İ. Bülent Çelik
Trump mı bize benzedi, biz mi Trump’a
Trump, seçimlerden önce, -Korona vesilesi ile- 4 milyar dolar tutarında 100 milyon adet gıda kolisi dağıtıyor.
Kolinin içinde patates, elma, sosis, peynir, süt ve yumurta bulunuyor.
Makarna yok ama Beyaz Saray antetli ve Trump imzalı bir mektup var.
Gıda kolisi, özellikle gıdaya ihtiyaç duyan fakir Amerikalıların tek tek evlerine teslim ediliyor..
• • •
Evine koli bırakılmış; üzerinde ‘Biden’ yazılı tişörtlü, siyahi bir Amerikan vatandaşı, “Ben demokratım!.. Trump bu koli ile beni kandırıp oyumu mu alacağını sanıyor?” diye, mektubu ve koli muhteviyatını tek tek göstererek sosyal medyada dalgasını geçiyor.
• • •
Bu kadarla kalsa iyi..
Trump seçim meydanlarında rabia işareti yapmasa da işaret parmağı ile baş parmağını birleştirip halka yaparak elini sallıyor:
“Biz; tek halk, tek aile ve tanrı katında tek şanlı milletiz!” diyor.
• • •
Belli ki bazı şeyler, model ülkelerde test edilmiş. Pür dikkat izlenmiş, başarılı olanlar Merkez’de de kullanılıyor.
• • •
Şimdi Merkez’de, “Binlerce avukatı bir yerlere yığmak!” gibi tanıdık söylemler eşliğinde mektuplu seçim ve ‘seçim sonuçlarına itiraz’ test ediliyor.
• • •
Lakin bizimkiler de pür dikkat bu Merkez’i ve ‘mektuplu oy verme işlemi’ni takip ediyor..
Belki ekmek çıkar!..
Al-ver karşılıklı sürüyor!..
Ah benim aptal elim!
Bizim cerrahlarımızın, dünyanın en iyi cerrahları olduğu söylenir.
Bu doğrudur..
Neden doğrudur?
Bir tür “deep work” kuralı:
Bir işi ‘on bin saat’ yaparsanız o işte ‘master’ yani usta olursunuz.
• • •
Avrupa’da, uzmanlık eğitiminiz bitmeden bırakın cerrahi müdahaleyi, hastaya dikiş atamazsınız.
Bir iz kalır, bir tazminat davası. Doktorluk hayatınız biter!
Oysa Türkiye’de hastaneye bir düğün kazası gelir; bir pamuk işçisi taşıyan traktör kazası gelir; bir taşlı bıçaklı mahalle kavgası yaralıları yığılır..
Can pazarı!
Bırakın asistanları, neredeyse hasta bakıcılara bile şakır şakır dikiş attırılır.
• • •
Nasuh Mahruki’nin ‘Akut’u ile yaygınlaşan, bizim kurtarma ekiplerimizin bir çoğu da cerrahlarımız gibi dünyanın en usta gönüllülerinden oluşuyor.
Neden?
Çünkü ülkemizin %95’i fay hatları üzerinde.
Birinin yaraları sarılmadan, başka bir büyük depreme maruz kalıyoruz.
Yasalarımızı uyumlandırıp, binaların yıkılmasına, çökmesine mani olamadığımız için her felakette, insanlar yıkıntılar altında kalıyor ve defalarca tekrarlanan kurtarma faaliyetleri, o ekipleri işlerinin ustası haline getiriyor.
• • •
Yani özetle bir türlü doğru önlem alamadığımız için yaşadığımız felaketler bizi müdahalede uzmanlaştırıyor.
Tersinden özetleyelim: Felaket umurumuzda olsa bu kadar uzmanlık olmayacak!
Bu uzmanlık ile gurur duyulur mu?
