alacak, “yapamadım olmadı!” deyip özür dileyecek ve istifa edeceksin!
Albert Einstein’in o sözünü yeniden hatırlatalım:
“Hiçbir sorun, o sorunu yaratan bilinç düzeyi ile çözülemez!”