Bahattin Yücel
Turizm, enflasyonu düşürebilir mi?
Ekonominin içler acısı durumu, bu gidişle herkesi “ekonomist” olmaya zorlayacak. Cumhuriyet tarihimizin en ilginç Hazine ve Maliye Bakanı’nın, gözleriyle tanımladığı “yeni iktisat teorisi”, AKP iktidarında baskılanan siyasal mizah alanında yeni bir sayfa açtı. Ancak sabit ve dar gelirli kesimlerin bırakalım gülmeyi, nefes alacak güçlerinin kalmadığı ortada.
“Yerli ve milli” kavramlarının işportaya döküldüğü izlenimi uyandıran, siyasal tahliller. AVM’lerde pazarlanan yap-sat projelerinin promosyonu olduğunu çağrıştıran “T.C. vatandaşlığı.”
Yangından mal kaçırırcasına adrese teslim ihaleler ile yandaşlara aktarılan kaynaklar. İstanbul’un bazı semtlerinde verilen kiralık ev ilanlarında; ‘Türklere uygun değildir’ ibarelerinin onur kırıcılığı…
Kurlardaki artışı engellemek için haftanın neredeyse her günü, arka kapıdan satılan milyonlarca dolar tutarında döviz. Baskılanan faizler. Kamuoyundan ısrarla gizlenen, işsizlik ve enflasyon oranları.
Bunlar yetmezmiş gibi yargı ve kişisel özgürlükler alanında, baskı rejimleriyle yönetilen ülkelerin alt sıralarında gerçekleşen, demokrasi kriterlerine uygunluk derecelendirmeleri.
İktidarın beklentilerinin gerçekleşemeyeceğini gösteriyor.
Yaşadığımız süreçte iktidarın enflasyonun düşürülmesindeki en büyük umudu ise turizm.
Doğrusunu isterseniz, Hazine ve Maliye Bakanımızın gözlerine bakarak, ekonomiyi anlamaktan daha da komik bir değerlendirme bu.
Salgın; geride bıraktığımız iki yıl boyunca, pazar ülkelerde enflasyonu yükseltti. Artan girdi maliyetleri karşısında, potansiyel ziyaretçilerimizin düşen satın alma gücü dikkate alınmadan, içi boş beklentilerin ilk aşamada umutları yükseltmesi -belki-mümkün. Oysa gerçekleşme olasılığı hayli düşük.
Kısaca dünyada gelişen koşullar turizmden beklenenlerin gerçekleşemeyeceğini gösteriyor. Üstelik Türkiye’nin ekonomi dışında başka sorunları da var.
Son yıllarda değişen pazar profili, talepteki ağırlığın OECD ve AB ülkelerinden ağırlıklı olarak Rusya, Ukrayna, Azerbaycan ve Orta Asya ile Ortadoğu’ya kaymasına yol açtı.
Balkanlardan gelen sayıca yüksek ancak birkaç saatlik alışveriş dışında etkinlikleri bulunmayan ziyaretçilerin, turist olarak tanımlanmaları da mümkün değil.
Yaklaşık 1,5 aydır savaşan Rusya ile Ukraynalı ziyaretçiler, Türkiye’ye gelenler sıralamasında 1. ve 3. sıralarda yer alıyorlar. İçinde bulunduğumuz 2022 sezonunda savaşan iki ülkeden beklediğimiz turistlerin sayıları 9 milyon ziyaretçinin üzerindeydi.
Türkiye’ye gelecek her üç kişiden birisini oluşturacak bu talebin, savaş nedeniyle karşılaştıkları iç sorunları ve başta ambargolar yüzünden, gerçekleşmesini beklemek hayalcilikten öteye geçemez. Kaldı ki, ambargo yüzünden büyük çoğunluğu ABD ve İngiltere merkezli leasing şirketleri tarafından finanse edilen, Rus yolcu uçaklarının kullanılabilme olasılığı da çok düşük.
Kısaca talep olsa bile taşıyacak uçak kapasitesi henüz yok.
Çözüm için akla gelen formül; THY ’nin Rus pazarında etkili üç büyük operatöre 1,5 milyon koltuk ayırması. Ancak ABD’nin bu uygulamayı önlemek amaçlı girişimleri olduğu söyleniyor.
Kaldı ki, Ortadoğu’da ABD ile yakın ilişkili ülkelerle, bir süredir en alt düzeyde sürdürülen diplomatik ilişkilerin yeniden canlandırılması, AKP medyasında bu gelişmelerin “Körfez Baharı” olarak adlandırılması da olumsuz etki yapabilir.
Bugüne kadar Türkiye’nin başarılı biçimde yönettiği aktif tarafsızlık politikasından vazgeçmesi, Rusya’nın tepkisine neden olabilir. Ruslar; pek ala sınırladıkları döviz çıkışını sürdürmek amacıyla, Türkiye’nin değişen dış politika çizgisini öne sürerek, vatandaşlarının ülkemize gelmelerini engelleyebilirler.
Unutulmaması gereken bir başka konu ise Rusya’da yurt dışı talebi iç pazara yönlendirmek amacıyla başlatılan kampanyanın, Türkiye’ye yönelik potansiyeli aşağı çekebileceğidir.