Serhat Güvenç
TCG Anadolu hizmete girerken
Siz bu satırları okurken TCG Anadolu, neredeyse bir haftadır bağlı bulunduğu Sarayburnu’ndan avara edecek.
Plana göre ilk Karadeniz seyri için saat 12:00 civarında Boğaz’a giriş yapması bekleniyor. TCG Anadolu’nun ilk Boğaz geçişinin büyük bir kalabalık tarafından izleneceğini söylemek mümkün.
Büyük savaş gemileri, büyük ilgi çeker.
Boğaz’ın her iki yakasında sahillerin hıncahınç insan dolmasına sebep olan son gemi, Ukrayna’nın Çin’e kumarhane yapılmak üzere sattığı Varyag uçak gemisiydi. Halen Kuznetsov adıyla Rus donanmasında görev yapan uçak gemisinin ikiziydi Varyag. Sovyetler Birliği dağıldığında yapımı durdurulduğunda, teknesi ve uçuş güvertesi büyük ölçüde bitmiş durumdaydı. Dağılan Sovyetler Birliği’nin Karadeniz Filosu’ndan Ukrayna’nın payına düşmüştü. Paraya ihtiyacı olan Ukrayna gemiyi Çin’e haraç mezat sattı.
Çin’in bu gemiyi kumarhaneye dönüştüreceğine ikna olmayan Washington, Türkiye’den Varyag’ın geçişine izin vermemesini talep etti. Amerikan yönetimi Çin’in yapımı yarım kalmış bu uçak gemisinin tasarım sırlarına tersine mühendislik yoluyla erişip kendi uçak gemisini inşa etmesinden kaygılanıyordu.
Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ne göre “uçak gemisi” olarak tanımlanması hiçbir şekilde mümkün olmayan Varyag “yüzer cisim” statüsünde Karadeniz’den Ege’ye geçiş yaptı. Takvimler 2 Kasım 2001’i gösteriyordu. Sonunda Amerikalıların kuşkuları doğru çıktı. Çin, Varyag’ın teknesini esas alarak ilk uçak gemisi Liaoning’i inşa etti ve hizmete soktu.
Kuşkuların yersiz olmadığı ortaya çıktıysa da uçak gemisi yapımının kolay olmadığı da Çin’in gemiyi ancak 11 yıl sonra hizmete almasıyla anlaşıldı. Elbette bu durum Çin’in artık uçak gemisi sahibi uluslar kulübüne katıldığı gerçeğini değiştirmiyor. Bu oldukça seçkin bir kulüp. Çok az üyesi var.
UÇAK GEMİLERİNİN ESAS GÜCÜ
Bir uçak gemisini uçuş güverteli diğer savaş gemilerinden ayıran husus asli vurucu gücünün taktik muharip uçaklardan oluşmasıdır. Uçak gemileri esasen ve öncelikle bu tür uçakların konuşlanmasına ve harekatına uygun olarak tasarlanır ve inşa edilir. Bu zahmetli, zorlu ve karmaşık mühendislik gerektirir. Harrier gibi dikine iniş ve kalkış yeteneğine sahip uçakların ortaya çıkışı uçak gemilerinin boyut ve tonajının düşmesine neden olmuştur. Boyut ve tonajın küçülmesi maliyetleri de düşürmüştür. Bu sayede İspanya ve İtalya ölçeğindeki ülkeler hafif uçak gemilerini hizmete alabilmiştir. Bu arada Amerika ve İngiltere’de artık Harrier yerini F-35 Müşterek Taarruz Uçağı’nın dikine inip kalkabilen
B modeli almaya başladı.
Öte yandan uçuş güvertesine sahip diğer amfibi hücum, havuzlu çıkarma gemileri ya da platformları da gerektiğinde Harrier ya da F-35B gibi dikine iniş kalkış yapabilen taktik muharip uçaklarına ev sahipliği yapabilir. Bu konuşlanmalar genellikle kısa süreli ve belli bir görev için söz konusu olurdu. Ancak Çin’in artan deniz gücü, Japonya ve Güney Kore’yi daha önceki amfibi hücum gemisi olarak sınıflanan gemilerini kalıcı biçimde uçak gemilerine dönüştürmeye yöneltti. Bu dönüşümün kilit unsuru F-35B’ler.
Kulübe hangi yolla, hangi tip gemi ya da uçak sayesinde girilirse girilsin, uçak gemisi sahibi olma fikri kamuoylarında heyecan uyandırır.
