Mehmet Şandır
SİYASETİN ZEHİRLİ DİLİ GELECEĞİMİZİ TAHRİP EDİYOR
“Dilimde tüy bitti” derdi atalarımız; yanlışta ısrar edenlere karşı, tekrara düşülmüş olsa da uyarılara devam etmek için kullanılırdı.
Bu köşede birçok defa yazmış olsak da çok sık söylemekten bıksak, usansak da siyaset dilinin sosyal hayatta oluşturduğu tahribatı yine hatırlatmakta fayda var.
“Utanmadan, sıkılmadan sokaklara döküleceklermiş, meydanlara döküleceklermiş. Siz 15 Temmuz’u görmediniz mi? Nereye dökülürseniz, dökülün, 15 Temmuz’da sokağa dökülenlere bu millet nasıl dersini verdiyse siz de dökülün, siz de aynı dersi evvelallah alırsınız, Cumhur ittifakı olarak sizleri gideceğiniz yere kadar kovalarız.”
Bu sözler, siyasetin bir numarası olan Sayın Cumhurbaşkanı’na ait, muhalefet partileri ve muhalifler için söyledi.
Öncelikle, siyaset sokaklarda, meydanlarda yapılır. Siyaset, millet adına yapılıyorsa halkın bulunduğu her yerde yapılır. Esnaf ziyaretleri, açık hava toplantıları ile yapılır. Hükümet politikalarını halka anlatmak ve protesto etmek için halkla beraber sokakta yapılır.
Ne diyor Beyefendi, “Ey muhalefet partileri ve sivil toplum kuruluşları, siz, sokakta, meydanlarda halkı toplar siyaset yaparsanız, hükümet politikalarını tenkit ederseniz ben de taraftarlarımı toplar sizi sonuna kadar kovalarım; tıpkı 15 Temmuz hain FETÖ ayaklanmasına milletin gösterdiği tepki gibi şehitler vermek pahasına da olsa sizi mahvederim.”
Bu dil zehirli bir dildir; değerli bulduğumuz önem verdiğimiz, kazanmak için emek verdiğimiz her şeye zarar verir, telafisi çok zor tahribatlar yapar.
Siyasette söylenen söz için söyleyenin yüklediği anlam değil muhatapların anladığı anlam geçerlidir. Bir başka husus, özellikle siyasetçiler için her söz ve eylem, sonuçları ile değerlendirilir; sonuç bir toplumsal fayda hasıl etmiyorsa doğru olması, gerçek olması hatta iyi niyetli olması çok da önemli olmayacaktır. Siyasetçi/yönetici, sonuçtan sorumlu olan kişidir. Atalarımız, “doğru, doğru adam tarafından, doğru zamanda ve doğru zeminde söylenirse bir değer taşır” diye boşuna söylememiştir.
Söz, AKP il başkanları toplantısında AKP Genel Başkanı Sayın Erdoğan tarafından söylenmiştir. Ayrıca kendileri Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Cumhurbaşkanıdır, halkın oyları ile seçilmiş ve Anayasa 103. maddesine göre şöyle yemin etmiştir:
“…Vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü koruyacağıma, herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerinden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağıma, üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma and içerim.”
AKP teşkilatının il başkanları, Genel Başkanın bu sözünden ne anlamıştır?
11 milyon vatandaşın üye olduğu AKP teşkilatına bir resmi toplantıda Genel Başkan, AKP’li olmayan vatandaşların siyaset yapmak gibi “insan haklarından ve temel hürriyetlerinden yararlanması” halinde, 15 Temmuz’da FETÖ haininin başına gelenler hatırlatılarak resmen yapılacak görev tarif edilmektedir; “Gittikleri yere kadar kovalanacaklardır!” “milletin bölünmez bütünlüğünü korumak” ve tüm vatandaşlara karşı “tarafsız” olmak üzerine yemin eden en öndeki/lider, böyle söylüyorsa geriden gelenler ne yapacak?
Seçim dönemi başlıyor; tehlikenin büyüklüğünü görüyor musunuz?
AKP’li olmayan vatandaşlar ne anlamıştır?
AKP’li olmayan vatandaş, bu tehdit karşısında ya korkacak, köşesine çekilecek, ülkenin geleceği ile ilgilenmeyecek veya kinlenecek inadına sokağa çıkarak siyaset yapacaktır.
Muhalefet liderlerinin “Kimsenin ağzından ‘sokağa çıkmak’ diye bir cümle çıkmamış” savunması da en az söylenen söz kadar yanlış olmuştur. Sanki Cumhurbaşkanı’nın kastettiği anlamda yaptıkları ve tasarladıkları “bir suç” varmış gibi
savunma refleksi göstermişlerdir. Korkak siyasetçinin arkasından kimse gitmez…
Tekraren ifade ediyorum; Siyaset, millet adına sokakta, meydanda halkla birlikte yapılır ve bu bir Anayasal haktır. Bu hakkın kullanımı Cumhurbaşkanının tanımı ve müsaadesi ile değil hukukla belirlenir. Cumhurbaşkanı’nın sözünü hukuk kabul edenler olabilir; buna öncelikle muhalefet partileri çok yüksek sesle itiraz etmelidir. Sokakta siyaset yapmak hakkına herkes sahip çıkmalı ve Sayın Cumhurbaşkanı’nın bu sözüne itiraz etmelidir.
Daha da önemlisi;
Ülkeyi yöneten siyasi iktidar, bu ayrıştırıcı, çatıştırıcı veya korkutucu üslupla milletin birliğini nasıl sağlayacaktır. Birçok sorunumuz olabilir hatta düşmanımız da olabilir ve korkunç saldırılar altında kalabiliriz. Devleti, milleti, vatanı savunmak için düşmanlaştırdığınız toplum kesimlerinin desteğini nasıl alacaksınız?
BENCE
Sözün sonuna gelinmiştir.
“Sokağa çıkmak” meselesini Kazakistan olayları ile ilişkilendirmek de çok talihsiz bir yaklaşım olmuştur. Yabancı güçlerin provokasyonu ile sokağa çıkanları vatandaşlar değil devletin güvenlik güçleri ile önleyeceğiz; bu hükümetin yetkisindedir ve görevidir. FETÖ olayını örnekleyerek, “Gidecekleri yere kadar kovalamak” bir parti toplantısında konuşuluyorsa ve bunu ülkenin, birliğini sağlamak görevindeki Sayın Cumhurbaşkanı yapıyorsa ve muhalefet partileri de buna itiraz etmiyorsa “tuzun koktuğu noktadayız.”