• • •
Bir elimizin uzmanlığının nedeni diğer bütün uzuvlarımızın aptallığı ise o uzmanlık ile onur duymak anlık bir avuntudan başka bir şey değildir..
Arama kurtarma
17 binada, 27 kurtarma ekibi.. 4500 kurtarma gönüllüsü..
Hepsinin sırtında hangi ekibin üyesi oldukları yazıyor.
• • •
Yıkılan bina sayısı bu sayıda ekibe göre az.
Var olsunlar, gönüllü koşturup gelmişler.
Ortam, hem Ankara’da Afad bünyesindeki çalışma grupları, hem itfaiye, jandarma, çeşitli belediye kurtarma ekipleri için, hem de UMKE’sinden AKUT’una, İHH’sından 911’ine, MAG-AME’sine kadar görev almış ekiplerin binlerce üyesi için bir test merkezi, adeta bir canlı tatbikat alanı.
• • •
İyi ki varlar, o başka ama; bu sayıda oryantasyonu yüksek ekibi acil bir ortamda bir arada çalıştırırken onların psikolojik eğitimlerinin durumunu ölçemezsiniz.
Hal böyle olunca zaman zaman “slogan atmaktan” marka gösterme çabasına kadar mikro milliyetçi yaklaşımlar bazı ayarsız davranışlar ortaya saçılıyor.
Olay yüzlerce kameranın önünde -zaten de onlar var olduğu için- gerçekleştiğinden ufak itiş kakışlar bu güzel, bu fedakar, bu canı pahasına yapılan işi gölgeliyor.
• • •
Ekip liderleri, ekiplerini bu konularda mutlaka daha iyi eğitmeli..
Tamam, her yerde kavga eden bir toplum olduk ama henüz enkazın üzerinde kavga görmeye bünyemiz hazır değil.
Doğru bildiğimiz yanlışlar..
İzmir depremi, aslında İzmir depremi değil!
İzmir’de 114 canı alırken, yüzlercesini yaralayan, 17 binayı yıkan, 214 binayı ‘acil yıkılacak’ hale getiren, yüzlerce binayı orta ve az hasarlı sakat bırakan deprem aslında Sisam Depremi..
• • •
Depremin merkezi, yıkıp kavurduğu Bayraklı’dan kuş uçumu 81 kilometre..
Neredeyse 95 kilometre mesafeli, Gölcük Depremi ile Avcılar gibi..
1999 Depremi’nde, Gölcük’ten yola çıkan deprem dalgası, Gebze’yi, Pendik’i, Kadıköy’ü geçiyor. Avrupa yakasına ulaşıyor, Sultanahmet’i, Zeytinburnu’nu, Bakırköy’ü geçiyor.
En gerideki Avcıları yıkıyor!
• • •
Sisam Depremi de aynı öyle..
Özdere’yi, Gümüldür’ü, Buca’yı geçiyor.
Bayraklı’yı yıkıyor!
• • •
Depremin Bayraklı’yı yıkan şiddeti, 6.9 değil!
İşin uzmanları, o mesafeden, olsa olsa 4.2’ye iner diyor..
Dalga Bayraklı’ya gelene kadar zayıflıyor haliyle..
Ama zemin ve bina kalitesi de o kadar zayıf olunca 4.2 de olsa yıkıyor?
• • •
Bir de İzmir’in beklenen kendi depremini hesaplayın!
Burnunun dibinde olacak olanını..
7 şiddetinde olacak olanını?
İzmirli haykırıyor: “Ne yapacağız?”
• • •
Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum cevap veriyor:
“Tüm Türkiye’ye sesleniyorum! Riskli binalarda oturmayalım!”
• • •
Buyrun!.. Önlemse önlem!
Koskoca Bakan.. Hepimize sesleniyor işte!
“Riskli binalarda oturmayalım!” diyor..
Top sizde diyor..
Devlet daha ne desin?
• • •
O zaman şimdi hep birlikte saatlerimizi ayarlıyoruz!..