ÇOK MAKSATLI AMFİBİ GEMİ
Resmen çok maksatlı amfibi gemi olarak sınıflandırılmış olsa da TCG Anadolu’nun kamuoyuna “uçak gemisi” olarak sunulması bu heyecanı iyice körüklüyor.
Büyük bir geminin yarattığı heyecan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçim kampanyasında işe yarıyor belli ki. Tam seçim arifesinde savunma sanayinden peşpeşe “başarı” haberlerinin gelmesi tesadüf olmasa gerek. TCG Anadolu’yu bir hafta süreyle Saraburnu’na bağlayıp ziyarete açmanın seçimlerde getirisi ne olur kestirmek güç. Ancak bizim gemiyi ziyaret etme fırsatı bulduğumuz Perşembe gününün sabahındaki ziyaretçi profili ağırlıklı olarak AKP kemik tabanı gibi duruyordu. TCG Anadolu’nun bir “büyük gemi” olarak AKP tabanında karşılık bulduğuna şüphe yok. Diğerleri hâlâ gemiyi benimsemede zorlanıyorlar sanki.
Gemiye yanlış anımsamıyorsam 1 no’lu güverteden giriş yapılıyor. Burası ağır araçların (tank ve zırhlı araç gibi) bulunduğu güverte. Tavanı oldukça yüksek. Kıç taraftaki bölme suyla dolduruluyor ve bu sayede içindeki küçük çıkarma botları ile amfibik araçlar kıyıya çıkmak üzere harekete geçebiliyor.
TCG ANADOLU’NUN ANIMSATTIKLARI
Bu güverte bana yıllar önce ziyaret etme imkanı bulduğum HMS Ocean helikopter gemisini anımsattı.
1997’de yılında Türk Deniz Kuvvetleri, uçak gemisi gibi platformları hedeflediğini ilan edince, İngiltere HMS Ocean’ı İstanbul’da görücüye çıkarmıştı. Soğuk Savaş sonrası ağrılık kazanan kriz yönetimi görevlerine uygun biçimde bütçelenmiş ve tasarlanmış bir gemiydi. Yüksek yoğunluklu çatışmaların gerektirdiği ağırlıklardan ve maliyet unsurlarından arındırıldığı için ticari gemi inşaa teknik ve malzemeleri kullanılarak kısa sürede tamamlanmıştı. Uzun süredir hafif uçak gemileri ile idare eden Kraliyet Deniz Kuvvetleri’ne düşük maliyetli bir güç aktarım yeteneği sağlıyordu HMS Ocean. Oldukça heybetli bir gemiydi.
Yapımcı tersane bize bir hayli tanıdık: Vickers. Vickers, Osmanlı Bahriyesi için sipariş edilen ilk dreadnot Reşadiye’nin de inşa edildiği tersanedir. Daha sonra satın alınan Sultan Osman ile birlikte İngilizler tarafından Ağustos 1914’te el konulmuştur. Sultan Osman aslında Rio de Janeiro adıyla Brezilya tarafından sipariş edilmişti. Ancak Brezilya’da paralar suyunu çekince, Osmanlı Devleti dönemin en büyük savaş gemisi olarak nitelenen bu muharebe gemisine talip olmuştu. Bu iki büyük savaş gemisi Türkiye’deki bitmek bilmeyen büyük gemi özleminin miladını oluştururlar dense yeridir.
DENİZ GÜCÜNE YATIRIM
1990’ların sonuna dönecek olursak, HMS Ocean maliyet-etkin bir çözüm olarak sunulsa da pek itibar görmedi. Bir daha İstanbul’u ziyaret ettiğini anımsamıyorum. Yanılıyor olabilirim. HMS Ocean 2011’de NATO’nun Libya harekatına helikopter gemisi olarak katıldı. İngiliz donanma helikopterlerinin yanı sıra kara kuvvetlerine ait AH-64 Apache taaruz helikopteleri de bu gemiden harekata katıldılar. HMS Ocean’ın yeniden gündemimize girişi Türkiye’nin özellikle bu harekat sonrası deniz gücüne yeniden yatırım yapma kararıyla oldu. Çok uluslu askeri müdahaleler ve tahliye harekatları sağladığı esneklik ve faydalar bir kez daha ortaya çıkınca HMS Ocean gibi gemiler iyice kıymete bindi.
ANKARA GEÇ KALINCA...
