İ. Bülent Çelik
Uzun iktidar bozar!
Yönetişim, yönetme olgusunun denetlenmesi ve yönlendirilmesi ile ilgili bir mekanizma.
Yönetimin bilimi yani.
“İyi yönetişim” kavramı ile yeterince tanışamayan ülkeler, kurumlar, şirketler geri kalmaya mahkum!..
İstisnası hemen hemen hiç yok!
···
İyi yönetişim, doğru yönetimin bir çok kural ve yöntemini test etmiş, belirlemiş, neredeyse kanunlaştırmış ve uyguluyor.
···
En temel ilkelerden biri “Yöneticinin yönetme süresi” ile ilgili.
···
Bilim diyor ki: “Bir yönetici aynı koltukta en fazla 8 yıl verimli olabilir!”
Haydi, istisna bireyler için bu 9 yıl olsun!
Bu süreden uzun yönetim süreleri yöneticiyi bozar.
Yönetici bozulunca haliyle yönetilen “şey” de bozulur.
Hem yönetenin, hem yönetilenin verimlilik ve yarar ivmesi hızla aşağı yöne döner.
···
Bozulmadan kastımız, sürekli aynı koltukta oturmanın, mabad cidarında nasırlaşma ve uyuşma husule getirmesi şeklinde kişisel bir bozulma değil.
Toptan bir bozulma!
···
Bilimin belirlediği süreden daha uzun süreler aynı koltukta oturan yönetici, hangi kademede olursa olsun çevresine, kendisi ya da etrafındakiler tarafından örülen bariyerler, duvarlar nedeniyle ‘görmez’ hale gelir!
Kendisi kibirlenmese bile atmosferi kibirlenir!
···
İngiltere’de 1900 yılının başından bu yana yönetimde bulunan 28 başbakandan sadece ikisi 10 yıl süreyle koltuklarında kalmışlar. (Thatcher ve Blair)
Diğerlerinin iktidar ortalaması 4,2 yıl.
Koskoca Churchill bile iki ayrı dönemde toplam 9 yıl iktidar olabilmiş.
···
İyi yönetişim bilimi diyor ki: “İstikrarlı ve uzun iktidar süreleri sanıldığının aksine yönetimi yozlaştırır.
8 yıldan fazla aynı güç pozisyonu, var ise önceki başarıları da silip yok eder!”
···
Amerika; zirveye taşıdığı, adeta “dünyanın efesi” pozisyonuna getirdiği Başkanının elinden Beyaz Saray’ın anahtarını gıcıklık olsun diye mi en fazla 8 yıl sonra alıyor.
O da 2X4 yıl.. Yani ikinci dört yılı kazanabilirsen!
Clinton ya da Obama yaşlandıkları için mi “panelist” pozisyonuna çekildiler?
···
Bu yüzyılda bilimle yönetilen hiç bir ülke yöneticisini ömürlük seçmez.
Seçerse de kendi bilir. Mutlu toplum olamaz.
Topraklarından altın fışkırmıyorsa ekonomide de başarılı olamaz!
···
Sasani hükümdarı Hüsrev, “Devlet iki türlü yönetilir. Ya bilimle ya da zulümle. Yönetenlerin; hakkını korursanız bilimi, yetkilerini korursanız zulmü seçersiniz!..”
demiş.
Hakkını koruyacaksanız hakkı 8 yıl!.. 18 de neyin nesi abisi?
Ha, biz illa da yetkisini koruyacağız derseniz olur tabi!
Ama o zaman döviz de uçar gider, işsizlik de, açlık da!
Yastık altımız niye boş diye ağlaşmanın bir anlamı olmaz.
Bir utanmalı yazı daha
‘Kuyruk batması yastığı’ diye bir şey var!
Neden?
Çünkü insanda kuyruk batması (çeken bilir!) diye bir rahatsızlık var!
İnsan omurgasının en sonunda biraz körelmiş de olsa bir kuyruk kemiği var.
Niye?
Çünkü fazla değil, üç vakit önce insanoğlunda da bildiğin kuyruk vardı!
···
Bilim boşuna insanı “Hayvanlar alemi taksonomisinde, Filum Animale’nin, Vertebrata klasisine; ineklerle, farelerle, koyunlarla, maymunlarla bir araya; Mammalia alt şubesine ve onun da altına primatlara atmamış.
···
Üst filum Animale yani!
Sonuçta hepimiz hayvanız!
Hayvanız da;
Karnı tok ise bir arslan yanında otlayan ceylana ilişmiyor!
Büyük balık, karnı tok ise küçük balığı yemiyor..
Sıkıştırmazsan arı seni sokmuyor..
Bütün diğer hayvanlar birbirine azami saygılı…
Bizde sıkıntı var!
···
Adam, başından savmak istediği köpeğini, otomobilinin arkasına iple bağlamış, seyir halinde…
Hayvan severlerin uyarısıyla durdurulmuş. Hala kötü birşey yapmadığını söylüyor!
“Mesafe kısaydı” diyor “yavaş gidiyordum” diyor!..
···
Yapma muhterem!..
Köpekten utanmıyorsun!
Hadi çevrenden, konu komşundan da utanmıyorsun!
Bari kuyruk kemiğinden utan!
