Mehmet Şandır

Mehmet Şandır

TÜRKİYE’NİN ACI GERÇEĞİ

“Yaşamak istemiyorum!”
Canhıraş bir çığlık ve yanık et kokusu,
Alevler içinde çırpınan 26 yaşında bir insan…
Türkiye’de yaşamın yalın gerçeği ve utanç veren manzarası…
Geçen hafta Bursa’da yaşandı…
Ankara’da 23 yaşındaki kızını, 9 aylık ve 3 yaşındaki torunlarını öldürüp intihara teşebbüs eden anneannenin feryatları…
İstanbul’da seyir halindeki araçların altına atlayarak intihar eden 28 yaşında bir avukatın parçalanan cesedi…
Hatay’da ‘Çocuklarım aç, artık bunaldım, işsizim’ diyerek kendini valiliğin merdivenlerinde yakan babanın çığlıkları…
“Çocuğuma bir pantolon alamadım” diyerek kendini evinin banyosunda asan bir babanın hazin görüntüsü…
İçimizi bunaltan, yüzümüzü kızartan bu manzaralar saymakla bitmez…
Sebep ne olursa olsun sonuç bu…
Bardağı taşıran son damla; intihar…
Canına ve sevdiklerine kıyan insan, “En Yalın Türkiye Gerçeği”…
Dünyaca ünlü keman sanatkârı İlyas Tetik, evinde intihar etti…
Sebebi ne olursa olsun, bu toplum ve Devlet bir sanatçısını yaşatamadı…
Hangi güzellik, hangi iyilik, hangi büyüklük, vizyon, misyon, proje, büyük oyun hayalleri, “büyüdük, geliştik” iddiaları, hatta bunları doğrulamaya çalışan resmi rakamlar, bu yalın gerçeği ortadan kaldırabilir? Kaldırabilir mi?
“Bunlar dün de yaşanıyordu” mazeretlerine sığınmayalım!
Sağlık Bakanlığı’nın yayınladığı Ulusal Ruh Sağlığı Eylem Planı verilerine göre, Türkiye’de nüfusun yüzde 18’i yaşam boyu bir ruhsal hastalık geçirmekte olduğu ve psikiyatrik hastalık grubunun yüzde19 ile ikinci sırada yer aldığı görülmektedir.
Türkiye’nin gerçeği işte bu…
Toplumun/insanımızın ruh sağlığı bozuldu; cinnet geçiriyoruz.
Sebebi ve müsebbibi sorgulamadan sonucun yalın ve acımasız utancını öncelikle Devleti yönetenlerin ve de herkesin durup düşünmesi/duyması gerekmez mi?
Bu sonuçların sorumlusu kim?
Ülkeyi 20 yıldan bu yana yöneten İktidar mı?
Toplumun önüne yeni bir iktidar alternatifi sunamayan Muhalefet partileri mi?
Sistem mi, toplum mu, insan mı? KİM…
Sokrat, Aristo, Platon’dan Farabi’ye, Yusuf Has Hacip’e, İbn-i Haldun’a, eserleri günümüze ulaşmış, bildiğimiz/okuduğumuz tüm feylesofların anlattıkları/tartıştıkları konuların başında, ideal devlet/mutlu toplum için yöneticilerin toplumsal sorumlulukları konusudur.
Başta siyasetçiler olmak üzere toplum adına yetki kullanan görevliler ve aydınlar, ilmin terazisinde “sonuçtan sorumlu” olmakla sorgulanmış ve başarıları bununla ölçümlenmiştir.
İdeal Devlet’in ve yöneticinin başarı ölçüsü, geleceği doğru öngörebilmek ve gereken tedbirleri yeterince ve zamanında alabilmek becerisi olarak görülmüştür.
Yani gelecekten sorumluluk duymak, bir ahlak anlayışı olarak kutsanmıştır.
“Sorumluluk ahlakı” bir değer ölçüsü olarak evrensel kültürün de bir unsuru olmuştur.
Sonuçtan sorumlu olanlar yani toplumsal sorumluluk taşıyanların, söylem ve eylemlerinde öncelikle “toplumsal faydayı” gözetmesi mecburiyeti vardır.
Doğrular ve gerçekler, söyleyene, söylendiği zamana ve mekâna göre “göreceli” bir anlam kazansa da ancak faydalılık özelliği ile bir değer taşır.
Faydası olmayan gerçeğin değersiz olduğu hatta zararlı olacağı iddia edilir.
“Faydası olmayan ilimden Allah’a sığınırım” demiş İslam Peygamberi…
Türkiye, faydayı/çözümü üretmeyen bir gündemle yönetilmektedir. Siyaset, insani sorunlara duyarsız, kendini var edebilmek/seçim kazanmak telaşında; buna karşılık insanımız, yoksulluk, işsizlik, hayat pahalılığı içinde her geçen gün daha çok bunalmaktadır.
Çaresiz kalan insanımızın bulduğu çözüm intihar veya cinayet, sonuçta ölüm…
BENCE
Bu durum böyle sürdürülemez!
Türkiye, kötü yönetilmektedir!
Sorumluluk ahlakını kaybettik!
Ülkeyi yönetenlerin, toplumun huzurundan, insanın onurundan ve ülkenin geleceğinden sorumluluk duyduklarını, insani sorunlara duyarlı olduklarını, toplumsal faydayı gözettiklerini söylemek mümkün mü?
Bir yanda yolsuzluk iddiaları, İktidar’ın etrafında oluşan zenginlikler ve lüks hayat görüntüleri, diğer yanda intiharlara/ölümlere dönüşen hayat pahalılığı, işsizlik ve yoksulluk…
Sefalet ve safahat/saltanat ateşle barut misali yan yana daha ne kadar birlikte yaşana bilinir?
Tasarruf Tedbirleri Genelgesi yayınlandı.
“Kamu kaynaklarının maksadına uygun azami tasarruf prensiplerine riayet edilerek kullanılması her kamu kurumu ve görevlisi için bir görev ve aynı zamanda bir mecburiyettir.” Cumhurbaşkanlığı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi bu “mecburiyetten” MUAF tutuldu.
YANİ 13 uçak, 3 helikopter ve yüzlerce araç, çok sayıda saray, binlerce personel, 4 milyar 39 milyon TL ödenek kullanan Cumhurbaşkanlığı tasarruftan MUAF…
TBMM de MUAF…
İstediği kadar harcayabilir; “itibardan tasarruf olmaz”mış…
Adalet bunun neresinde?
Basiret, feraset hatta sorumluluk ahlakı bunun neresinde?
Sayın Cumhurbaşkanı ve yöneticiler tehlikenin farkında değil!
Ölümle dans edilmez!
Toplumun aklıyla ve insanın onuru ile alay edilmez!
Türkiye’nin acı gerçeği yangına dönüşmek üzere…
Saltanat sahipleri, sefahat içinde yüzenler!
Öncelikle “Kul’dan utanın”
Allah’tan korkmak sizin bileceğiniz husus…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Şandır Arşivi