Derya Kömürcü
Siyasi Mühendislik İktidarda Kalmaya Yeter mi?
Cumhur İttifakı’nın uzun süredir üzerinde çalıştığı Seçim Kanunu’nda değişiklik yapılmasına dair kanun teklifi nihayet bu hafta kamuoyuyla paylaşıldı. Öyle görünüyor ki AKP ve MHP, oylarını artırmak, seçmenin desteğini almak için çabalamak yerine bir kez daha siyasi mühendislik hesapları yaparak siyasi tabloyu dizayn etmeye, seçimde ortaya çıkacak sonucun kendi lehlerine olacak şekilde oluşmasını sağlayacak düzenlemeler getirmeye çalışıyor.
Bu değişiklik teklifini tartışmaya her şeyden önce bir durum tespitinde bulunarak başlamak gerekir: AKP de, MHP de, Cumhurbaşkanı Erdoğan da oy kaybediyor. Cumhur İttifakı’nın 24 Haziran 2018 seçimlerinde elde ettiği yüzde 53,6’lık halk desteğinde bugün 12-15 puan aralığında bir gerileme olduğu kamuoyu araştırmalarında açık bir biçimde görülüyor. Son birkaç aydır Erdoğan iktidarının bu tabloyu düzeltmek için yaptığı hamleler de Cumhur İttifakı’nın oy oranında kayda değer bir artışa yol açmıyor. Doları 18 TL’den 11 TL’ye indiren başarılı lider imajı da, asgari ücrete yüzde 50 zam yapan halkçı lider imajı da, yanı başında savaş yaşanırken ülkesine düzen, istikrar ve refah vaat eden dünya lideri imajı da toplumda beklenen karşılığı bulmuyor. Cumhur İttifakı partilerinin oy oranı artmadığı gibi Cumhurbaşkanı Erdoğan’a olan destek de artmıyor.
Artmıyor, çünkü halkın öncelikli ve temel sorunu ekonomik kriz, geçim sıkıntısı, hayat pahalılığı ve işsizlik. Ayrıca tüm bu sorunların kaynağının Erdoğan ve bakanlarının yürürlüğe koyduğu yanlış politikalar olduğu, “Türk tipi başkanlık sistemi”nin ülkenin sorunlarını çözmekten uzak olduğu inancı toplumun çoğunluğu tarafından benimsenmiş durumda.
Şimdi bu verili durum karşısında oylarını arttıramayan Cumhur İttifakı, iktidar pozisyonunu koruyabilmek için birtakım siyasi mühendislik hamleleri yaparak seçimi ve seçim sonrasını dizayn etmeye çalışıyor. Nasıl HDP’ye yönelik kapatma tehdidi bu yönde bir hamleyse kamuoyuna açıklanan seçim kanundaki değişiklik teklifi de bir başka siyasi mühendislik hamlesi.
Teklifin temel amaçlarından birinin altı partiye genişlemesi muhtemel görünen Millet İttifakı’nın çıkaracağı milletvekili sayısını matematiksel yöntemlerle azaltmaya çalışmak olduğu görülüyor. Amaç, altı parti arasında çatlak yaratmak, oyları düşük ölçülen dört partinin CHP ve İYİ Parti oylarıyla birleştiğinde birçok yerde milletvekili kazanılmasını sağlayacak oylarının etkisiz kılınması ve hatta Saadet, DEVA, Gelecek gibi muhafazakar-milliyetçi sağ seçmene hitap eden partilerin CHP/İYİ Parti listelerinden milletvekili adayı göstermek zorunda bırakılması. Yani, altı parti arasındaki işbirliğinde bir çatlak yaratılamasa bile, diğer dört partinin seçmenlerinin bir kısmının CHP/İYİ Parti listelerine oy vermeyeceği beklentisi. Teklifle ilgili niyet okumaları çoğaltılabilir, içeriği seçim güvenliği ve cumhurbaşkanının seçim sürecinde devlet imkanlarını kullanabilmesi bağlamında da ele alınabilir. Ancak sonuçta meselenin düğümlendiği nokta, “Cumhur İttifakı gerçekten bu teklifle iktidarını koruyabileceği bir avantaj elde edebilir mi” sorusudur.
