Mehmet Şandır
Unutmak tükenmektir!
“Unutmak, tükenmek demektir”
Ülkü Ocakları’nın sloganlaştırdığı bu söz hayatın gerçeğidir.
Milletçe, Cumhuriyeti ve Atatürk’ü unutmadığımızı, 29 Ekim sabahı gösterdik; “Bu gün en büyük bayram” gerçeğini coşkuyla yaşadık; Türk Milleti’nin Cumhuriyet’e ve Atatürk’e yürekten sahiplenmesi muhteşemdi; Bu görkemli kutlama, tükenmediğimizin çok ama çok değerli ifadesi ıolarak birilerine ikaz, bizler için de bir övünç kaynağı oldu; gelecekten ümidimiz arttı, Cumhuriyetimizin kurucularına yeniden şükran duyguları ile dolduk.
29 Ekim sabahı; bir Pazar günü, güneşli olsa da ayaz bir sonbahar sabahında, çok erken saatlerde İstanbulluların Dolmabahçe Sarayı önünde Ata’yı anmak içn sıraya girmiş olmalarını, binlerce kadının İstanbul’un en kuzeyinde Yavuz Sultan Selim Köprüsünde ellerinde Türk Bayrakları ile Cumhuriyet koşusu için toplanmalarını, binlerce Ankaralının Anıtkabrin kapılarında açılmasını beklemelerini, cadde, sokak ve binaların Türk bayrakları ile donatılmış olmasını gururla seyrettik.
Özellikle sivil toplum kuruluşlarının, bankaların, küçüklü büyüklü yüzlerce özel şirketin, gazetelerin, televizyonların, yazılı ve görsel basın üzerinden cumhuriyetin anlam ve değerini anlatan duygulu reklamlarını, televizyonlarda yapılan programları ve bazı gazetelerin Cumhuriyet özel baskılarını, çok değerli bulduk ve alkışladık. (GazetePencere’nin Cumhuriyet özel baskısını hazırlayanlara çok teşekkür ediyorum; kitap haline getirilmesi talebimi takdirlerinize sunuyorum)
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurumsal kimliğinin; başta Cumhurbaşkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin, Yüksek Yargı’nın, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Siyasi İktidarın, siyasi partilerin, Cumhuriyetin ilan edilmesinin yüzüncü yıl dönümünü bir “özel gündem ve programla” kutlamamış olmalarını, sıradanlaştırmalarını; 100.Yıl’a özel bir önem ve anlam yüklememiş olmalarını üzüntü ile karşıladık.
Yapılan resmi törenlerin daha önceki yıllardan bir farkı var mıydı?
Özellikle Üniversitelerimiz, Cumhuriyetle var olmuş resmi-özel kuruluşlarımız nerede?
Unutmak tükenmektir, unutanlar tükenir; Hatırlatırım!
Cumhuriyet nedir?
Cumhuriyet, halkın idrakinde hem bir sıfat hem de bir isimdir; Devletimizin adıdır ve yurdumuzun düşman işgalinden kurtuluşu, bağımsızlığımızı kazanmamız ve Türk milli kimliğinin devlet oluşunu ifade eder.
Cumhuriyet, vatan diye tanımladığımız bu topraklarda yaşayan her insanın etnik, inanç farklılıklarına bakılmaksızın eşit vatandaşlar olarak birlikte yaşamak iradesidir.
Cumhuriyet, ülkeyi ve toplumu yönetme ayrıcalığının herhangi bir aileye, kişiye veya zümreye verilmediği yönetim biçimidir. Halkın kendi kendisini yönetmesidir. Egemenliğin kayıtsız şartsız millette olmasıdır.
Cumhuriyet ve demokrasi, birbirini tamamlayan iki değerdir.
Bir değerli yazarımızın ifadesi ile söylersek; “Cumhuriyet, toplumun ortaklıklarını, demokrasi de farklılıklarını güvenceye alma yoludur. Biri despotizmi önleyebilmek için siyasal katılımı görev olarak vaz’ eder ve vatandaşın sorumluluğuna vurgu yapar. Öbürü ise bireyin ve farklı kimliklerin hak ve özgürlüklerine sahip çıkmanın totaliterliğin engeli olduğunu düşünür. Cumhuriyet, yöneticilerin özel çıkarlarına karşı toplumun ortak çıkarı, keyfi yönetime karşı kanun hakimiyeti, bireysel inisiyatif yerine kolektif sorumluluk anlayışı ve yönetim biçimidir”
Ne eksik ne de fazla, artığı eksiği olmayan bir tanım; Efradını cami ağyarını mani…
Cumhuriyetten kim rahatsız, neden rahatsız?
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bir milli mücadele sonrasında kurulmuş bir devlettir. Bedeli, Çanakkale’yi geçilmez kılan 77.000 ve İstiklal Savaşında toprağa düşen yaklaşık 10.000 şehidin, binlerce yaralı gazinin kanları ile ödenmiştir.
Aslında kuruluş tarihini Cumhuriyetin ilan edildiği 29 Ekim 1923’te başlatmak yanlış olur. Devletimizin kuruluşu, Birinci Dünya Savaşı sonrası vatanın müstevliler tarafından işgal edilmesi karşısında Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının Samsun’da başlayan Milli Mücadele yürüyüşü ile başlamıştır. Aslında Çanankkale Zaferi ile oluşan milli ruhla mayalanmıştır. Kurulacak devletin yönetim şeklinin ışığı, 22 Haziran 1919’da Havza’da yayınlanan Amasya Tamiminde yakılmıştır; “Milletin istiklal ve istikbalini Milletin azim ve kararı belirleyecektir” Bunun anlamı cumhuriyetle yönetilecek demektir.
Cumhuriyetin demokrasi ile buluşması 14 Mayıs 1950 seçimleri ile mümkün olabilmiştir. Yeni devletin kurucu devrimlerini gerçekleştirebilmek için 27 yıl geçmesi gerekmiştir.
BENCE
Türkiye, geçen hafta çok önemli bir fırsatı kaçırdı;
Sayın Cumhurbaşkanı, cumartesi günü İstanbul’da “Büyük Filistin Mitingi” diye değil Cumhuriyet’in 100. Yılı adıyla 1.5 milyon insanı toplamış olsaydı, söyledikleri anlam kazanır ve muhatapları nezdinde çok etkili olurdu. Çünkü Gazzede yaşanan İsrail vahşetinin arkasında duran ABD, Fransa ve İngitere’ye verilecek en etkili cevap, Mustafa Kemal Atatürk’ün dün söylediği “geldikleri gibi geri gidecekler” sözünü tekrarlayarak Cumhuriyetin kuruluşunu ve Mustafa Kemal Atatürk’ü hatırlatmak olmalıydı. Dünü unutmadığımızı göstermek, tükenmediğimizi, tüketemeyeceklerini haykırmak Türkiye’ye, Sayın Cumhurbaşkanı’na çok yakışacaktı!
FIrsatı kaçırdık!