Mehmet Şandır
“SIĞINMACILAR” MİLLİ GÜVENLİK VE BEKA SORUNUNA DÖNÜŞTÜ
Göç olayı ve göçmenler sorunu günümüzde küresel bir boyut kazandı.
Özellikle Afrika, Asya ve Orta Amerika’dan Avrupa, ABD ve Kanada’ya yapılan “kitlesel göçler”, 21.Yüzyıl’ın temel ve genel sorunlarından biri haline geldi.
Göç, müsebbibi insanın aç gözlülüğü olan bir sonuçtur.
Çevre sorunları, salgın hastalıklar, siyasi/sosyal istikrarsızlıklar ve çatışmalar/bölgesel savaşlar sonunda insanlar, umudun peşinde doğdukları, büyüdükleri, vatan bildikleri toprakları/ülkelerini büyük kitleler halinde terk ettiler, ölümü göze alarak göç ettiler.
BM Uluslararası Göç Örgütü (IOM) verilerine göre, 2019 itibarıyla dünya genelinde 272 milyon insan “göçmen” hukukunu kazanmıştır.
Bu gün dünya nüfusunun yüzde 3,5’u yani her 30 kişiden biri göçmen durumundadır.
Sığınmacı veya henüz kayıt altına alınmamış “kaçak” durumda yaşayanlar bu rakama dahil değildir
Göçmen nüfusunun son 20 yıldaki artış oranı aynı kalırsa, 2050 yılında uluslararası göçmenlerin sayısının 405 milyon olması beklenmektedir.
İç göç ise ülkeler için çok başka bir sorundur.
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin yeni bir raporu yayınlandı. Rapor, “2020’de küresel yerinden edilme rakamlarının yaklaşık üç milyon arttığını, mültecilerin üçte ikisinden fazlasının Suriye, Venezuela, Afganistan, Güney Sudan ve Myanmar’dan geldiğini” vurguladı.
Covid-19 kısıtlamaları göçü yavaşlatamadı rakamlar art arda dokuzuncu yıl da arttı.
BM Mülteciler Yüksek Komiseri Filippo Grandi, AFP’ye verdiği demeçte, pandemi sırasında “ekonomiler de dahil olmak üzere diğer her şey durdu, ancak savaşlar ve çatışmalar, şiddet ve ayrımcılık ve zulüm, bu insanları kaçmaya iten tüm faktörler devam etti” dedi.
Kısaca göç olayı ve göçmen sorunu bir insanlık krizine dönüşmek üzeredir.
Bu krizden en çok etkilenen ülkelerin başında Türkiye gelmektedir.
Prof Dr. Ümit Özdağ’a göre tehlike bir “milli güvenlik” sorunudur.
Sayın Özdağ’a göre, “2011 sonrasında ülkemize 6 milyon 200 bin sığınmacı gelmiştir. Bu sayı Türkiye nüfusunun yüzde 8’ine eşittir. Bu sayının 3,8 milyonu kayıtlı Suriye vatandaşlarından, 1,5 milyona yakını ise kayıtsız Suriyelilerden oluşmaktadır. 900 bin sığınmacı ise Afganistan, Irak, İran başta olmak üzere değişik ülkelerden gelmektedir. Söz konusu olan Türkiye’ye basit bir göç değil, Türkiye’nin demografik, kültürel ve sonuçta siyasal yapısını değiştirecek bir örtülü istila, bir kavimler göçüdür.
Suriye’nin kuzeyi boşaltılarak Türkiye’ye nüfus aktarılmakta, Arap nüfusun boşalttığı alana ise bir PKK’istan kurulmaya çalışılmaktadır. Özetle, Suriyeli sığınmacılar meselesi bir muhacir-ensar meselesi değil, Türk ve Suriye halklarına karşı kurulmuş bir emperyalist komplodur.
Bu komplo şimdi Afganistan’da kurulmaktadır.
10 yıl Sovyetler’in 20 yıl NATO şemsiyesi altında Batı ülkelerinin işgalinde kalan Afganistan, işgalciler ve onların taşeronu terör örgütleri tarafından tahrip edilmiş ve halkı kıyameti yaşamıştır.
Afganistan’da, nüfusun yüzde 44,6’sı 0-14 yaş grubu çocuklardan oluşur. Yaşam süresi 43.34 yıldır. Her kadına 6.69 çocuk düşer ve her 1000 bebekten 160,23’ü yaşayamaz. Okuma yazma oranı yüzde 10 civarında olan Afganistan, fert başına düşen gelir bakımından da dünyanın en yoksul ülkeleri arasındadır.
Etnik ve mezhep farklılıklarını kimlikleştirerek cam kırığı yığını halinde birlikte yaşayan, milletleşememiş dolayısıyla devleti olmayan Afganistan halkı, şimdi canhıraş bir gayretle ülkesinden/ölümden “yürüyerek” kaçmaktadır.
Taliban terör örgütünün insafına terk edilen ekonomisi çökmüş, sosyal ve siyasi yapısı tahrip edilmiş Afganistan’ı şimdi yeni bir kıyamet beklemektedir. İnsanları, şehir meydanında tekbirler eşliğinde boğazını keserek cezalandıran Taliban terör örgütünün kitlesel katliamından kaçarak yollara düşen Afgan halkının Amok Koşusunu bütün dünya “ilgisiz” seyredecek; ateş topu Suriye’de olduğu gibi yine Türkiye’nin kucağında kalacaktır.
Afganistan’ın jeopolitiği Türkiye için çok önemlidir.
Afganistan’da yeni bir misyon yüklenmek isteyen Türkiye, bu misyonla, Taliban cellatlarının zebanilik yaptığı Afganistan cehenneminin kapısında bekçilik yapacağını unutmamalıdır.
Türkiye’yi yönetenlerin bunun idrakinde olduğunu zannetmiyorum.
BENCE
Hudutlar, bir ülkenin namusudur, milletin egemenlik sembolüdür.
Suriyeliler için uygulanan “Açık kapı” politikası Afganistan için asla uygulanamaz.
Türkiye, bir tek sığınmacıyı dahi artık kabul edemez.
Bilgi Üniversitesi tarafından yapılan “Kutuplaşan Türkiye” adlı araştırmada seçmenlerin yüzde 84-85’inin Suriyelilerin ülkelerine dönmesini istediğini görüyoruz. (AKP seçmeninde yüzde 84 civarındadır)
ANCAK;
“Türkiye’nin Taliban’ın inancıyla alakalı ters bir yanı yok” diyen ve “Türkiye’deki sığınmacılardan önce Türklerin geldikleri yere gitmesi gerektiğini” düşünen bir zihniyet tarafından yönetilmekteyiz.
Sığınmacılar kadar esas bu zihniyet bir “milli güvenlik ve beka sorunudur.”