Birincisi, bu teklifin Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili hiçbir etkisinin olmadığını görmek gerekir. Erdoğan, yeniden cumhurbaşkanı seçilebilmesini sağlayacak oy oranının oldukça uzağında. Buna karşılık muhalefet, bir arada durabildiği sürece cumhurbaşkanlığı seçimini kazanabilecek potansiyele ve halk desteğine sahip. Yürürlükteki siyasal rejimin Cumhurbaşkanına sağladığı yetkiler göz önünde bulundurulduğunda önümüzdeki seçimin en önemli hedefi hâlâ cumhurbaşkanlığını kazanmaktır. Nitekim gelinen noktada önümüzdeki seçimi toplum, farklı seçenekler arasında tercihte bulunacağı bir seçimden ziyade başlı başına Erdoğan’ı ve yürürlükteki rejimi oylayacağı bir seçim olarak görüyor. Zaten bu yüzden şu anda Türkiye’nin en büyük ve etkili siyasal gücü “Erdoğan gitsin” cephesi. Bu cephede bir çatlak oluşmadığı sürece gelecek cumhurbaşkanını “Erdoğan gitsin” diyenler belirleyecek.
Peki bu durumda milletvekilliği seçimlerinin bir önemi yok mu? Elbette önemli. Meclis’te çoğunluğu elde etmek, hatta 360 milletvekili sayısına ulaşmak muhalefet açısında çok önemli. Öyle görünüyor ki AKP-MHP yöneticileri bu teklifi hazırlarken 2018 milletvekili seçimi sonuçlarından bazı çıkarımlarda bulunmuşlar. Gündeme getirilen teklifteki değişiklikler 2018’de yürürlükte olsa, Millet İttifakı’nın şu andakinden yaklaşık 20 tane daha az milletvekili olacağı ve bunların önemli bir kısmının AKP ve MHP’ye gitmiş olacağı hesabı, teklif üzerinde etkili olmuş görünüyor.
Doğrusunu söylemek gerekirse Türkiye siyasi tarihi evdeki hesabın sandıkta tutmadığı siyasi mühendislik hamleleriyle dolu. Buradaki hesabın önümüzdeki seçimde tutma olasılığının ne kadar düşük olduğunu anlatmak için ise tarihsel örnekler bulmaya gerek yok. Çok açık ki, bu oy kaybı trendi içinde AKP ve MHP getirdikleri değişiklikten bizzat kendileri olumsuz etkilenebilir. Tıpkı Erdoğan’ın gündeme getirdiği Cumhurbaşkanı seçilmek için yüzde 50+1 gerekliliği tartışması gibi, bu hamle de seçmenin gözünde iktidarın kaybedildiği algısını güçlendirebilir. AKP’nin önümüzdeki seçimde birinci parti konumunu yitirme ihtimali olduğu net bir biçimde görülüyor. Belki bundan daha önemlisi muhalefetin son yıllarda bir arada durmak, geçmiş hataları tekrar etmemek, hedef odaklı bir biçimde işbirliği yapmak konusunda çok yol aldığını görüyor, biliyoruz.
Tam da bu yüzden, seçim kanunda değişiklik öngören bu teklif, TBMM sürecinde farklı bir içeriğe bürünebilir. Yasalaşabilir ya da yasalaşmayabilir. Hatta yürürlüğe girse bile Cumhur İttifakı’nın aleyhine işlediği görüldüğünde bir erken seçim hamlesiyle önümüzdeki seçimde kullanılamaz hale bile getirilebilir. Tüm bunlarla birlikte önümüzdeki süreçte yakından takip edilmesi gereken iki konunun, HDP’ye açılan kapatma davası ve genel olarak seçim güvenliği olduğunun da altını çizmek gerekir.