Son haftalar yörüngesi

İktidar medyası muhalefetin, daha çok da CHP’yle Kılıçdaroğlu’nun milliyetçi, dindar ve pragmatik seçmenlerle ilişkisinde zaaflar olduğu zehap ya da tespitinden hareketle, muhalefetin ve bilhassa da Kılıçdaroğlu’nun etrafında toplanmış ya da toplanmaya meyyal milliyetçi seçmenleri “HDP’yle pazarlık yaptılar”, pragmatik seçmenleri “yönetemezler”, dindar seçmenleri de “samimi değiller” motifleriyle bulundukları yerden uzaklaştırmaya çalışıyor.

Uzun zamandır maruz kaldığımız millî ve yerli rejim bir beş yıl daha devam etmesin diyenlerin, şuursuzlar ve aşırı imanlılar hariç, yürekleri ağzında. 14 Mayıs’a şunun şurasında üç hafta kadar bir zaman kaldı ama ne Kılıçdaroğlu’nun seçileceği kesin ne de muhalefetin 301’i bulması. Bu biraz hazin, çokça kaygı verici durumun kök sebepleri hakkında söylenecek her şey herhalde söylendi. Kalan kısa sürede, “ne yapılırsa Kılıçdaroğlu ve muhalefet seçimi önde tamamlar” mevzuuna odaklanmak daha hayırlı olacak. Bu mevzu hakkında da az şey söylenmedi elbet. Ancak kalan üç haftada, şimdiye kadar yapılandan farklı ne yapılabilir sorusu üzerine bir kez daha düşünmek için bir de iktidar medyasına bakmak, bir de orada kim neyi hedefliyor, bunu izlemek ve buna göre hareket etmek işe yarayabilir. İktidar medyası nereleri muhalefetin zaaf alanları olarak görüp derinleştirmek, hangi konuları iktidarın zaaf noktaları olarak görüp kamufle etmek istiyor, buralara bakıp bir tür son haftalar yönergesi ya da karşı yönerge tasarlamakta fayda olabilir.

İKTİDAR GÖZÜNDEN MUHALEFET

İktidar nazarından muhalefetin zaaf alanları bahsine başlamadan evvel şunu belirtmekte fayda var: İktidar medyasının muhalefetin zaaf noktaları olarak gördüğü tabii ki muhalefetin eklem yerleri. Hedefledikleri de bu eklem yerlerini dolduranlar. Yani, henüz kararını vermemiş olmakla beraber Kılıçdaroğlu’na ya da muhalefete oy verebilir görünen seçmenlerle, Kılıçdaroğlu’na ya da muhalefete oy verecek gibi durmakla beraber son anda bundan vazgeçebilir görünenler. Ayrıntılandırılıp çoğaltılabilir elbette ancak iktidar medyası nazarında üç büyük konu muhalefetin ana zaaf alanlarını oluşturuyor görünüyor: HDP’den gelen destek, çok başlılık ve dindarlarla ilişkiler.

İktidar medyası nazarında kararsızların muhalefete yönelmesine engel olup bir kısım muhalefet seçmeninin Kılıçdaroğlu’na destek vermekten vazgeçmesine yol açabilecek ilk faktör, diğer bir deyişle, muhalefetin ilk zaafı, HDP’yle ilişkisi. Genel bir demokrasiye dönüş vaadi karşılığında Kılıçdaroğlu’nun adaylığına destek vermesine rağmen, iktidar medyası HDP’nin Kılıçdaroğlu’na desteğini ‘anormalleştirmeye’ çalışarak muhalefetin bütünlüğünü bozmaya, Kılıçdaroğlu’nun desteğini azaltmaya çalışıyor. Ortada bir kısım Kürt seçmenin bile dudak büktüğü genel bir demokrasiye dönüş vaadinden başka bir şey olmamasına karşın, iktidar medyası muhalefet seçmenini HDP’den gelen desteği şüpheyle karşılayıp Kılıçdaroğlu’nu desteklemekten vazgeçmesi için teşvik ediyor. Adaylığını ‘HDP’yle pazarlık yaptılar’ temasının bir türevi üzerine bina eden İnce de bu konuda iktidarın yardımına yetişmiş durumda.

İktidar medyasının muhalefetin zaaf noktası olarak gördüğü ikinci mesele de Millet İttifakı’nın ‘çok başlılığı’. Cumhurbaşkanı yardımcılarının ikisinin icra, diğerlerinin istişare ağırlıklı görev yapacağı belli olmasına rağmen, iktidar medyası bu kompozisyonun kaosa yol açıp icrayı engelleyeceği iddiasıyla seçmeni tedirgin etmeye çalışıyor.

İktidar medyası nazarından bakıldığında muhalefetin son zaaf alanı da AK Parti’den uzaklaşmış dindar seçmenlerle ilgili, daha çok da bu seçmenin gelecek kaygısıyla. Kılıçdaroğlu’nun helalleşme kampanyasının samimi olmadığını, muhtemel bir iktidar değişikliği durumunda dindarların kazanımlarına halel geleceğini propaganda eden iktidar medyası, AK Parti’den uzaklaşıp Kılıçdaroğlu’na oy vermeye hazırlanan dindarları kararlarından caydırmaya çalışıyor.