Gulabi Çetesi
Hindistan’da devletin, kadına yönelik şiddet olaylarının önünü alamadığını düşünen bir grup kadın 2006 yılında Gulabi Gang (Pembe Çete) isminde eli sopalı bir feminist grup kurdu.
···
Bu elleri sopalı ve ‘pembe sari’li kadınlar, eşi tarafından şiddete uğramış bir kadın şikayeti kendilerine ulaştığında önce gereğinin yapılması için polisi uyarıyorlar, gereği, düşündükleri şekilde yapılmaz ise o adamı bizzat buluyorlar…
···
Sonrasını ne ben anlatayım ne siz okuyun!
Adamın etrafını sarıp önce aklını yarıya indiriyorlar, sonra torunlarına anlatacağı lezzette bir sopa faslından geçiriyorlar ki adam sütleğen gibi oluyor.
Af buyur, cilde faydalı, şifalı, yeşilli morlu bir ota dönüşüyor…
···
Al Jazira, Gulabi Çetesi üye sayısının 400 bine ulaştığını, ülkenin her yerinde şubelerinin bulunduğunu ve artık siyasetçilerin de polisin de kendilerine pek karışamadığını yazmıştı.
Çünkü siyasetçi pataklamışlıkları da var karakol basmışlıkları da!
···
Şimdilerde Covid-19 ile savaşan ve maske takmamakta ısrar eden Hintlileri maske takmaya ikna etmekle meşgul olan Gulabi Çetesi artık kadınların hem fiziksel hem de ruhsal olarak güçlenmelerine yönelik eğitim merkezleri bile açmaya başlamış. Hatta sıkıntılı eyaletlere eleman ihracı yapıyor..
···
Yani demem o ki, ben bizim iktidarın yerinde olsam şu İstanbul Sözleşmesi olayını bir daha düşünürdüm!
Hayır, bizim kadınlar “pembe sari” giymeseler de oklavaya yabancı değiller!
Uyarmadı demeyin!
Enver Aysever etik dışı mı?
Enver Aysever, uzmanı olduğu alanda bir ya da birkaç belediyenin talebi ile bir yazarlık atölyesi çalışması yapmış ya da yapmaya yeltenmiş!
Kızılca kıyamet koptu! Yandaşı da, muhalifi de verdi veriştirdi..
İzmir Büyükşehir Belediyesi sözleşmeyi iptal etti!
Hatta Cumhuriyet gazetesi, Aysever’in yazılarına son verdi, ve saire…
···
Kimse Aysever için; haksız kazanç, yolsuz işlem veya kanunların suç saydığı bir eylemde bulundu demiyor!
Ne diyorlar?
Etik dışı!
···
Arkadaş, şimdi eğri oturalım doğru konuşalım!
Bir belediyeye, çiftçinin ürününü satması,
İşçinin emeğini satması,
Danışman Profesör’ün akademik bilgisini satması,
Tiyatrocu’nun oyununu satması etik dışı olmuyor da;
Bir yazarın, belediyenin açtığı yazarlık atölyesinde, bilgisini, tecrübesini satması neden etik dışı oluyor?
···
Hatta aynı bilgiyi kağıda döküp kitap olarak satınca yine sorun olmuyor.
Yıl boyunca İstanbul’dan git-gel yapıp, hem zaman hem de enerji harcayarak, ürünü ders şeklinde satınca sorun oluyor!
Neden?
Sen yazarsın ama sadece gazetede yazarsın!
Peki, aynı bilgiyi, gazete patronuna satmıyor musun?
Yazarın, bilgisini parayla satması etik dışı ise bu ay Cumhuriyet dahil, tüm gazete yazarları maaşlarını patronlarına geri versinler!
···
İfrat ile tefriti ayırmak lazım!
Enver Aysever’in belediyeden ne aldığına bakmadan önce, ‘yazarlık Atölyesi’ denilen eğitsel eylem var mı, atölyelere katılan var mı? Atölyeler sanal mı gerçek mi ona bakın?
Ondan sonra ipini çekin!
···
Bu konuda bir ihlal var ise bu ihlal sadece Cumhuriyet gazetesi ile Enver Aysever arasındaki sözleşmeyi ihlal olabilir.
O da bizi ilgilendirmez!
···
Tıbbın ABC’sidir. Tıp fakültesine giren her öğrenciye önce bu iki cümle, latincesi ile öğretilir. “Hekim! önce kendini iyileştir!’ (medice cura te ipsum!) ve “Önce hastaya zarar verme!” (Primum non nocere)
Mete Akyol, Kral Çıplak programında Mustafa Mutlu’ya, Abdi İpekçi’yi anlatırken, Abdi İpekci’nin “Keşke basının, gazeteciliğin ABC’si de bu olsaydı” dediğini aktarıyordu..
Montrö’nün ne önemi var?
Birinci dünya savaşına; henüz elimizde Montrö gibi bir sözleşme olmadığı için girdik.
İkinci dünya savaşına ise; elimizde kapı gibi Montrö Sözleşmesi olduğu için girmedik.
Yani meseleyi değerlendirmek için uluslararası sözleşmeler hukuku uzmanı olmaya gerek yok!
···
Montro = Savaş savar!
Fazla detaya gerek var mı?