Haldun Solmaztürk
Siz nasıl utanmıyorsunuz…?
‘Dili sürçtü’ diyorlar ama aslında boş bulunup içindekini söylüyor; “Bu yola çıkarken yanımızda kimler vardı; yola çıktık, ama bugün maalesef kimler var?” diye yüksek sesle dert yanıyor.
Hem haklı, hem haksız.!
Yol arkadaşlarının çoğunun ayrıldıkları doğru; ama birileri, bizzat kendisinin seçtikleri kaldı.
Örneğin biri var, nazar boncuğu gibi…
Hatırlar mısınız, yıllar önce ayakkabı ya da çikolata kutularında dövizler, araba fiyatına hediye saatler, yatak odalarında kasalar, para sayma makineleri, tapeler ortaya çıkmıştı.
Bugünkü kadar olmasa da bütün o kepazelikler ortaya saçılınca AKP’li bir muhterem vekil “Allah’ın insana verdiği günah işleme özgürlüğüne müdahale ediliyor. Hz. Peygamber günahları açan değil örtücü olan bir rahmet geleneğinin mimarıdır. Günahları ortaya saçarak Allah’ın hududuna müdahale ediliyor” yollu ulvi (!) açıklamalar getirmişti.
Yolsuzluk ve rüşvete Allah ve Hz. Peygamber kılıfı (!) giydirmek ne kadar İslam’a uyar elbette ‘onlar’ kadar bilemeyiz. Artık günahı boynuna…
Sonraları birileri bunların hepsinin Cemaat’in kumpası, tapelerin de “Montaj, dublaj” olduğunu söyledi. Meclis hepsini akladı. Savcılar da, ‘alan yoksa veren de yoktur’ deyip dosyayı kapattılar.
El konulan paralar faiziyle iade edildi. İade-i itibar yapıdı. Hatta büyükelçi atananlar bile oldu.
Geçenlerde Ece Temelkuran’ın son kitabının—Bu da Geçer—tanıtım etkinliği vardı. Temelkuran, “Dünyada yükselen sağ dalganın en etkili politik araçlarından biri utanmazlık oldu. Utanç verici eylemleri, neredeyse gururla sahiplenip yüceltiyorlar” diyor.
Kristof Kolomb’un yumurtası gibi, ama Türkiye’deki siyasi trajediyi büyük ölçüde açıklıyor.
Bütün bu yaşananlara—utanmazlığa—karşı yükselen güçlü bir dalga var; utanma dalgası…
Giderek belirginleşen bir toplumsal ‘utanma eşiği’ oluşuyor. Ses hızına yaklaşan uçağın önünde biriken görünmez duvar gibi.! Bu eşik aşıldığında, kişisel patlamalar toplu tepkilere dönüşecek.
Organize suç örgütü elebaşının on milyonlarca kişinin izlediği paylaşımları, ortalığa saçılan akıl almaz boyutlardaki yolsuzluk ve suç örgütlenmeleri, devlet-içi bağlantıları o dalgayı kabarttı.
Üç gün önce yaşanan, Anadolu Ajansı muhabiri olayını, kabaran ‘ahlaki’ isyan dalgasının kişisel bir yansıması, küçük bir patlama olarak doğru anlamak gerekir.
Muhabiri tetikleyen, ‘pişkin’ bir bakan danışmanının kulağına “Soru sormuyoruz.!” demesiymiş. Ona sinirlenmiş, “Kayışı atmış”. Anlaşılıyor ki bir süredir içinde biriktirmiş bazı şeyleri…
İki bakana, basın toplantısında, “Herkes bunu konuşuyor” ama siz tek kelime etmiyorsunuz, “Bu maskeli balodan ben utanıyorum” diyor. Açıkça ‘Siz nasıl utanmıyorsunuz?’ demeye getiriyor.
Böylesi ilk kez oluyor.!
AA, “Tarafsızlık, doğruluk ve güvenilirlik ilkelerini zedelediği” için muhabiri işten atıyor, pasaportunu, basın kartını iptal ediyor, ‘terörist olabilir’ diye de ihbarda bulunuyor. [a.b.]
Bununla beraber, bu kadar utanmazlığa karşı çıkan, dillendiren—utanan—sadece o değil.
Parti büyüklerinden biri "Binde biri bile doğruysa felakettir; bir bakarsınız ki bütün vücudu kaplamış. Devlete güven sarsılır. Evvela yargı makamlarının harekete geçmesi lazım” dedi. Yargıya görevini hatırlatıyor—sesini duyurabilirse…
Bir başkası “Lohusa kadınların bile tutuklandığı bir Türkiye’de, bu ağır suçların sahipleri hakkında [da] herhalde [bir şeyler] yapılacaktır. Bu yargının görevidir” dedi. Hatta ‘demokrasi’, ‘şeffaflık’, ‘hesap verebilirlik’ gibi bazı meçhul (!) kavramlara göndermeler yaptı. ‘Devekuşu gibi’ kafasını kuma sokanları eleştirdi. TRT’de 2 saat 15 dakika şov yapan Bakan Bey’i “Hesap vermek hamasi nutuklar atarak olmaz, iddialara cevap vererek olur” diye azarladı.
O da “Şimdi bizim şanlı yargımızın ne kadar bağımsız, ne kadar tarafsız olduğunu göstermesi lazım” diye yargıyla ti geçmesin mi.!
“Bu olay hepimizin aklımızı başımıza getirmeli” diyor. Tersten okursanız, “Artık utanalım.!”.
Hani sekiz yıl önce “Günahları ortaya saçarak Allah’ın hududuna müdahale ediliyor”, mealen yolsuzluk ve rüşveti soruşturan ‘günaha girer’ diyen biri vardı ya, o partinin MKYK üyesi oldu. İddia odur ki malum ‘mafya’ babasından düzenli ‘teberru’ kabul ediyormuş—hayır hasenat için!.
Bu arada on milyonlarca izleyicisi olan sosyal medya fenomenine dönüşen o ‘baba’, “Ben size Mesih olduğumu mu söyledim? Kurtarıcılık gibi bir meselem yok. Benim kendi meselem var” diyor. Bu da mafya raconu.!
Bilnetice, mafya babasının dürüstlüğü (!) ile yolsuzluk ve rüşvete ‘Allah ve Hz. Peygamber kılıfı’ giydirebilme utanmazlığı arasında seçim yapma eşiğindeyiz—toplumca…
Böyle bir alacakaranlık kuşağına düşmüş olmamız kadar—hatta daha da fazla—bu eşiğe bir mafya babası sayesinde gelmiş olmamız ne kadar acı ve utanç verici.!
Utanç verici eylemleri gururla sahiplenmelerine, yüceltmelerine artık izin vermemeliyiz.!