Özetle, iktidar medyası muhalefetin, daha çok da CHP’yle Kılıçdaroğlu’nun milliyetçi, dindar ve pragmatik seçmenlerle ilişkisinde zaaflar olduğu zehap ya da tespitinden hareketle, muhalefetin ve bilhassa da Kılıçdaroğlu’nun etrafında toplanmış ya da toplanmaya meyyal milliyetçi seçmenleri “HDP’yle pazarlık yaptılar”, pragmatik seçmenleri “yönetemezler”, dindar seçmenleri de “samimi değiller” motifleriyle bulundukları yerden uzaklaştırmaya çalışıyor.

İktidar medyasının birazı rasyonel bir analizle birazı da el yordamıyla tespit ettiği bu zaaf alanlarına dair söyleyip yaptıkları, muhalefetin son haftalar yönergesinin esas ilham kaynağı olsa gerek. “Yok öyle zaaflarımız, işimize bakalım” demek yerine, muhalefetin, daha doğrusu CHP’yle Kılıçdaroğlu’nun, bu alanlarda yapılabilecek ne varsa yapmasında fayda olabilir. Nitekim, yapılabilecek epey de bir şey var aslında.

HDP’yle ilişkiler bahsinde yapılabilecekler iki ayaklı: Normalleştirmek ve ittifakın milliyetçi ayağını sahne almaya teşvik etmek. Millet İttifakı’nın bütün aktörleri HDP’yle ilişkileri de Kürt meselesini de kriminalize eden iktidar diline karşı çıkarak işe başlayabilir. Seçmenin yüzde 10’undan fazlasının teveccüh gösterdiği bir partiden gelen desteğin meşruiyetini savunmak ya da memleketin 100 senesini meşgul eden ve bir zamanlar bugünkü iktidarın da çözmek üzere el attığı Kürt meselesinde normalleşmeye davet etmek, muhalefetin HDP’yle ilişkiler bahsi üzerinden yaşadığı zaafı küçültebilir. Keza, Akşener, Yavaş, Karamollaoğlu, Davutoğlu ve Babacan gibi milliyetçilik ‘sopasıyla’ itibarsızlaştırılması daha zor isimlerin ittifaktaki yerini daha kuvvetle hatırlatmak da aynı minvalde işe yarayabilir.

İktidar medyasının “belediye başkanı olarak bir şey yapmadılar” propagandasından da anlaşıldığı üzere İmamoğlu ve Yavaş’ın icradan sorumlu başkan yardımcıları olarak lanse edilmeleri, muhalefete ve Kılıçdaroğlu’na yöneltilen “yönetemezler, kaos çıkar” iddiasını nötralize etmekte şimdiden işe yaramış durumda. Ancak bu alanda halen yapılabilecekler var ve şimdiye kadar niye yapılmadığını anlamak gerçekten güç. Muhalefet partileri saflarına toplanmış ehliyet sahibi teknik figürlerin seçim sonrasında hükümette ve bürokrasinin önemli yerlerinde hangi görevleri alacaklarını şimdiden duyurmanın mahzuru nedir bilmek zor. Halbuki, Kılıçdaroğlu’nun kuvvetli bir ekiple çalışacağını göstermek, muhalefeti desteklemeye meyyal pragmatik seçmenin kafasındaki “yönetebilirler mi” şüphesini azaltmakta pekâlâ işe yarayabilir. Kaldı ki, aynı adım Erdoğan’ı pek memnun eden “seçimler Erdoğan’la Kılıçdaroğlu, Erdoğan’la CHP arasında” imajının zayıflamasına da katkıda bulunacaktır.

Son olarak, başkalarıyla beraber Babacan, Davutoğlu ve Karamollaoğlu gibi dindar seçmenler nezdinde kredisi yüksek olan isimlerin Kılıçdaroğlu kampanyasında daha çok görünmesi sağlanarak bu türden seçmenlerden muhalefete yakın duranların kafalarındaki soru işaretlerinin dağıtılmasına çalışılabilir.

KENDİ GÖZÜNDEN İKTİDAR

İktidar medyasını dolduran seçim haber ve yorumları sadece iktidarın muhalefetin zaaflarına dair kanaatlerini açık etmiyor. İktidarın kendi zaaflarının ne olduğuna dair kanaatleri de faş ediyor aynı haber ve yorumlar. İktidar medyasının dili evvela şunu gösteriyor: Seçimlerin kaybedilebileceği kabul edilmiş durumda. Seçimlerin kaybedilebileceği ihtimali öylesine idrak edilmiş durumda ki AK Parti seçim kampanyası için seçilen ana sloganlarından biri “doğru adam”. Kampanya sloganı, iktidardakilerin “başka bir adamın” seçilebilir olduğunu ikrar ettiğini gösteriyor.

İktidar medyası iktidarın esas zaaf alanı olaraksa, beklendiği üzere çarşı pazar fiyatlarını görüyor. Bütün bir iktidar medyasının “Togg mu, soğan fiyatı mı”, “TCG Anadolu mu, patates fiyatları mı” sorularına yüklenmesi, çarşı-pazar fiyatlarının iktidar açısından can yakıcı olduğunu gösteriyor. İktidar medyası iktidarın en önemli zaafının, yol açtığı hayat pahalılığı olduğunun farkında ve bu meselede vaatkâr olunamadığı için soğan fiyatlarını kudretli devlet mitiyle örtmeye çalışıyor. Bu durumda son haftalar yönergesine bir madde daha eklemekte fayda var. Kudretli devlet mitiyle örtüleni daha fazla ve daha etkili biçimde göstermek.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mesut Yeğen Arşivi