Ahmet Çakır
Seçimi kim kazanır?
İki büyük kulübümüz genel kurula hazırlanıyor. Haziran ayı içinde bunun yapılabileceği kesinleşti. Fenerbahçe ve Galatasaray, önümüzdeki günlerde bunu yapacak.
Fenerbahçe’de bununla ilgili herhangi bir heyecan ve hazırlık olduğu söylenemez. Çünkü mevcut başkan Ali Koç tek aday ve haliyle yeniden seçilecek.
Hatta seçim sonrasında ne yapacağının bile pek merak edilecek bir tarafı yok. Yine bir yığın transfer ve bireylerin değişip başarılı olacakları yolunda söylemler devam edecek.
Galatasaray’da ilginç bir durum söz konusu. En başta çok büyük rakamlara ulaşan borç olmak üzere bir yığın sorun varken, rekor düzeyde aday ortaya çıkmış durumda.
Önümüzdeki günlerde bazı birleşmeler olacağı ve iki adayla seçime gidilebileceği, bu sayının en fazla üç olabileceği konuşuluyor. Bununla ilgili çabalar medyaya da yansıyor.
Galatasaray’da seçimi kimin kazanacağı yolunda 19 Haziran’a kadar çeşitli tahmin ve söylentiler sürüp gidecek. Dolayısıyla bu konuda bir görüş ileri sürebilmek kolay değil. Ancak seçimi kimin kaybedeceği yolunda kesin bir görüş ileri sürebiliriz: Spor medyası!
Neden mi?
Önceki seçimlerde gördük ki artık muhabirlik denilen, gazeteciliğin temeli olan iş, tamamen ortadan kalkmış durumda. Muhabir arkadaşlarımızın hemen hepsi kendisini bir yorumcu olarak görüyor. Haber vermek yerine sürekli yorum yapılıyor, tahminlerde bulunuluyor.
Peki, bari bunu başarabiliyorlar mı? Ne gezer! Orada da durum tam bir felaket!
Örneğin, Fenerbahçe’de 3 yıl önceki genel kurulla ilgili bu tür yorum ve tahminlerde seçimin başa baş geçeceği ve Aziz Yıldırım’ın az bir farkla da olsa kazanacağı yolunda bütün muhabir arkadaşlarımız görüş birliği içindeydi.
Ali Koç, Yıldırım’ı 4’e katladığında (küsuratı bırakın 16000’e 4000 oy), konuyla ilgili bütün Fenerbahçe muhabiri arkadaşlarımızın feci bir yanlışa düştükleri görülmüştü. Bunun nedeni de açıktı. İşlerini gerektiği gibi yapma özeni çoktandır ortadan kalkmıştı. Kendilerini buna yönlendiren şefleri, müdürleri de yok gibiydi. Gerçeklerle hiçbir ilgisi bulunmayan birtakım saçmalıklar, haber diye medyada yer alabilmişti.
Beşiktaş’ta da durum farklı olmadı. Serdal Adalı ile Ahmet Nur Çebi arasındaki yarışta ilk 3 sandık açıldığında bile muhabir arkadaşlar çekişmenin son sandıklara kadar sürebileceği ve yaklaşık 250 oy kadar farkla Adalı’nın kazanabileceğini ileri sürüyordu. Oysa Çebi 1000’den fazla oy farkıyla kazandı ve bu 3 adaylı bir seçimde çok büyük farktı.
Sadece muhabirler değil, camianın nabzını iyi tuttuğunu ileri süren bazı yorumcu arkadaşlarımız da aşağı-yukarı aynı doğrultuda görüşler ileri sürdüler. Onlar da ‘şiştiler’ ama kimse bunu umursamadı.
Ortaya çıkan sonuç, hemen hiç kimsenin işini gerektiği gibi yapmadığıydı. Çünkü bir genel kurul öncesindeki çalışmaları izlemenin gerektirdiği çaba gösterilmemişti. O çaba da olağanüstü bir şey değildi. Her camiada genel kurulların nasıl geçebileceğini iyi tahmin edebilen kişiler bulunurdu. Öncelikle onlarla temas gerekirdi. Ardından adayların çevresindeki deneyimli isimlerden çeşitli bilgiler alınabilirdi. Bunların birleştirilmesiyle de hem sağlıklı haberler verilir hem de sonuca yakın tahminlerde bulunulabilirdi.
Özellikle Galatasaray genel kurullarıyla ilgili başka bir durum daha var. Gelişmelerle ilgili haber alamayan muhabir arkadaşlarımız ‘derin Galatasaray’ diye bir uydurmaya sığınarak vaziyeti idare etmeye çalışırlardı. Yani gelişmeler ne olursa olsun sonucu ‘derin Galatasaray’ belirleyecekti ve onun da ne yapacağı belli olmazdı…
Yıllar önce Hıncal Uluç’un uydurduğu ve lideri olarak da İnan Kıraç’ı gösterdiği bu ‘derin Galatasaray’ masalı o günden bu yana sürüp gidiyor.
Önümüzdeki günlerde yine bu türden masallar dinlemeye hazır olun.