HMS Ocean 2017’de Kraliyet Deniz Kuvvetleri tarafından hizmet dışı bırakıldı. Yabancı savunma medyasında Türkiye’nin bu gemiye talip olduğu haberleri görülmeye başladı. Aktarılanlara göre HMS Ocean, yapımı süren TCG Anadolu hizmete girene dek Türk donanmasına bu tür gemilerin harekatına aşinalık ve intibak imkanı sağlayabilir diye düşünülüyordu. Ancak Ankara elini yeterince çabuk tutamadı. Çünkü İngiltere Savunma Bakanlığı HMS Ocean’ı Brezilya’ya satmıştı. İlginç bir tesadüf bu helikopter gemisine Rio de Janeiro adı verilmişti. Aynı Osmanlı Devleti’nin satın aldığı eski Brezilya drednot’u gibi.
Brezilya, Fransa’dan satın aldığı bir hayli eski uçak gemisi Foch’u verimli kullanamayıp hizmet dışı edince, ortaya çıkan güç aktarım yeteneği boşluğunu da HMS Ocean’ı alarak doldurmaya çalışmıştı.
Foch ise Brezilya donanmasında Sao Paolo adıyla görev yapmıştı. Bu gemi söküm için Aliağa’ya yöneldiğinde Türkiye’de uçak gemisi tartışmalarında tansiyon bir kez daha yükseldi. Sao Paolo’nun sökülmek yerine Türkiye tarafından satın alınıp uçak gemisi eğitimi için kullanılmasını önerenler oldu. (*)
Bu tür uç fikirler tartışılırken, Sao Paolo’nun, tehlikeli miktarda asbest içerdiği anlaşıldı. Gemi Türkiye’ye sokulmayarak geri gönderildi. Geçtiğimiz aylarda Atlantik Okyanusu’nda batırıldı. Sao Paola tartışmasının ortaya çıkardığı bir gerçek hurda bile olsa uçak gemisine sahip olma düşüncesinin en azından kamuoyunun bir bölümünde ciddi karşılığı olduğuydu.
MONTRÖ NE DİYOR?
Montrö Boğazlar sözleşmesine göre yabancı uçak gemilerinin Türk Boğazlarından geçmesi yasaktır. Bu yasak Karadeniz’e sahili olsun olmasın tüm yabancı devletler için geçerlidir. Sahildar olmayan devletlerin Karadeniz’e çıkarabilecekleri savaş gemisi tonajı da 45.000 ton ile sınırlıdır. Bu tonajın en fazla 30.000 tonu belli bir anda tek bir ülkeye ait savaş gemileri tarafından kullanılabilir. Bu kadar teknik ayrıntıya niçin girdik? Şunun için; Türk Boğazları’nda TCG Anadolu tonajında bir savaş gemisi görmek bugüne dek olası değildi. Zaman zaman NATO ve BİO tatbikatları için ABD amfibi gemilerinin Karadeniz’e çıktıkları oldu. Ancak bunlar çoğunlukla 20.000 tonluk, nispeten küçük gemilerdi.
Rusya 2014’te Kırım ilhak ettiğinde Fransa’ya sipariş ettiği iki adet Mistral sınıfı helikopter gemisini daha teslim almamıştı. ABD baskısıyla Fransa bu gemileri Mısır’a sattı. Rusya’nın bu gemilerden birisini Karadeniz Filosu’na Sivastopol adıyla katmayı planladığı düşünülüyordu. Bu gemiler 21.500 tonluktu. Bunlar dahi TCG Anadolu’ya göre küçük kalacaktı.
UÇAK GEMİSİ DEĞİL
Sonuçta görünür gelecekte barış durumunda Boğazlar’dan geçerken görülebilecek en büyük gemi TCG Anadolu olacak. Ancak bu bir uçak gemisi değil. Uçak gemisi işlevi görebilmesi için Harrier ya da F-35B gibi dikey kalkış iniş yeteneğine sahip uçakların konuşlanması gerekiyor. O zamana dek uçuş güvertesinden deniz helikopterleri ile İHA ve SİHA’ların harekât yapması planlanıyor.
TCG Anadolu’nun önündeki TCG kısaltması, Türkiye Cumhuriyeti Gemisi demek. Yani gemi bizim, hepimizin. Vergilerimizle yapıldı. Bir savaş gemisi için bir milyar dolar harcanır mı diye soran olursa. Doğrudur. Yerindedir, haklıdır ve meşrudur bu soru. Öte yandan hâlâ nereye harcandığından emin olmadığımız milyarlarca dolar ile onlarca, hatta yüzlerce TCG Anadolu alınabileceği düşünüldüğünde, sıranın TCG Anadolu’ya gelmesine bir hayli zaman var diye yanıt verilebilir.
Gelir diye yolları gözlenen büyük savaş gemisi İstanbul’a varmıştır.
Uygunsanız gidin görün derim. Tarihe tanıklık edeceksiniz çünkü.