Burak Soyer
“Toplumla biriz ve bu toplumun diliyiz”
Mutlak Sıfır, hem sözlerinde hem de müziğinde ‘çizgilerle’ pek işi olmayan genç bir ekip. 2018 yılında ellerindeki parçalarla yola çıkan, vokal ve gitarda Abdullah Günay, back vokalde Püren İlkem, bas gitarda Atakan Abacı ve davulda Mevlüt Delibaş’tan oluşan grup, 2019 yılında, boşlukta sallanan, yolunu bir türlü bulamayan günümüz insanını anlattığı Eksik Hayaller’i yayınladı. Yine aynı yıl Yalnız isimli teklisiyle ‘ortama’ biraz daha ayak uydurmaya başladılar. 2020’de ise Duman’ın hayli efkarlı şarkısı Yürekten’e yaptıkları ukulele cover’ıyla sosyal medyada vites artıran Mutlak Sıfır, artık ‘pistin’ tam ortasına geldi ve birbiri ardına şarkılar çıkarmaya başladı.
Grup son olarak geçtiğimiz haftalarda, dünya olarak canımın bir hayli yandığı kötü günlere bir ‘el sallayan’ şarkıları Boşver’i bağımsız olarak dijital platformlarda yayınladı. Tüm enstrümanların Abdullah Günay tarafından çalındığı ve ev ortamında kaydedilen Boşver, grubun kendi deyimiyle, “Ülkemizde gerçekleşen doğal afet ve yangın felaketlerinin etkisini bir nebze olsun azaltmayı” amaçlıyor. Mutlak Sıfır’ın hikayesini grup üyeleri anlattı…
n Mutlak Sıfır dışında neler yapıyorsunuz? Tek uğraşınız müzik mi?
Abdullah: Günümüz şartları ve pandemiyi göz önünde bulundurduğumuzda açıkçası Mutlak Sıfır ile ilgilenmek dışında pek bir uğraşım kalmamıştı diyebilirim. Sosyal yaşamın kısıtlanması ve canlı müzik sektörünün durması sebebiyle bir bakıma kendimi bu gruba adamış oldum. Daha eskiye gidersek de İstanbul Üniversitesi Arkeoloji bölümü okudum. Bu mesleği hiç yapmadım. Özel sektörde farklı birkaç işte yaklaşık 7 yıl çalıştım. Tabi bu çalışma dönemi boyunca hiç müzikten uzak kalmadım. 2008 yılından bu yana çeşitli tarzlardaki müzik gruplarında bas gitarist olarak yer aldım ve hala da bas gitaristlik yaptığım birkaç grup var.
İlkem: Ben özel sektörde grafik tasarım alanında çalışıyordum fakat bıraktım. Şu an Mutlak Sıfır’da vokal harici albüm kapak tasarımlarını da yapıyorum. Onun dışında çeşitli illüstrasyonlar yükleyip online satış yaptığım birkaç yabancı platform var.
Mevlüt: Farklı birkaç grup ile de çalışmalarım var. Onlar ağırlıklı olarak cover grupları. Müzik sektörü tek başına geçinebileceğimiz bir sektör değil maalesef. Özel bir bankada çalışıyorum. Yani hafta içi bankacıyım, hafta sonu müzisyenim diyebilirim.
Atakan: Bir tane cover müzik grubum var bunun dışında evde müzik ve gaming ile uğraşırım. Müzik dışında global bir yazılım şirketinin seyahat yönetimi ve raporlamasından sorumluyum.
n Mutlak Sıfır ismi nereden geliyor?
Abdullah: Grubun ismini aldığı yer, uzay boşluğunun da sıcaklığı, yani mutlak sıfır sıcaklık değeri olan -273 derecelik değer. Bu ismi hem yaşadığımız evrene ithafen hem de aslında çok bir şey bilmesek de uzaya ve evrene olan merakımızdan dolayı belirledik. Bir de daha önce Mevlüt ile birlikte çaldığımız bir grupta insanlar beni Apollo15 olarak tanırdı. Oraya da bir gönderme yaptık diyebilirim.
n Mutlak Sıfır’ın kuruluş hikayesi nasıl başladı?
Abdullah: Bundan yaklaşık 7 yıl öncesinde başlıyor aslında. Sözlerini yazdığım birkaç şarkım vardı ve bunları düzenleyip kaydetmek istiyordum. Tabii o zamanlar imkanlarım buna uygun değildi ve çok yoğun bir çalışma hayatı içerisindeydim. Aradan birkaç yıl geçti ve İlkem ile tanıştık. Bu tanışma sonrası grubun temelleri oluşmaya başladı diyebilirim. Hem maddi hem de manevi olarak birbirimize destek olduk ve 3 şarkıdan oluşan ilk teklimizi yayınladık. Kayıtları kendi imkanlarımızla kurduğumuz ev stüdyosunda yaptık. Gün geçtikçe stüdyomuzu geliştirdik. Kayıt teknolojileri hakkında da kendimizi olabildiğince geliştirmeye çalıştık. Dinleyenler de fark edeceklerdir ki grubumuz bunlar sayesinde sürekli bir gelişim göstermekte.
n İlk tekliniz Eksi Hayaller’den beri içi dolu dolu, oraya buraya dokunan şarkılar yapıyorsunuz. Bu durum bir hissiyat mı yoksa yaptığınız müziğe biçtiğiniz bir amaç mı?
