Derya Kömürcü
Türkiye’yi Normalleştirme Programı
Millet İttifakı’nın “Ortak Politikalar Mutabakat Metni”ni esas olarak devleti, ekonomiyi, toplumu ve siyasal alanı normalleştirmeyi amaçlayan bir program olarak değerlendirmek gerekir.
Muhalefet partileri o kadar seçime odaklanmış durumdalar ki risk almaktan korkuyor, topluma radikal şeyler söylemekten çekiniyorlar. Topluma hâkim olduğu varsayılan, ama aslında öyle olup olmadığı bilinmeyen bazı ön kabullere, efsanelere göre hareket etmek zorunda kalıyorlar. Siyasetin merkezinin giderek sağa kaydığı, sanki 2002 AKP’sine dönülse ülkede hiçbir sorun kalmayacağının kabul edileceği bir siyasal atmosferde radikal çözüm önerilerinde bulunmanın çok uzağında oldukları görülüyor.
Seçimde iktidarın el değiştirmesi ve bu programın hayata geçirilmesi durumunda kimlik siyasetinin yerini toplumsal sınıflar arasındaki güç ilişkilerini esas alan bir siyasal rekabetin almasına katkı sağlayacak bir normalleşme sürecine girmek mümkün.
Peki seçmen bu programa destek verir mi?
Bu soruya yanıt vermeden önce bir tespitte bulunmak gerekir: Türkiye siyasetinde kutuplaşma hüküm sürmeye devam ediyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından bilinçli bir biçimde aralıksız 10 yıldır yürütülen kutuplaştırma siyasetinin etkisi nedeniyle bu normalleşme programındaki vaatleri hiç duymayacak, haberdar bile olmayacak, olsa da mutlaka negatif bir tutum geliştirecek yüzde 25-30’luk bir kesimin varlığı yadsınamaz. Bu kesim zaten AKP-MHP iktidarının çekirdek ve sadık seçmenlerini oluşturuyor.
Söz konusu yüzde 25-30’luk kesimi dışarıda bıraktığımızda, bu programın gerçek muhatabının yüzde 70’lik bir seçmen kümesi olduğu görülüyor. Gerek tek tek bazı vaatlerin yakaladığı, gerekse bir bütün olarak böylesi bir normalleşmeyi talep eden seçmenlerin bugün çoğunlukta olduğu rahatlıkla söylenebilir. Kimi seçmen, çocuğu sabah karanlığında okula gitmesin, kalıcı yaz saati uygulaması son bulsun türü son derece spesifik vaatlere ikna olup oy davranışını değiştirir ya da pekiştirirken, kimi de çok daha makro düzeyde bir politikalar seçkisinin birbirine eklemlenmesi sonucu Millet İttifakı’nı destekliyor olabilir.
Millet İttifakı’nın böyle bir vaatler bütünüyle seçmenlerin desteğini alabilmesi için kritik olan iki koşul var. Birincisi, bu metindeki vaatlerin seçmene ulaşmasını sağlamak, yani bu programa dair iletişimi çok etkili bir biçimde yapmak; ikincisi, seçmeni vaat ettiklerini gerçekten yapabileceğine ikna etmek. Bu iki koşul başarılı bir şekilde yerine getirilebilirse seçmenler içinde azımsanmayacak bir çoğunluğun taleplerinin karşılığını “Ortak Politikalar Metni”nde bulması mümkün.
Öte yandan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Türkiye Vizyonu”yla kıyaslandığında, bu metnin çok daha somut ve kapsamlı bir içeriğe sahip olduğunu hem tek tek bireyleri hem de 20 yıllık AKP iktidarının sonunda oluşan siyasi rejimden bir bütün olarak rahatsız olanları kapsayabilecek bir geçiş programını ortaya koyduğu söylenebilir.
Bir hükümet programı niteliğindeki bu metnin muhalif seçmenler açısından cumhurbaşkanlığı seçimine dair bir süredir üzerlerinde hissettikleri kara bulutları da dağıtan bir etkisi oldu. Altılı Masa liderlerine yönelik “anlaşamıyorlar galiba” kaygısı 30 Ocak açıklamasının ardından dağılmış görünüyor. 26 Ocak’taki Altılı Masa toplantısının ardından yapılan açıklamadaki Millet İttifakı vurgusu, altı partinin cumhurbaşkanlığı seçimi için bir işbirliği içinde olmanın ötesinde önümüzdeki seçimde en yüksek milletvekili sayısını elde etmeyi amaçlayan bir ittifak olduğunu gösterirken, 30 Ocak’ta açıklanan metinde 2300 vaatte ortaklaşıldığının gösterilmesi “anlaşamıyorlar” kaygısını yok etti. Dahası, Millet İttifakı’nın ortak cumhurbaşkanı adayı üzerinden yürütülen “kazanacak aday” tartışmasını da zayıflattı. Aday belli olduktan sonra çok daha güçlü bir rüzgarın muhalefet lehine esmesini beklemek artık çok daha gerçekçi görünüyor.