Abdullah: Söz ve müziklerin hemen hemen hepsi bana ait olduğu için rahatlıkla şunu söyleyebilirim ki, içimden ne geliyorsa ve nasıl hissediyorsam o çıkıyor ortaya. Tarz kaygısı, kitle edinme endişesi, şu veya bu sebepler çok da mühim değil bana göre. Elbette ki sanat toplum için, toplum duyarlılığını artıracak öğeleri de içeren, içinde bulunduğu toplumdan kayıtsız kalmayan şekilde yapılmalıdır ki bir amacı ve anlamı olsun.
n Edebiyata da sıkça vurdu yapıyorsunuz. Sizin jenerasyonda pek sık kullanılan bir yöntem değil. İki disiplinin birleşmesi nasıl bir zenginlik ortaya çıkarıyor?
Abdullah: Biraz önce dediğim gibi toplumla biriz ve bu toplumun diliyiz aslında. Edebiyat, müzik, dans, görsel sanatlar… Bu gibi sanat dallarının hepsi iç içe geçmiş, biri olmadan diğerinin eksik kalacağı disiplinler bana göre. Elimizden geldiğince hepsini takip etmeye, hepsinden beslenmeye çalışıyoruz.
n Yeni tekliniz hem sound olarak hem de içerik olarak diğer şarkılarınızdan ayrılıyor. Yaşadığımız felaketlerin etkisiyle mi çıktı? “Dinleyicinin şimdi buna ihtiyacı var” diye düşündünüz mü?
Abdullah: Evet, biraz daha farklı bir şarkı ama dediğim gibi tarz kısıtlamamız yok. Mesela önümüzdeki ay yayınlayacağımız şarkı daha elektronik ögeler içeriyor. Boşver; aslında uzun zamandır el altında hazırdı. Yaz aylarında çıkartmayı planlıyorduk, yaşadıklarımız bir nevi tetikleyici görevi gördü. Keşke böyle acı şeyler olmasaydı da biz bu şarkıyı eğlenerek söyleyebilseydik. Artık çevremizde o kadar fazla olumsuz durum yaşanıyor ki bir an bile “Boşver” diyemiyoruz. Umarız dinleyenlere biraz olsun bunu dedirtebiliriz.
n Son olarak… Son iki yılda yaşadıklarımızla ilgili neler düşünüyorsunuz? Pandemi, ikllim krizi, ekonomik kriz ve daha nicesi…
Abdullah: Son iki yılda hem dünya hem Türkiye çok değişti, çok zorluklar çekti. Belki şöyle bir örnek versem çok abes olmaz. Bir insan kanser oldu diyelim. Kanseri yenebilmek için bir yığın ilaç kullanması, belki birden fazla operasyon geçirmesi, kemoterapi ve radyoterapi görmesi gerekecek. Bunları yaparsa belki hayatta kalabilecek. Dünya bizler yüzünden işte tam da bu pozisyonda. Dünya kendini iyileştirmeye gayret gösteriyor ve iyileşecektir de. Ancak dünya üzerinde yaşayan diğer canlılar ne olacak? Onlar kendilerini kurtarabilecek mi? Bence sorulması gereken sorular bunlar olmalı.
İlkem: Dünya bir alarm halinde, insanlarsa bu alarma kulaklarını tıkayıp sadece bugünü yaşama bencilliği içinde. Umarım daha büyük felaketler yaşanmadan yarını ve diğer canlıları da düşündüğümüz bir düzen oluşturabiliriz. Türkiye içinse genel anlamda söylenebilecek pek bir şey yok ne yazık ki. Politikaya pek girmeden sadece müzik sektörü için konuşacak olursak müzisyenlerin tükendiğini, canlı müzik sektörünün bilinçli olarak bitirildiğini düşünüyorum. Her şeyin serbest olup pandemi bahanesiyle sadece müziğin yasaklandığı bir başka ülke yok. Saat 00:00’dan sonra müziğin yasak olması yanlışından bir an önce vazgeçmeliyiz.
Atakan: Müzik hayatımın bir parçası olduğu için halkın görmediği ciddi sıkıntıları yakın çevremde görmüş oldum, bütün bu felaketlerden en kötü etkilenen çevre; eğlence ve müzik emekçileri olmuştur. Atatürk’ün şu sözü ifade etmek istediğim durumu çok iyi anlatmaktadır; “Bir millet sanattan ve sanatkardan mahrumsa tam bir hayata malik olamaz. Böyle bir millet bir ayağı topal, bir kolu çolak, sakat ve alil bir kimse gibidir. Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş olur.”